Dünyada her şey çok hızlı gelişiyor, çok çabuk değişiyor. Özellikle ekonomiyi okumak anlamak oldukça zorlaşıyor. Baş döndürücü gidişat, arkasından yetişeme kaygısı.
Bir yandan tek kutuplu olma tavrıyla dünyaya yön veren Amerikan ekonomisi, bir yandan hem ekonomik ve ticari ilişkilerimizin yoğun olduğu ve ayrıca komşuluk ilişkilerimizin bulunduğu Avrupa Birliği bölgesinin yanı sıra gelişmekte olan ülkeler grubu her yönüyle takip ettiğimiz ülkeler. Çünkü dünyanın önemli bir kavşağında bulunan ve özellikle de lojistik açıdan vazgeçilmez öneme sahip bir Türkiye var.
Bu arada kendi içimizde yaşadığımız ekonomik sıkıntılar ve bu sıkıntılardan çıkış adına uygulamaya çalıştığımız programlar gündemde. Uluslararası gelişmeler, jeopolitik dalgalar, ülke içinde yaşanan siyasal olaylar nedeniyle bu programlardaki sapmalar ya da savrulmalar…
Bunun tipik bir örneğini üzerinden daha bir hafta geçmemiş olan Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun (PPK) 19 Haziren 2025 tarihli faiz kararı oluşturuyor. Kararın alınış koşulları ve içerikleri bu süre içerisinde bile değişmiş görünüyor.
Dilerseniz Merkez Bankası’nın faiz ve diğer kararlarını bu gözle değerlendirelim.
- Faiz kararı ve sonrasında değişen koşullar oynak…
Merkez Bankası’nın bu yıl her ay yerine toplamda 8 kez ele alacağı faiz kararlarının 19 Haziran tarihli PPK kararına bakalım.
- Mayıs ayı enflasyonunda ana eğilimin düşüşte olması doğru.
- Ancak, Haziran ayında bu yönde seyrin devam edeceği beklentisi değişti bile…
- Yurt içi talepte gerileme olduğu kesin. Zira piyasada Türk Lirası çekilmiş sterilize edilmiş durumda.
- Enflasyon beklentilerinin ve fiyatlama davranışlarının hala riskli olduğu da doğru, yani programın yumuşak karnı.
- Türk Lirası’nda reel değerleme beklentisi özellikle iş dünyasının karar ve uygulamalarına göre ters.
- Maliye politikasının artan eşgüdümünün katkısı sadece bir temenni. Merkez Bankası burada diplomasi dili kullanarak olması gerekeni hatırlatıyor.
- Sıkı para politikasına devam konusu zaten böyle programların olmazsa olmazı.
- Orta vadede enflasyon hedefinin yüzde 5 olarak korunması tam anlamıyla bir hayal. Orta vade ile 2 yıl öngörülüyorsa piyasa katılımcılarının son haziran ayı anketinde bir hafta vadeli repo ihale faizi oranının yüzde 20,13 olması bir çelişki. Ya yüzde 5 enflasyon hedefi ulaşılabilir değil, ya da öngörülen reel faiz oranı çok yüksek.
Dolayısıyla PPK’nın son faiz kararı oldukça volatil, yani oynak.
- Ödemeler dengesi tablosu olumsuz…
Yine geçen hafta aynı gün açıklanan Nisan 2025 ayına ait cari açık veya ödemeler dengesi tablosu hiç de iç açıcı değil.
- Sadece Nisan ayının cari açığı neredeyse 7,9 milyar dolar olmuş, bu rakam ocak-nisan döneminde 20,3 milyar dolar. Rakamların çok inişli çıkışlı olması sağlıksız bir ekonomik tablo olduğunu ortaya koyuyor.
- Ödemeler dengesi açığının temel nedeni olan dış ticaret açığı, bunca dış ticaret politika tedbirlerine rağmen iyileştirilemiyor. İhracat tamamen yerinde sayıyor, yüzde 1-2 artış bandına oturmuş bir ihracat seyri söz konusu. Öte yandan ithalat tamamen müdahale politikalarına dayandırılarak frenlenmeye çalışılıyor.
- Ödemeler dengesinin sağlık işareti olması gereken doğrudan yatırımlar negatif. Yani Türkiye, doğrudan yabancı sermaye çekemediği gibi yurt dışına sermaye gidişine sahne oluyor. son 12 ayda bu tutar 4.2 milyar dolar olmuş. Son ayın ve 4 ayın rakamları da olumsuz.
- Ama portföy yatırımı dediğimiz sıcak para girişi 19 Mart hareketi sonrasında yeniden atağa geçmiş görünüyor. Bu yüksek faizler elbette yabancıların ilgisini çekiyor ve Türkiye onlar için çok cazip bir kısa vadeli pazar halini koruyor.
Açıkçası dikiş tutmayan bir cari denge sorunu ile karşı karşıyayız.
- Enflasyonu indirme çabaları boşuna…
Yeni ekonominin yönetimde olduğu 2 tam yıl boyunca rakamlara bakalım.
- Son 24 ay boyunca enflasyonun aylık dalga boyları çok değişken. Aylık yüzde 1.03 rakamı da var yüzde 9.49 rakamı da var.
- Ekonomi yönetimi yıllık enflasyonu yüzde 38.21’den almış, bugün 37.86’ya gerilemiş, yani iki yılda bir arpa boyu yol alınmış.
- Üstelik bu oranlar TÜİK’e ait iyimser rakamlar. ENAG’ın ve İTO’nun rakamları daha çok can acıtıyor.
- Enflasyona neden olduğu bilindiği için baskıda tutulan döviz kurlarına rağmen bir iyileşme söz konusu değil.
- Özellikle gıda, kira ve ulaştırma fiyatlarındaki artış ortada. Eğitim ve sağlık gibi herkesi ilgilendiren fiyatlar zaten önlenemiyor.
Sonuç itibariyle;
Ne yazık ki enflasyonla gerçek mücadele programı uygulanmıyor.
- Bütçe uygulamaları yetersiz,
- Borçlanma fren tutmuyor,
- Vergi politikasında henüz ciddi adımlar atılmış değil,
- Sadece makro ihtiyati tedbirler de yetersiz kalıyor.