Yaban mersini: Sağlığın, tarımın ve yatırımın yeni odağı

Didem Eryar ÜNLÜ YAKIN PLAN

Bir zamanlar yalnızca ormanlarda yetişen bir yaban meyvesiydi. Bugün, 13 milyar dolarlık bir pazarın ve sağlıklı yaşam endüstrisinin gözdesi. Yaban mersini, mavi rengiyle yalnızca sofraları değil, küresel ekonomiyi de dönüştürüyor. Yaban mersini, tarımın finansallaşan yeni evresinin bir simgesi. Veriyle, teknolojiyle ve sürdürülebilirlik bilinciyle büyüyen bu mavi ekonomi; artık yalnızca tarım sektörü için değil, sağlık, gıda, hatta yatırım dünyası için stratejik bir alan.

Dünya meyve pazarında son yıllarda yaşanan en hızlı büyüme hikâyelerinden biri, hiç kuşkusuz yaban mersinine ait. “Blueberry” ya da “mavi yemiş” olarak anılan bu küçük meyve, hem sağlık bilincinin artması hem de bitki temelli beslenme trendlerinin yaygınlaşmasıyla, gıda zincirinin en stratejik ürünlerinden biri haline geldi.

International Blueberry Organization (IBO) verilerine göre, 2013 yılında 700 bin ton civarında olan küresel üretim, 2023 itibarıyla 1,78 milyon tona ulaştı; 2024’te ise ilk kez 2 milyon ton eşiği aşıldı. Bu büyüme, Latin Amerika, Çin ve Avrupa’nın liderliğinde gerçekleşti. Bugün dünya üretiminin yüzde 88’i Çin, ABD ve Peru tarafından gerçekleştiriliyor. Çin tek başına üretimin üçte birini sağlıyor; Peru ise ihracatta açık

Küresel ekonominin yeni süper gıdası

Yaban mersininin bu yükselişi yalnızca ekonomik bir hikâye değil; aynı zamanda bir sağlık devrimi. Harvard Medical School, Oxford ve Wageningen Üniversitesi tarafından yayımlanan çalışmalar, yaban mersininin antioksidan kapasitesinin diğer tüm meyvelerden yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Yaban mersini; lif, C vitamini, K vitamini ve mangan açısından zengin olmasının yanı sıra, antosiyanin adlı pigmentlerle hücre yaşlanmasını yavaşlatıyor. Bilimsel araştırmalara göre düzenli yaban mersini tüketimi, kan basıncını düşürüyor, insülin direncini azaltıyor, beyin fonksiyonlarını ve hafızayı destekliyor. Healthline tarafından derlenen verilere göre, haftada üç kez yaban mersini tüketenlerde kalp-damar hastalıkları riski yüzde 17’ye kadar azalıyor. Bu etkiler, meyveyi yalnızca bir gıda değil, “doğal bir ilaç” haline getiriyor.

Dönüştürücü ekonomi: 13,2 milyar dolarlık pazar

Blueberries Market verilerine göre küresel yaban mersini pazarının 2025’te 6,6 milyar dolar olduğu, 2035’e kadar yüzde 7,2’lik yıllık bileşik büyümeyle 13,2 milyar dolara ulaşacağı öngörülüyor. Bu büyümenin yüzde 62’si taze ürünlerden gelirken, donmuş ve işlenmiş formlar da hızla yükseliyor. Tüketimin yüzde 41’i süpermarket ve hipermarketler aracılığıyla gerçekleşiyor; ancak e-ticaret ve doğrudan satış kanalları da payını artırıyor. Küresel ölçekte şirketler, paketleme teknolojilerinden lojistik zincirine kadar her aşamada yenilikçi çözümler geliştiriyor. Örneğin ABD’li Del Monte, 2025’te organik yaban mersini serisini piyasaya sundu; Şili merkezli Hortifrut, akıllı soğuk zincir teknolojilerini devreye aldı; Avustralya’da yaban mersini ihracatı son beş yılda yüzde 120 arttı. Bu trend, yalnızca üretimi değil, finansal yatırımları da tetikliyor. OceanaBlue, 2024’te aldığı 15 milyon dolarlık yatırım ile üretim kapasitesini ikiye katladı. Sektörde birleşme ve satın almalar hızlanırken, büyük fonlar “süper gıda ekonomisi”ni tarımın yeni itici gücü olarak görüyor.

Küresel arz bolluğu ve iklim riski

Ancak bu büyüme sonsuz değil. IBO'nun 2025-2030 raporuna göre yaban mersini üretimi, coğrafi çeşitlenme sayesinde 12 aya yayıldı, ancak arz fazlası, fiyatları baskı altına aldı. Peru ve Meksika'daki hızlı genişleme, Avrupa pazarında ton başına fiyatı yüzde 15 düşürdü. Bu "yeni normal", kalite odaklı üretimin önemini artırıyor. Diğer taraftan, iklim değişikliği sektörü doğrudan etkiliyor. Don olayları, ani sıcaklık dalgalanmaları ve aşırı yağış, verim kaybına yol açıyor. Future Market Insights’a göre yalnızca 2024’te Avrupa’da iklim kaynaklı üretim kaybı yüzde 9’a ulaştı. Uzmanlar, dayanıklı çeşitlerin geliştirilmesi, topraksız tarım sistemleri ve soğuk zincir yatırımlarının artık zorunlu hale geldiğini vurguluyor.

Sürdürülebilirliğin yeni simgesi

Yaban mersini sektörü, sürdürülebilir üretim ilkelerinin en hızlı yayıldığı alanlardan biri. Organik üretim oranı son beş yılda iki katına çıktı. İspanya, Şili ve Kanada’da karbon ayak izini düşüren “yenilenebilir enerjiyle tarım” uygulamaları yaygınlaştı. Birçok üretici, damla sulama ve veri tabanlı sulama planlamasıyla su tüketimini yüzde 40’a kadar azaltıyor. Küresel markalar, sadece tedarik zincirinde değil, sosyal etki da dönüşüyor. Örneğin ABD merkezli MBG Marketing, kadın üreticileri destekleyen özel fonlar oluşturdu. Afrika’da yürütülen “Blueberries for Future” projesi, genç çiftçilere eğitim ve mikro finansman desteği sağlıyor. Sürdürülebilir tarım uygulamaları artık bir tercih değil; pazarın geleceğini belirleyen temel kriter.

Geleceğin stratejik ürünü

Yaban mersini, doğanın zarif bir dengesiyle, hem sağlığa hem ekonomiye de çevreye katkı sağlayan nadir ürünlerden biri. Sadece antioksidan gücüyle değil, toprağa, suya, teknolojiye ve finansal ekosisteme getirdiği yeni anlayışla “mavi ekonominin” tarımdaki sembolü haline geliyor.

Küresel pazarın dinamikleri artık açık

Tüketici bilinci yükseliyor, sağlıklı gıda endüstrisi büyüyor, teknolojiyle verimlilik artıyor, iklim değişikliği riskleri yeni fırsatlar doğuruyor. Ve tüm bu tablo içinde Türkiye, Akdeniz iklimi ve stratejik konumuyla “erken hasat” avantajına sahip bir oyuncu olarak öne çıkıyor. Yalova’dan Antalya’ya uzanan yeni yatırımlar, bu küresel hikâyenin bir parçası olmaya aday

2024–2025 döneminde yatırımlar hızlanıyor kalite ve sürdürülebilirlik ön planda

Küresel yaban mersini pazarı, 2025’e girerken hem üretim hem ticarette yeni bir ivme yakaladı. International Blueberry Organization (IBO), 2025 raporunda büyümenin sürdüğünü ancak iş gücü, çevre ve lojistik risklerinin de arttığını vurguluyor.

Peru ve Fas sahnede

Hava koşullarının yarattığı zorluklara rağmen Peru, 2025/26 sezonunda 400 bin tonun üzerinde ihracat hedefl iyor. Çin yönetimindeki Chancay Mega Limanı, ülkenin Asya pazarına açılan stratejik kapısı haline geldi. Fas ise 2024’te yüzde 15 artışla 74 bin tonluk ihracat gerçekleştirerek Avrupa’nın erken dönem tedarikçisi konumunu güçlendirdi. Tarla yatırımları ve sera modernizasyonları ülkeyi bölgesel bir üs haline getiriyor.

Afrika ve Asya’dan yeni oyuncular

Zimbabwe, Çin’e ihracat için imzaladığı yeni fitosaniter anlaşmayla Güney Afrika’da yatırımların önünü açarken; Çin, hem üretici hem tüketici olarak Asya talebini şekillendirmeye devam ediyor. Teknoloji ve kalite dönemi

Teknoloji ve kalite dönemi

Sektör artık “çok üret” yerine “iyi üret” anlayışına yöneliyor. Yüksek şeker oranı (brix), sert doku ve uzun raf ömrü sağlayan yeni çeşitler ile MAP ve IQF gibi ileri ambalaj teknolojileri yaygınlaşıyor. İngiltere’de ılık geçen bahar, verimi artırırken makine hasadı denemeleri iş gücü maliyetlerini düşürmeye başladı.

Yatırımlar ESG ekseninde büyüyor

Dünyanın önde gelen üreticilerinden Hortifrut, Nisan 2025’te B-Corp sertifikası alarak sürdürülebilir büyüme modelini güçlendirdi. Şirketler artık premium genetikler, hassas sulama sistemleri ve soğuk zincir yatırımlarına odaklanıyor. E-ticaretin yaygınlaşması, üreticilerin çok kaynaklı tedarik stratejilerine geçmesini hızlandırıyor.

Yatırımcıya mesaj: Mavi fırsat penceresi

Pazarın yeni yönü açık: sürdürülebilir üretim, marka değeri ve teknolojik verimlilik artık kazancın anahtarı. Uzmanlara göre, iklim risklerine karşı korumalı üretim, sigorta sistemleri ve çok menşeli tedarik ağları önümüzdeki dönemde yatırımcıların rekabet gücünü belirleyecek. Yaban mersini artık sadece sağlıklı bir meyve değil; tarımın, teknolojinin ve finansın kesiştiği “mavi ekonomi”nin en stratejik oyuncusu.

Tarımda sermaye dönüşümü

Türkiye’nin yeni tarımsal hikâyesi, artık yalnızca toprakta değil, teknolojide ve finansal sistemlerde yazılıyor. Letven Capital’in tarım ve gıda teknolojilerine odaklanan TARS Fonu, Alova Farm gibi örneklerle “akıllı tarım ekonomisi”nin temelini atıyor.

Dünyada tarım, artık yalnızca üretim değil; aynı zamanda veri, teknoloji ve finansla iç içe geçmiş bir sistem olarak şekilleniyor.

Yatırım fonları, risk sermayesi şirketleri ve teknoloji girişimleri, tarım sektörünü yeniden tanımlıyor. Türkiye’de bu dönüşümün öncü aktörlerinden biri Letven Capital. Sermaye Piyasası Kurulu lisansına sahip bir portföy yönetim şirketi olarak Letven Capital, gıda ve tarım teknolojilerinden yenilenebilir enerjiye, robotikten fintech’e uzanan geniş bir alanda girişim sermayesi fonlarını yönetiyor

Tarım ve gıda teknolojilerine özel olarak kurulan TARS Girişim Sermayesi Fonu, kısa sürede Türkiye’nin en aktif “yeşil yatırım” araçlarından biri haline geldi.

Bu fonun amacı, yalnızca üretimi desteklemek değil; verimliliği artıran, çevre dostu ve dijitalleşmeyi teşvik eden bir ekosistem yaratmak.

TARS: Yatırımdan inovasyona uzanan köprü

TARS ismini Turkish Agricultural Revolution System'ın kısaltmasından alıyor.

Fonun odağı, çiftlik bazlı üretimi değil; teknolojiyi odağa alarak katma değerli tarım modellerini ölçeklendirmek.

TARS, Türkiye genelinde 20’den fazla tarım girişimini izliyor; bunların arasında en dikkat çekeni Alova Farm.

Fon, 2024 yılında Alova Farm’a yaptığı yatırım ile bitki sayısının 35 binden 75 bine çıkarılmasını sağladı; aynı zamanda otomasyon ve veri tabanlı üretim altyapısını finanse etti.

Letven Capital Yönetim Kurulu Başkanı Kamil Kılıç, bu yatırımı şu sözlerle tanımlıyor: “Tarım, Türkiye’nin stratejik sektörü. Ancak sürdürülebilir verimlilik için artık yeni bir bakış gerekiyor. TARS, toprakla teknolojiyi, üreticiyle yatırımcıyı aynı çizgide buluşturuyor.”

Veriye dayalı üretim: Agromini modeli

Alova Farm, TARS’ın desteğiyle Türk mühendislerinin geliştirdiği Agromini sistemini devreye aldı. Bu sistem, tarımın dijital dönüşümünü temsil eden en güçlü örneklerden biri.

Saksı bazında yerleştirilen sensörler, toprağın (substratın) nem oranını, pH ve EC değerlerini, iç sıcaklığı ve drene olan su miktarını anlık olarak ölçüyor. Veriler, çiftliğin meteoroloji istasyonuyla entegre çalışarak hava durumuna göre sulama miktarını ve zamanlamasını otomatik belirliyor. Bu sistem, tarımda tahmine dayalı karar alma süreçlerini ortadan kaldırıyor. Artık her bitki, kendi su ve besin dengesini dijital ortamda “talep” edebiliyor. Bu da yalnızca verim artışı değil, kaynak verimliliği anlamına geliyor: Su tüketimi yüzde 40 azalıyor, enerji verimliliği yüzde 30 artıyor, ilaç kullanımı neredeyse sıfıra iniyor. Levent Sarılgan, “Bizim için teknoloji, çiftçinin elini topraktan çekmek değil; toprağın dilini anlamayı kolaylaştırmak demek” diyor.

Yapay zekâ destekli tarım vizyonu

TARS’ın yatırım politikası yalnızca mevcut teknolojiyi finanse etmiyor; aynı zamanda geleceğin tarımını öngörüyor.

Fonun önümüzdeki üç yıl içinde odaklanacağı alanlar arasında yapay zekâ destekli tarımsal analiz, görüntü işleme tabanlı bitki sağlığı izleme ve insansız paketleme sistemleri bulunuyor.

Alova Farm bu vizyonu sahada uygulamaya başlayan ilk şirketlerden biri. Görüntü işleme sistemleriyle bitkilerin yaprak rengi, meyve olgunluk derecesi ve verim tahmini analiz ediliyor.

Toplanan veriler, yapay zekâ algoritmalarıyla değerlendiriliyor ve optimum hasat zamanı belirleniyor.

Sarılgan, bu dönüşümü şöyle özetliyor: “Yakın gelecekte sistem, sensörlerden gelen verilerle kendi kendine sulama, gübreleme ve hasat kararlarını verecek. Tarımda yeni dönem, otomasyon değil; öngörü dönemi.”

Finansın tarıma girişi: Yeni bir paradigma

Tarım sektörü geleneksel olarak düşük getiri ve yüksek riskle anılırdı. Ancak son beş yılda bu algı kökten değişti. Artık tarım, sürdürülebilirlik ve yeşil ekonomi gündeminin merkezinde.

Dünya Bankası ve IFC gibi kurumlar, “agri-fintech” çözümlerini desteklerken; Türkiye’de de özel fonlar tarıma yöneliyor.

Letven Capital’in TARS modeli, yalnızca bir yatırım aracı değil, tarımsal girişimciler için bir rehber platform işlevi görüyor. Fon, üreticilere finansmanın yanı sıra stratejik danışmanlık, pazarlama desteği ve dış pazar erişimi sağlıyor. Bu sayede yatırımcı, girişimci ve üretici arasındaki zincir kırılmadan büyüyebiliyor.

Kılıç, “Bizim için başarı yalnızca kârla ölçülmez. Eğer bir üretici suyu daha verimli kullanıyor, topraksız sistemle sürdürülebilir üretim yapıyorsa, bu da yatırımın getirisidir” diyor.

Kadınlar, gençler ve bilgiye dayalı ekosistem

Letven Capital’in tarım fonu, toplumsal etkileriyle de fark yaratıyor. Fon, kadın üreticileri ve genç girişimcileri destekleyen bir yatırım politikası izliyor. Alova Farm örneğinde olduğu gibi, kadın kooperatifleriyle iş birlikleri teşvik ediliyor; genç mühendislerin tarımsal Ar-Ge süreçlerine katılımı sağlanıyor.

Bu yaklaşım, Türkiye’nin “kırsal kalkınma” hedefleriyle uyumlu bir model oluşturuyor. Tarım artık yalnızca bir üretim alanı değil, aynı zamanda bilgi ekonomisinin de parçası.

Riskler ve fırsatlar

TARS’ın desteklediği projelerde risk yönetimi dijital altyapıyla yapılıyor. İklim değişikliği, döviz dalgalanmaları, enerji maliyetleri gibi dışsal riskler, veri analitiğiyle izleniyor. Bu sayede yatırımcılar ve üreticiler, üretim sürecindeki oynaklıklara karşı önceden tedbir alabiliyor.

Bununla birlikte, Türkiye’de tarım girişimlerinin en büyük zorluklarından biri hâlâ finansmana erişim. Kamu bankalarının düşük faizli kredileri önemli olsa da, sürdürülebilir kalkınma için özel sermayenin ve risk fonlarının rolü giderek kritik hale geliyor.

Yeni dönemin tarım modeli: Akıllı, yeşil, verimli

Bugün geldiğimiz noktada, Türkiye tarımında üç temel dinamik öne çıkıyor: Veri tabanlı üretim; teknoloji odaklı finansman; katma değerli ihracat.

Alova Farm örneği, bu üç ayağın birleştiği nadir modellerden biri. Tarımın geleceği artık yalnızca çiftçinin emeğinde değil, yatırımcının vizyonunda da şekilleniyor. Ve bu vizyon, üretimi “dijital bir ekosistem” haline getiriyor.

TARS ve Letven Capital örneği, Türkiye tarımının yalnızca üretimle değil, finansla da dönüşebileceğini gösteriyor. Bu, “geleceğin tarımı”na dair en somut kanıt: toprakla finansın, teknolojiyle emeğin aynı denklemde buluştuğu bir dönem. Bu dönüşümün sürdürülebilirliği ise, kamunun stratejik destekleri ve özel sektörün vizyonuyla mümkün olacak.

LETVEN CAPITAL GENEL MÜDÜRÜ KAMİL KILIÇ
“AgTech yatırımları 150 milyar dolara koşuyor”

Tarım yatırımlarımıza karar verirken küresel pazarı da yakından izliyoruz. Dünyada 2024 itibariyle yaklaşık 2 milyon ton yabanmersini hasatı yapıldı. Bu 2035’te 4 milyon tona çıkacak. Biz Levent Bey’in girişimi Alova Farm’a yatırım yaptığımız zaman bu rakam 750 binlerdeydi. Şu anda 3 yılda neredeyse 2 buçuk katına gelen bir piyasa var. Biz o zamanki raporlarda da bu büyümeyi öngörüyorduk. Biz burada Türkiye’nin doğru bir pay alabileceğini düşündük. Türkiye’de şu an 5 bin ton üretim var. Biz yatırım yaptığımız zaman bin 500 - 2 bin ton bile üretim yoktu. Ve o üretimler doğrusal bir matematiksel formüle dayalı değildi. Ancak şu anda gezebildiğiniz Alova Farm çiftliği tam olarak matematiğe dayalı. Bir teknoloji şirketi gibi yönetiliyor Alova Farm. Bir çiftlik değil aslında, bir teknoloji şirketi Alova Farm. Ve o teknolojiyi daha da derinleştirmek gerekiyor. Biz yatırımlarımızı yaptığımız dönemde 2015-2020 arasında dünyadaki agtech yatırımları 15 ila 20 milyar dolar büyüklüğündeydi. Pandemiyle birlikte bu 39-40 milyar dolara yükseldi.

Agtech pazarı 2024'te 24 milyar USD iken, 2030'a kadar %10+ CAGR ile 43 milyar USD'ye ulaşacak. 2020'den 2025'e ortalama %20 CAGR ile yükseliyor. 2025 yılını da 25 milyar USD ile bitirecek. 2035'e kadar pazarın 100-150 milyar USD'ye ulaşabileceğini ön görüyoruz.

Girişim Sermayesi Fonları tipik olarak pazarın %5-10'unun sermayedarı. Mevcut %5,5 payı baz alırsak, 2035'te yıllık 5-15 milyar USD, kümülatif (2026-2035) 50-100 milyar USD olabilir. İyimser senaryoda (iklim fonları artışı ile), toplam GSYF akışı 150 milyar USD'yi aşabilir, özellikle AI ve biyoloji odaklı yatırımlar sayesinde. Sektör, sürdürülebilirlik ve gıda güvenliği odaklı büyüyecek, ancak VC seçiciliği artacak.

Yaban mersini pazarı 2 kat hızlı büyüyecek

Şu anda Alova Farm’a da yatırım yaptığımız TARS fonumuzun içerisinde 11 tane yatırımımız var. Bazıları dünyadaki trendleri de yakalayıp doğru işi de geliştiriyor. Alova Farm’da bunların hepsini gerçekleştirdik. Dünyada 35-40 milyar dolarlık bir agtech pazarı var. 2035 sonu itibariyle dünyada tarım teknolojileri pazarının 100-150 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Bu yatırımların yaklaşık yüzde 10’unu VC’ler (girişim sermayesi fonları) oluşturuyor. Bu da şu anlama geliyor: Önümüzdeki 10 yıl içerisinde tarım girişimlerine yaklaşık 150 milyar dolar yatırım yapılacak. Bunlar da ağırlıklı olarak biyoteknoloji, yapay zeka, görüntü işleme gibi alanlarda olacak. Bu alanlarda yatırım yapabileceğiniz bir platform oluşturmanız lazım. Yabanmersini de buna çok uygun. Yaban mersini pazarı da büyüyecek. Bir yandan 6 milyar dolardan 13 milyar dolar büyüklüğe ulaşacak 2025-2035 yılları arasında. Dünyadaki 600 milyar dolarlık meyve ekonomisi 800 milyar dolara giderken, yabanmersini 6’dan 13’e gidiyor. Burası hızlı büyüyeceği için buraya daha fazla tarım teknolojisi girecek. Dolayısıyla bizim Alova Farm’ı merkeze çekmemizin nedeni de bu.

Letven Capital'in raporuna bu adresten ulaşabilirsiniz...

 ALOVA FARM: Yalova’nın Mavi Mucizesi

Yalova’nın Altınova ilçesinde bir hayal olarak doğan Alova Farm, teknoloji, inovasyon ve sürdürülebilirlik ekseninde Türkiye’nin tarımsal potansiyelini dünyaya taşıyor

Alova Farm’ın hikayesi aslında, bir hayalin toprakla buluşması… Yıllarca denizcilik ve lojistik sektöründe yöneticilik yaptıktan sonra, çocukluk hayaline dönen Levent Sarılgan için tarım bir “yeni başlangıç”tı.

 2019 yılında Yalova Altınova’da küçük bir sera ile yola çıktı. İlk üretimi çilekti. Ardından orman meyvelerine, özellikle de yaban mersinine yöneldi.

Bugün o küçük sera, yüksek teknolojiyle donatılmış, 225 dönüm alana yayılan, 125 binin üzerinde yaban mersini bitkisine sahip dev bir tarım üssü haline geldi.

Sarılgan, “Alova Farm yalnızca bir üretim sahası değil, Türkiye’nin tarım vizyonunu yeniden tanımlayan bir model” diyor.

Bu model, topraksız üretim sistemleriyle su ve enerji verimliliği sağlıyor, aynı zamanda genç çiftçilere ve kadın kooperatiflerine istihdam yaratıyor.

Sarılgan, şunları söylüyor: “Tarım yatırımımız 2018 yılında çilek ve orman meyveleri üretimi ile başladı. 2021 yılında Letven Capital ile yapılan görüşmeler neticesinde Türkiye’de orman meyveleri tarımında öncü bir firma nasıl yaratabiliriz sorusuna cevap olarak Alova Farm projesi doğdu. 2022 yılında 5 bin fidanla yola çıktık. 2023 yılında 25 bin, 2024 yılında 50 bin ve 2025 yılında 100 bin fidana ulaştık. 2026 yılsonu hedefimiz 250 bin fidan ve 2028 yılı meyve tonajı hedefimizi bin ton olarak belirledik. Türkiye için örnek bahçeler kurmak ve ülkemizin tarım potansiyeline katkıda bulunmak amacındayız. Bu nedenle marjinal tarım arazilerinde hatta kimsenin tarım yapmayı düşünmediği alanlarda tarım yapılabildiğini de gösterme azmindeyiz.”

Bahçenin projelendirmesinden meyvelerin toplanmasına kadar tüm aşamaları önceden planladıklarını ve teknolojiden maksimum faydalandıklarını söyleyen Sarılgan, kontrollü ve tahmin edilebilir tarım yapmak için topraksız tarım uygulaması yaptıklarını söylüyor. Sarılgan şu bilgileri veriyor: “Bu sayede saksı başına kaç litre su vermemiz gerektiğini, kaç litre drenajdan su çıktığını kontrol edip bitkinin ihtiyacı olan besleme programı ile öngörülebilir tarım yapmaktayız. Bu bize su, enerji verimliliği konusunda bir avantaj sağlıyor. Aynı zamanda otla mücadele için bahçelerimizi yer örtüsü ile kaplayarak tarım ilacı kullanmıyoruz.”

Topraksız tarımda Türk mühendisliği imzası

Alova Farm’ın üretim modeli, yerli mühendislik ve dijitalleşme üzerine kurulu. Sarılgan, “Topraksız tarımın kalbi, gübreleme ve dozlama sistemleridir. Biz bu konuda Türk mühendislerinin geliştirdiği Agromini yazılımını kullanıyoruz. Daha önce kullandığımız ithal sistemlerden çok daha başarılı olduklarını söyleyebilirim” diyor.

Bu sistem sayesinde, substratın sıcaklığı, nem oranı, pH ve EC değerleri, drenaj suyu miktarı ve meteorolojik veriler anlık olarak takip ediliyor. Meteoroloji istasyonundan alınan “soğuklama saati” verileri bile sisteme entegre ediliyor. Sarılgan, “Yakında bu sistem, tüm verileri işleyip sulama saatini, miktarını ve gübre dozunu kendi belirleyecek. Tarımın geleceği burada” diyor.

Akıllı bahçeler ve insansız tarım vizyonu

Alova Farm yalnızca üretimle değil, tarım teknolojilerinin geliştirilmesiyle de öne çıkıyor.

Sarılgan, “Bahçede gezen ve görüntü işleyen araçların tasarımından, meyve toplanan kapların otomatik tartımına kadar projeler yürütüyoruz. Görüntü işleme sayesinde bitki sağlığını, hasat zamanını, toplam tonajı anında görebileceğiz. Yaprak gübrelemeden depolamaya kadar süreci otonom hale getirmeyi hedefliyoruz” diyor.

Kurulmakta olan yeni paketleme ve depolama tesisinde hedef, tamamen insansız üretim zinciri. Sarılgan, “Alova Farm bir üretim alanı değil, Türkiye’de tarım teknolojilerinin geliştirileceği bir proje sahası. Akıllı bahçeler, Türk mühendisliğiyle mümkün” diye ekliyor.

TARS yatırımıyla büyüyen kapasite

Alova Farm, Letven Capital’in tarım ve gıda teknolojilerine odaklanan TARS Girişim Sermayesi Fonu’ndan aldığı yatırımla 2024 yılında üretim kapasitesini iki katına çıkardı.

Bu yatırımla bitki sayısı 35 binden 75 bine yükseldi; ihracat odaklı yeni bahçeler devreye girdi.

Letven Capital Yönetim Kurulu Başkanı Kamil Kılıç, “Alova Farm, tarım portföyümüzde bir başarı hikâyesi. Türkiye’nin kilogram başına 1,41 dolar olan ihracat katma değerini, yaban mersini gibi süper gıdalarla 4-5 kat artırabiliriz,” diyor. Sarılgan ise, “Letven Capital gibi tarım teknolojilerine gerçekten inanan yatırımcılar sayesinde Türk tarımı kabuk değiştiriyor. Kamu bankalarının da bu girişimcilere destek vermesi gerekiyor. Ar-Ge çalışmalarını finanse etmek, sektörün geleceğini belirleyecek en önemli adım” diye ekliyor.

TARS yatırımı, sadece finansal değil; akıllı tarım teknolojilerinin yaygınlaşması için bir kaldıraç görevi görüyor. Alova Farm, bu sayede veri tabanlı üretim, sensör kontrollü sulama ve otomatik gübreleme sistemlerini devreye aldı.

Sosyal etki: Kadınlar ve gençler için fırsat

Alova Farm yalnızca üretimle değil, bölgesel kalkınmaya katkısıyla da dikkat çekiyor.

Sarılgan ve eşi Hande Sarılgan, Yalova’daki kadın kooperatifleriyle ortak projeler yürütüyor; genç mühendis ve ziraat öğrencilerine staj imkânı sağlıyor. “Tarımın geleceği gençlerin elinde. Biz bilgi paylaşımıyla büyüyoruz. Üretici, yatırımcı ve teknoloji geliştirici aynı masa etrafında buluşmadıkça tarım sürdürülebilir olamaz” diyor Sarılgan.

Sarılgan’ın genç girişimcilere de bir mesajı var: “Hayal kurun, ama toprağın içinde kalın. Tarım uzaktan yönetilemez. Düşseniz de kalkın, pes etmeyin. Kısa vadeli kazanç yerine sürdürülebilir başarıyı hedefleyin. Kaynakları kendi malınız gibi değil, torunlarınızın emaneti gibi görün.”

Türkiye’nin 100 bin tonlara ulaşacak potansiyeli bulunuyor

Sarılgan, “Yaban mersini ülkemizin yaş meyve alanında oldukça geride olduğu bir meyve” olduğunu söylüyor ama ekliyor, “Bu meyve yeni neslin çok tercih ettiği, yurtdışında büyük bir talebin olduğu, ülkemizde de gitgide artan bir ilgiye sahip. Ülkemiz yıllık yaklaşık 6 bin ton yaban mersini üretip bunun bir kaç katını tüketiyor. Güney bölgelerimizde şubat ayında başlayan hasat eylül ayı sonuna kadar kuzey bölgelerimizde devam ediyor. Bu ülkemizin en büyük avantajı. Türkiye’nin 100 bin tonlara ulaşacak potansiyeli bulunuyor. Akıllı tarım uygulamaları ile bu tonajlara kısa sürede çıkabileceğimizi düşünüyoruz. Sağlığa çok faydalı bir meyve olması da önemli faktörlerden biri.”

Madrid sahnesinde bir Türk markası

Eylül 2025’te İspanya’nın başkenti Madrid, tarımın küresel geleceğini şekillendiren en önemli organizasyonlardan biri olan Fruit Attraction Fuarı’na ev sahipliği yaptı. 64 ülkeden 2 bin 460 katılımcının yer aldığı bu buluşmada Türkiye’yi temsil eden markalardan biri Alova Farm’dı.

Alova Farm’ın standında “From Yalova to the World” sloganı yer aldı. Bu yalnızca bir iletişim kampanyası değil; Türkiye’nin tarımsal potansiyeline dair güçlü bir vizyondu.

Fuarda üç stratejik iş birliği duyuruldu: ABD merkezli Fall Creek, İspanya merkezli Elifab, Michigan merkezli North Bay Produce.

Bu ortaklıklar, yalnızca ticari değil, aynı zamanda teknoloji ve bilgi transferi açısından da Türkiye tarımında bir dönüm noktası oluşturdu. Sarılgan, fuar sonrası yaptığı açıklamada şöyle diyor: “Türkiye yaban mersini üretiminde dünyanın en büyük ülkelerinden biri olabilecek kapasiteye sahip. Biz bu potansiyeli keşfettik ve bilgi, teknoloji, doğru ortaklıklarla tarımda yeni bir sayfa açıyoruz.”

Elifab ile dijitalleşen tarım hattı

İkinci stratejik ortaklık, meyve işleme ve kalite kontrol sistemlerinde Avrupa’nın öncülerinden Elifab ile gerçekleşti. Bu iş birliği, Alova Farm’ın üretim hattına otomatik sınıflandırma, renk ve sertlik analizi, soğuk zincir optimizasyonu gibi dijital çözümler entegre edilmesini sağladı. Elifab teknolojisi sayesinde her meyvenin kalitesi milimetrik olarak ölçülüyor; ürün kaybı minimize ediliyor. Sarılgan, “Artık her yaban mersini kamerası tarafından analiz ediliyor. Bu yalnızca kalite değil, sürdürülebilirlik açısından da devrim niteliğinde” diyor.

Bu sistem, Türkiye’de üretilen yaban mersinlerinin Avrupa kalite standartlarında sınıflandırılmasını sağlayarak ihracat güvenilirliğini artıracak.

North Bay ile küresel tedarik zinciri

Üçüncü iş birliği, Amerika merkezli uluslararası kooperatif North Bay Produce ile yapıldı.

Traverse City (Michigan) merkezli North Bay, 30’dan fazla ülkede üreticileri bir araya getiriyor ve yılda 12 ay kesintisiz tedarik sağlıyor.

Bu ortaklık sayesinde Yalova’da üretilen meyveler, North Bay’in güçlü lojistik altyapısı sayesinde Avrupa, Orta Doğu ve Kuzey Amerika pazarlarına doğrudan ulaştırılacak

North Bay yetkilileri, Türkiye’nin iki kıta arasında stratejik bir konuma sahip olduğunu belirterek, “Alova Farm ile iş birliğimiz Türkiye’yi küresel tedarik zincirinin önemli bir halkası haline getirecek” açıklamasını yaptı.

Bu üç anlaşma, Alova Farm’ı bir üretici olmanın ötesine taşıyor; onu küresel tarım ağının aktif bir oyuncusu haline getiriyor.

Tarım yatırımlarımıza karar ar verirken küresel pazarı da yakından izliyoruz. Dünyada 2024 itibariyle yaklaşık 2 milyon ton yaban mersini hasatı yapıldı. dı. Bu 2035’te 4 milyon tona çıkacak. Biz Levent Bey’in girişimi Alova Farm’a yatırım yaptığımız zaman bu rakam 750 binlerdeydi. deydi. Şu anda 3 yılda neredeyse 2 buçuk katına atına gelen bir piyasa var. Biz o zamanki ki raporlarda da bu büyümeyi öngörüyorduk. duk. Biz burada Türkiye’nin doğru bir pay alabileceğini düşündük. k. Türkiye’de şu an 5 bin ton üretim var. Biz yatırım yaptığımız zaman bin 500 - 2 bin ton bile üretim yoktu. Ve o üretimler doğrusal bir matematiksel formüle dayalı değildi. Ancak şu anda gezebildiğiniz Alova Farm çiftliği tam olarak matematiğe dayalı. Bir teknoloji şirketi gibi yönetiliyor Alova Farm. Bir çiftlik değil aslında, bir teknoloji şirketi Alova Farm. Ve o teknolojiyi daha da derinleştirmek gerekiyor. Biz yatırımlarımızı yaptığımız dönemde 2015-2020 arasında dünyadaki agtech yatırımları 15 ila 20 milyar dolar büyüklüğündeydi. Pandemiyle birlikte bu 39-40 milyar dolara yükseldi.

Agtech pazarı 2024'te 24 milyar USD iken, 2030'a kadar %10+ CAGR ile 43 milyar USD'ye ulaşacak. 2020'den 2025'e ortalama %20 CAGR ile yükseliyor. 2025 yılını da 25 milyar USD ile bitirecek. 2035'e kadar pazarın 100-150 milyar USD'ye ulaşabileceğini ön görüyoruz.

Girişim Sermayesi Fonları tipik olarak pazarın %5-10'unun sermayedarı. Mevcut %5,5 payı baz alırsak, 2035'te yıllık 5-15 milyar USD, kümülatif (2026-2035) 50100 milyar USD olabilir. İyimser senaryoda (iklim fonları artışı ile), toplam GSYF akışı 150 milyar USD'yi aşabilir, özellikle AI ve biyoloji odaklı yatırımlar sayesinde. Sektör, sürdürülebilirlik ve gıda güvenliği odaklı büyüyecek, ancak VC seçiciliği artacak.

YABAN MERSİNİ PAZARI 2 KAT HIZLI BÜYÜYECEK

Şu anda Alova Farm’a da yatırım yaptığımız TARS fonumuzun içerisinde 11 tane yatırımımız var. Bazıları dünyadaki trendleri de yakalayıp doğru işi de geliştiriyor. Alova Farm’da bunların hepsini gerçekleştirdik. Dünyada 35-40 milyar dolarlık bir agtech pazarı var. 2035 sonu itibariyle dünyada tarım teknolojileri pazarının 100-150 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Bu yatırımların yaklaşık yüzde 10’unu VC’ler (girişim sermayesi fonları) oluşturuyor. Bu da şu anlama geliyor: Önümüzdeki 10 yıl içerisinde tarım girişimlerine yaklaşık 150 milyar dolar yatırım yapılacak. Bunlar da ağırlıklı olarak biyoteknoloji, yapay zeka, görüntü işleme gibi alanlarda olacak. Bu alanlarda yatırım yapabileceğiniz bir platform oluşturmanız lazım. Yaban mersini de buna çok uygun. Yaban mersini pazarı da büyüyecek. Bir yandan 6 milyar dolardan 13 milyar dolar büyüklüğe ulaşacak 2025-2035 yılları arasında. Dünyadaki 600 milyar dolarlık meyve ekonomisi 800 milyar dolara giderken, yaban mersini 6’dan 13’e gidiyor. Burası hızlı büyüyeceği için buraya daha fazla tarım teknolojisi girecek. Dolayısıyla bizim Alova Farm’ı merkeze çekmemizin nedeni de bu.

Türkiye tarımının yeni büyüme hikayesi olabilir

Türkiye, 2030’a kadar dünya yaban mersini pazarında ilk 10 üretici arasına girmeye hazırlanıyor. “Mavi ekonomi” artık Türkiye tarımının yeni büyüme hikâyesi. Sektördeki fon yöneticileri, “yaban mersini bir tarım ürünü değil, bir yatırım hikâyesi” diyor. Yaban mersini, Türkiye’nin kilogram başı ortalama 1,41 dolar olan ihracat katma değerini, 5 euro seviyelerine çıkarabilen nadir ürünlerden biri. Bu fark, Türkiye’nin ihracat gelirlerinde stratejik bir etki yaratabilir.

Türkiye’de yaban mersini üretimi son beş yılda adeta patlama yaptı. Tarım ve Orman Bakanlığı verilerine göre 2019’da yalnızca 443 ton olan üretim, 2023’te 5 bin 274 tona ulaştı, yani on kattan fazla artış gerçekleşti.

Bu artış, hem üretim tekniklerindeki dönüşümün hem de özel sektör yatırımlarının bir sonucu.

Antalya, Yalova, Bursa, Sakarya ve Karadeniz Bölgesi, üretimin yoğunlaştığı merkezler. Antalya’da 2024 sezonunda 4 bin 668 tonluk rekolteye ulaşıldı.

Üstelik bu üretimin tamamı saksı sistemiyle, yani topraksız tarım teknolojisiyle gerçekleştirildi. Bu model, klasik üretime kıyasla 3-4 kat daha yüksek verim sağlıyor. Bir dekar alanda 3-4 ton verim alınabiliyor; hasat süresi 10 aya kadar uzuyor. Türkiye, iklimsel avantajıyla Avrupa pazarına sezon öncesi ürün sağlayabilen birkaç ülkeden biri konumunda.

Erken hasat avantajı: Coğrafya kader değil, fırsat

Türkiye’nin coğrafi konumu, yaban mersini üretiminde stratejik bir avantaj sağlıyor. Batı Avrupa pazarına göre sezon 30–40 gün önce başlıyor. Bu, özellikle taze ürün ihracatında rekabet avantajı demek. Erken hasat, tedarik zincirinde “ilk raf” etkisi yaratıyor; ürün daha yüksek fiyatla satılabiliyor.

Yalova, Sakarya ve Kocaeli gibi Marmara illeri Avrupa’ya kara yolu bağlantısıyla; Antalya ve Mersin gibi güney illeri ise deniz taşımacılığıyla lojistik üstünlük sağlıyor. Ürün, 36 saat içinde Almanya, Hollanda ve İngiltere raflarına ulaşabiliyor.

Türkiye’nin bu avantajı, son dönemde uluslararası markaların da dikkatini çekmiş durumda.

ABD merkezli Fall Creek, İspanyol Elifab ve Michigan merkezli North Bay Produce gibi global devler, Türkiye’yi üretim ve dağıtım üssü olarak konumlandırmaya başladı. Bu iş birlikleri yalnızca teknoloji transferi değil; aynı zamanda küresel pazar erişimi anlamına geliyor.

Yatırımla büyüyen sektör

Yaban mersini, yatırımcının da ilgisini çeken bir alan haline geldi. Yüksek kârlılık, sürdürülebilir üretim ve ihracat potansiyeli, sektöre yeni aktörler kazandırıyor. Letven Capital’in TARS Fonu, Alova Farm gibi örneklerle sektörün ölçeklenmesine destek veriyor.

Türkiye genelinde son iki yılda yaklaşık 2 milyar TL değerinde özel sektör yatırımı gerçekleşti.

Bu yatırımların yüzde 65’i topraksız üretim sistemlerine, yüzde 20’si soğuk hava depolarına, yüzde 15’i de Ar-Ge altyapısına yöneldi. Gıda teknolojileri ve dijital tarım çözümleri artık yatırım stratejilerinin merkezinde.

Sektördeki fon yöneticileri, “yaban mersini bir tarım ürünü değil, bir yatırım hikâyesi” diyor.

Gerçekten de yaban mersini, Türkiye’nin kilogram başı ortalama 1,41 dolar olan ihracat katma değerini, 5 euro seviyelerine çıkarabilen nadir ürünlerden biri. Bu fark, Türkiye’nin ihracat gelirlerinde stratejik bir etki yaratabilir.

İklim değişikliği: Hem tehdit hem katalizör

Türkiye’nin iklimsel çeşitliliği üretim avantajı sağlarken, iklim değişikliği riskleri yeni bir planlama ihtiyacını doğuruyor.

Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün 2025 Su Yılı raporuna göre, Türkiye genelinde yağışlar son 52 yılın en düşük seviyesine indi. Bu tablo, su yönetimi ve enerji verimliliği konularını tarımın merkezine taşıyor.

Topraksız tarım sistemleri, akıllı sulama teknolojileri ve sensör bazlı üretim bu nedenle hızla yaygınlaşıyor. Yalova ve Antalya’da kurulan dijital çiftlikler, bu dönüşümün öncüsü. Bu sistemlerde su, yalnızca bitkinin talep ettiği oranda kullanılıyor; israf sıfıra yakın. Ayrıca, yaban mersini bitkisinin su tüketimi klasik meyve türlerine göre düşük; bu da iklim adaptasyonu açısından önemli bir avantaj. Yani Türkiye’nin “kuraklığa dayanıklı üretim” vizyonunda yaban mersini, kilit bir rol oynayabilir.

İhracat potansiyeli: Avrupa’dan Körfez’e

Türkiye’nin yaban mersini ihracatı henüz istenen düzeye ulaşmadı; ancak potansiyeli çok yüksek.

2023’te toplam ihracat 6,3 milyon dolar seviyesindeydi; 2025 itibarıyla 20 milyon dolar eşiğinin aşılması bekleniyor.

En önemli hedef pazarlar: Almanya, Hollanda, Polonya, Birleşik Krallık ve Körfez ülkeleri.

Körfez pazarı, uzun raf ömrü ve soğuk zincir altyapısının güçlenmesiyle özellikle cazip hale geldi. Ayrıca, Asya Pasifik pazarında Türk yaban mersinine yönelik ilgi artıyor, özellikle Japonya ve Güney Kore, düşük kalıntı oranı nedeniyle Türk ürünlerini tercih ediyor.

Ancak Türkiye’nin ihracat potansiyelini tam olarak gerçekleştirebilmesi için coğra

fi işaretleme, kalıntısız üretim sertifikasyonu ve markalaşma süreçlerine hız vermesi gerekiyor.

Bu alanda kamu-özel iş birlikleri, üniversitelerin Ar-Ge desteği ve ihracat teşvikleri kritik öneme sahip.

Mavi ekonominin Türkiye modeli

Yaban mersini, artık yalnızca bir tarım ürünü değil; Türkiye için bir “sürdürülebilir kalkınma stratejisi.”

İklim değişikliğine dayanıklı, yüksek katma değerli ve ihracata açık bir sektör. Tarımın teknolojiyle buluştuğu, sermayenin üretime dönüştüğü bu model, Türkiye’nin gelecekteki tarımsal politikalarına da ışık tutuyor.

Türkiye’nin yaban mersini serüveni, “tarımda dönüşüm” kavramının en somut karşılıklarından biri.

Bir yandan verimlilik, inovasyon ve ihracat; diğer yandan çevre, su ve sosyal etki…

Bu bütüncül yaklaşım, Türkiye’nin tarımda yeni bir sayfa açtığının göstergesi.

Mavi rengiyle umut, yenilik ve sürdürülebilirliği simgeleyen bu meyve, belki de geleceğin tarım politikasının metaforu.

Kırsaldan teknolojiye uzanan dönüşüm

Yaban mersini üretimi yalnızca ekonomik bir fırsat değil; aynı zamanda kırsal kalkınma için bir kaldıraç. Yalova, Sakarya, Düzce ve Karadeniz’de kadın kooperatifleri ve genç çiftçiler bu alana yöneliyor.

Alova Farm gibi örnekler, üretim bilgisini paylaşarak bölgesel kapasite oluşturuyor. Tarımda dijital dönüşüm, genç kuşaklar için yeni bir istihdam alanı yaratıyor. Drone tabanlı tarla analizleri, sensör destekli gübreleme sistemleri, üretim izleme yazılımları, hepsi yeni meslek tanımlarının kapısını aralıyor.

Bu dönüşüm, Türkiye’nin tarımsal beyin göçünü tersine çevirebilir. Zira artık tarım, yalnızca fiziksel emek değil, dijital yetkinlik gerektiren bir meslek haline geliyor.

Tüm yazılarını göster