Almanya ve Fransa arasında liderlik yarışı

Burak ÖNDER İhracatçının Penceresi

Ana pazarımız Avrupa’da gündem yoğun; Rusya- Ukrayna Savaşı, ekonomik sorunlar, aşırı sağın yükselişi, Trump kaygısı, Moldova’da ayrılıkçı grupların Rusya’yı müdahaleye davet etmesi gibi pek çok cari sorun masada.       

Lakin son günlerde AB’nin iki lokomotif ülkesi olan Almanya ve Fransa arasındaki gerginlik yalnız Avrupa’nın değil dünyanın da gündeminde ilk sıralara oturdu. Rusya- Ukrayna savaşı sonrası Almanya ve Fransa arasında görüş ayrılıkları ve son zamanlarda Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un çıkışları iki ülke arasındaki tarihsel rekabeti tekrar gündeme getirdi.            Hâlbuki 22 Ocak 1963’te imzalanan Elysee Antlaşması ila iki ülke arasında yaşanan ezeli rekabet yerini iş birliğine bırakmış ve iki ülke dış politika, savunma ve bölge politikalarında iş birliğini hedefl emişti. Elysee Antlaşması’nın 61. yıl dönümündeyse Fransa ve Almanya müttefiklikten daha çok görüş ayrılıklarıyla ve AB liderliğine oynayan iki ülke konumunda. COVID-19 pandemisi ve Rusya-Ukrayna Savaşı sonrası ekonomik problemlerle mücadele eden Avrupa’nın en büyük iki ekonomisinin içinden geçtiğimiz süreçte politika ayrılıkları yaşaması bizim de takip etmemiz gereken önemli bir gündem. Gelin önce bu iki ülkenin ekonomik verilerine, cari sorunlarına ve ticari ilişkilerimize de bir bakalım.

ALMANYA VE FRANSA ARASINDAKİ GÖRÜŞ AYRILIKLARI NE?

1- Güvenlik politikaları

Almanya, İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD’nin güvenlik şemsiyesi altına girmiş ve savunma konularına büyük harcamalar yapmamıştı. ABD’nin Almanya’da hali hazırda 22 askeri üssü var. İki dünya savaşında yerle bir olan Almanya’nın ekonomik olarak güçlü bir ülke haline gelmesinin önemli nedenlerinden biri de bu zamana kadar savunma harcamalarına büyük harcamalar yapmaması diyebiliriz.               

Şubat 2022 de başlayan Rusya- Ukrayna Savaşı’nın hemen arkasından Almanya Şansölyesi Scholz’un Almanya Federal Meclisini olağanüstü toplantıya çağırarak Almanya güvenlik politikalarında değişikliğe gidileceği sinyalini vermesi ve askeri konuları önceliğe alması yeni bir dönemin işaretiydi.               

Almanya Rusya-Ukrayna Savaşıyla beraber, GSYİH’nin yaklaşık %2,5’lik kısmını savunma harcamalarına ayıracağını duyurdu. Bu oran II. Dünya Savaşı sonrası rekor harcama. Almanya, ABD’den Chinook helikopterleri, deniz gözetleme uçakları, MK-35 torpidoları ve F-35 savaş uçakları için anlaşmalar yaptı.             

Öte yandan, 2017’de başlayan Alman- Fransız ortak projesi kapsamında üretilmesi planlanan savaş uçağı ve muharebe tankı projelerinin gündemden kalkmasının Fransa tarafında güven sorunlarına yol açtığı söyleniyor. Almanya-Fransa güvenlik politikalarında diğer bir uyuşmazlıksa ABD ve NATO. Macron’a göre NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti. “ABD ile NATO müttefikleri arasında stratejik karar alma süreçlerinde hiçbir şekilde koordinasyon yok’’ eleştirisi yapan Macron Avrupa ülkelerinin NATO’yu savunmak için artık ABD’ye güvenemeyeceğini belirterek, “askeri özerkliğini” kazanması gerektiğini açık bir şekilde ifade etti.              

Lakin Almanya Macron’la aynı fikirde değil. Almanya “transatlantik ortaklık bizim için vazgeçilmez’’ görüşünde ısrarcı. Almanya Avrupa’nın savunmasında mutlaka ABD, Kanada ve İngiltere gibi Kuzey Atlantik ülkelerinin de olmaları gerektiğini savunuyor.             

Fransa şu an Kıta Avrupa’sının en önemli askeri gücü. Güçlü ve deneyimli bir orduya sahip. İngiltere’nin AB’den ayrılmasından sonra kıtanın tek nükleer gücü konumunda. Birleşik Milletler Güvenlik Kurulu’nun daimî üyesi ve veto hakkına sahip.           

Buna rağmen, ABD “Avrupa’nın liderini” Almanya olarak görüyor ve bu tutum da Fransa’yı rahatsız eden diğer bir konu.            

2- Enerji politikaları

Daha öne Almanya’yı kaleme aldığım yazıda da değinmiştim. Avrupa’nın en büyük sanayi ülkesi olan Almanya, geçmişte yapılan tüm uyarılara rağmen enerji tedariğinde Rusya’ya bağımlı hale gelmişti. 2011 yılında elinde kalan nükleer enerji santrallerini kapatma kararı alarak ucuz Rus gazına yöneldi. Almanya küreselde yaşanan enerji krizine rağmen en son nükleer santralini 15 Nisan 2023’te kapattı. Bu dönemde Avrupa’nın diğer önemli gücü Fransa ise nükleer enerji santrallerini kullanmaya devam etti.               

Rusya-Ukrayna savaşının başlamasıyla özellikle enerji maliyetlerindeki yüksek artıştan en fazla etkilenen gelişmiş ülke de Almanya oldu. Yenilenebilir enerjiye geçiş hızının yavaş olmasının da etkisiyle, Rusya’ya Batı ülkelerince uygulanan ambargo sonucu enerjide alternatif araştırmasına girişen Alman yetkililer, acil çözümü, yüksek yatırım ve çok pahalı hammadde temini pahasına LNG terminalleri ve atom santrallerden elde edilenler dahil ithal enerji ile buldular. Böylece sanayi pahalı enerjiye mahkûm oldu.              

Alman sanayisi cent/kWh birim ölçeğinde Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında en pahalı elektriği kullanması nedeniyle, özellikle enerji yoğun sektörler için eşi görülmemiş bir şok etkisi yarattı. Fransa’da enerji 2022 yılında 15 cent/kWh iken Almanya’da 24 cent/kwh idi. Almanya’nın nükleer enerji santrallerini kapatırken Fransa’nın nükleer enerjide ısrar etmesi ve nükleer enerjiye yatırım yapması Almanya kamuoyunu rahatız eden konuların başında geliyordu.             

3- Ukrayna’ya destek

Konuyla ilgili yaptığım okumalarda, Avrupa’da Ukrayna’ya en fazla yardım yapan ülkenin Almanya olduğunu gördüm. Kaynaklara göre farklılıklar gösterse de Almanya’nın Ukrayna’ya 20-30 milyar dolar düzeyinde yardım yaptığı söyleniyor. Bu tutar Almanya’yı ABD’den sonra Ukrayna’ya en fazla yardım yapan ülke konumuna taşıyor.         

Fransız kamuoyu Almanya’nın Ukrayna’ya “etkisiz yardım’’ ettiğini ve Almanya’nın Ukrayna’ya uzun menzilli Taurus KEPD 350 seyir füzelerini vermemesini sert bir şekilde eleştirirken, Alman kamuoyu Fransa’yı çok konuşup az şey yapmakla itham ediyor.            

4- Almanya-Çin ilişkisi         

Çin’in Avrupa’da en büyük ve en önemli ticaret partneri Almanya. Fransa’nın ise Çin’le ticari ilişkisi Almanya’ya göre daha düşük seviyede. Fransa, Almanya ile Çin arasındaki yüksek seviyeli ticari ilişkiyi Avrupa güvenliği için tehlikeli buluyor. Fransa’yı rahatsız eden diğer bir konuysa Almanya’nın Hamburg Liman Lojistik Firması’nın bir kısmını Çin’li Cosco firmasına (CSPL) satmasıydı. 2022 yılında Almanya Hükümeti, Alman kamuoyunun da tüm tereddütlerine rağmen Hamburg Liman Lojistik Firmasına ait üç terminalden birinin yüzde 24,9’luk kısmını Çinli Cosco firmasına sattı.

ALMANYA

Almanya, Avrupa’nın en büyük, ABD ve Çin’den sonra dünyanın üçüncü büyük ekonomisi. Ayrıca Almanya, Çin ve ABD’yle birlikte en büyük üç ihracatçı ülkeden biri.            

Anlaşılacağı üzere Almanya dünyanın önemli bir sanayi ülkesi konumunda. 2022 yılı itibarıyla Almanya sanayisinin Almanya gayrisafi milli hasılasından aldığı %23,4 pay ile G7 ülkeleri arasında en yüksek orana sahip ve Almanya’nın toplam mal ihracatının %94’ü sanayi ürünlerinden oluşmakta. Alman şirketleri Avrupa imalat şirketlerinin yaklaşık yüzde onunu temsil etmekle beraber, toplam cironun yüzde 31’ni gerçekleştirmekte. Almanya sanayisinde en önemli sektörler sırasıyla otomotiv, makine, kimya ve elektrik/elektronik sektörleri olarak öne çıkmakta.           

Lakin Almanya’nın gerçek gücü, Alman ekonomisinin katalizörü küçük ve orta ölçekli işletmeler. Almanya’da firmaların %99,3’ü KOBİ’lerden oluşmakta olup sanayi sektör cirosunun yüzde 34’ü KOBİ’ler tarafından gerçekleştirilmekte.          

Ülkemizin diğer ülkelerle olan ikili ekonomik ve ticari ilişkilerini dikkate aldığımızda, en yoğun ve yaygın ilişkilerin Almanya’yla olduğunu görüyoruz. Bunların yanında, Almanya 2022 yılında, önceki yıllarda da olduğu gibi, ülkemizin ihracatında birinci sırada yer alırken ithalatımızda Rusya Federasyonu ve Çin’in ardından üçüncü sırada bulunuyor.           

Almanya’nın bizim için diğer bir önemi de ülkemize en fazla doğrudan yatırım yapan ülkelerin başında geliyor olması. TCMB’nin 2022 verilerine göre 2021 yılı itibarıyla yurtdışından Türkiye’ye gelen 218 milyar dolar değerindeki toplam doğrudan yatırım stoğunda Almanya, 13 milyar dolar ve yüzde 11 pay ile 2. sırada.          

Göz ardı edemeyeceğimiz diğer bir konu ise, AB ülkelerindeki yurttaşlarımızın yüzde yetmişinin Almanya’da yaşıyor olması.        Tüm bu nedenlerden dolayı Almanya bizim için gerek ekonomik gerekse politik olarak en önemli ülkelerin başında geliyor. Tarihsel, kültürel ve ekonomik güçlü bağlarımız var. İşin özü Türkiye ve Almanya birbirleri için önemli iki ülke.           

Bununla birlikte yapısal problemlerinin yanında yaşadığı cari problemler, Dünyanın en büyük üç ekonomisinden biri olan Almanya’yı gelişmiş ekonomiler içinde dünyada en kötü performans gösteren ülkelerinden biri konumuna getirmiş durumda.            

Bu dönemde Almanya’nın en temel sorunları arasında Rusya-Ukrayna savaşı sonrası artan enerji maliyetleri ve beraberinde savaş ve pandeminin yarattığı enflasyonu sayabiliriz. Enflasyon ve ardından gelen faiz artırma kararlarıyla tüketimin düşmesi ve ekonomilerin daralması, sanayi ve ihracat ülkesi olan Almanya’yı küresel enflasyondan en çok etkilenen ülke konumuna getirdi. Ayrıca Dünyaca bilinen Alman bürokrasisi yüzünden zorluklar yasayan inşaat sektörünün, yüksek faizler sonucu ciddi sektörel küçülme yaşaması, Almanya’nın önemli bir ticaret ortağı olan Çin’in ekonomisindeki yavaşlamanın Almanya ekonomisine olumsuz yansıması Almanya ekonomisini ciddi derecede etkiledi.          

Savaş sonrası Rusya’ya karşı uygulanan ambargonun etkisi sadece yükselen enerji maliyetleri değildi. Almanya’nın Rusya’ya doğrudan ihracatı önemli ölçüde azaldığı gibi, farklı görünümlerdeki Rusya’daki yoğun Alman yatırımlarının faaliyetlerine son verilmesi, global ölçekte faaliyet gösteren Alman şirketlerinin cirolarına olumsuz yansıdı. Askeri harcamaların artırılması, sığınmacı Ukraynalılara yapılan sosyal yardımlar, Ukrayna’ya sağlanan askeri ve insani destekler de federal bütçeye önemli yükler getirdi.         

Bir başka ifadeyle, Rusya-Ukrayna savaşı ve akabinde yaşananlar Alman ekonomisini, ambargoya katılan diğer Batılı ülkelerle kıyaslanamayacak kadar çok olumsuz yönde etkilemiş gözüküyor.

FRANSA

Almanya kadar büyük bir ekonomik güce sahip olmasa da, Fransa için Avrupa’nın siyasi ve savunma alanında lider ülkesi diyebiliriz. 65,8 milyon nüfusuyla Fransa, AB’nin en büyük yüz ölçümüne sahip ülkesi konumunda. Dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi Fransa nüfusu da yaşlanıyor. 2022 yılında nüfus artış hızı binde üç oranında kalmış. Nüfusun 2027 yılında 66 milyon olması bekleniyor. Önümüzdeki dönemde yaşlanan nüfus Fransa için bir problem olarak görülüyor.             

Fransa’da aşırı sağın yükselmesi ve tartışmalı göç yasası da diğer problemlerinin arasından öne çıkıyor. Fransa yaklaşık 7 milyon göçmen nüfusuyla göçmen nüfusunun yoğun olduğu Avrupa ülkelerinden biri. Bu rakam ülke nüfusunun %10.6’sına karşılık geliyor. Ülkede yaşayan Fransızların sayıları azalırken göçmen sayısının artması, ekonomik sıkıntılar çekilirken göçmenlere farklı yardımların yapılması gibi hassas konular aşırı sağcılar tarafından kullanılıyor.            

Fransa, pandemiden önce Kıta Avrupası içinde büyüyen ekonomisiyle dikkat çekiyordu. COVID-19 pandemisi ve Rusya-Ukrayna Savaşı ile ekonomik sorunlar yaşasa da Fransa için “kötünün iyisi’’ yorumları yapılıyor. İşsizlik, enflasyon ve hayat pahalılığı Fransızların en çok şikâyet ettiği konular.             

Fransa’da 2023 yılında işsiz oranı %7,5 oldu ve işsizliğin yüksek olduğu ülkeler arasında 35. sırada olacağı tahmin ediliyor. Şubat ayında, son iki yılın en düşük yıllık enflasyon seviyesi olan %2,9’u görmesine rağmen halk hayat pahalılığından şikâyetçi. 2024 yılında bütçe açığını yüzde 4,9’dan yüzde 4,4’e indirmeyi hedefleyen Fransa kemer sıkma politikasını tüm protestolara ve eleştirilere rağmen devam ettiriyor. 2024 için hedeflenen yüzde 1,4 büyümeden bile feragat etmeye kararlı. Fransa sanayide olduğu kadar tarım ve hizmet sektöründe de başarılı bir ülke. 2020 verilerine göre AB ülkeleri içerisinde en büyük tarım üreticisi olan Fransa, tarımsal ürünler ihracatında da üçüncü sırada yer alıyor. Lakin çiftçiler rahatsız. Çiftçilerin rahatsız olduğu konularsa; Ukrayna başta olmak üzere tarım ürünlerinde ithalatın artması, Mercosur başta olmak üzere STA’ların imzalanması, devletin ekonomik problemlerden dolayı bazı yardımları kesmesi ve yeşil dönüşümden dolayı karlılıklarının erimesi olarak özetleyebiliriz. Dikkatli bakarsak tüm bu süreçlerin Fransa ve Avrupa’da aşırı sağın yükselişini tetikleyen süreçler olduğunu görebiliriz.           Diğer yandan Macron’un Rusya’ya karşı agresif söylemi Fransa kamuoyunda her geçen gün kaygıyı artırıyor. Fransa-Rusya rekabeti Avrupa ve Afrika’da da devam ediyor. Rusya’nın kara kıtada Fransa’nın eski sömürgelerinde isyan ve darbeleri destekleyerek Fransa’yı bu ülkelerden çıkarmak istediği biliniyor. Malumunuz son olarak Fransa Nijer’den çıkmak zorunda kaldı.             

Tabi Fransa da diğer taraftan Rusya’nın çevresini sarmaya çalışıyor. Uzun yıllar Rusya’nın hegemonyası altında bulunan Ermenistan ve Moldova’yla bu yıl içinde askeri anlaşmalar imzaladı. Diğer yandan Macron 2023 yılında Moğolistan’ı ziyaret ederek ticari ilişkileri geliştirmek için girişimlerde bulundu. Görünen o ki önümüzdeki süreçte Fransa ve Rusya arasındaki mücadele her alanda devam edecek.           

Fransa ile ilgili takip etmemiz gereken diğer bir konu da “Fransa 2030’’ stratejisi. Fransa 2030’a kadar 30 milyar Euro harcayarak otomotiv, havacılık ve uzay gibi alanlarda geleceğin teknolojilerini yaratmayı hedefl iyor. Bu programın diğer bir hedefi de Fransa sanayisini yeşil dönüşüme ve dijital dönüşüme hazırlamak. Fransa bu planla ekonomik dönüşümü sağlayarak, sadece Asya’ya ve Çin’e değil aynı zamanda ABD’ye de bağımlılığı da azaltma niyetinde. Ülkemizle Fransa arasında yaklaşık 500 yıla yakın köklü bir ticari ilişki olduğu söyleniyor. 2023 yılı verilerine baktığımızda da Fransa en fazla ihracat yaptığımız yedinci ülke konumunda. 2002 yılında yaklaşık 5 milyar dolar olan ticaret hacmimiz 2023 yılında 10,3 milyar doları ihracat, 11,5 milyar doları ithalat olmak üzere 21,8 milyar dolara yaklaştı.

NELER YAPMALIYIZ?

Fransa 2030 Stratejisi ve Fransa ekonomisindeki dönüşüm çabaları yakından takip edilmeli, bu okumayı sağlıklı şekilde yapabilmeliyiz.           

*Fransa ve Avrupa sanayisini dönüştürmek istediği kadar tedarik zincirini de yenilemek istiyor. Bir başka değişle Asya’ya olan bağımlılığını da azaltmak istiyor. Bu bölgede önemli bir sanayi ve ihracat gücü olan ülkemiz için önemli fırsatlar bulunuyor. Yeşil Mutabakat konusunu yakından takip etmeli, firmalarımızı yeşil dönüşüm konusunda destek verebilmeli ve teşvik edebilmeliyiz.        

*Biz de Türkiye olarak sanayideki dönüşümü, dijital dönüşümü ve yeşil dönüşümü daha fazla gündemimizde tutmalı ve rasyonel çalışmalar yapmalıyız.

Frend-shoring, near-shoring ve China+1 kavramları

Pandemi, Ukrayna-Rusya Savaşı, Çin’e karşı ticari yaptırımlar tüm dünyada olduğu gibi Avrupa’daki ülkelerin de ekonomi politikalarında daha korumacı bir yaklaşım geliştirmelerine neden oldu. Mesela bu dönemde Frend-shoring ve near-shoring kavramlarını daha çok duyar olduk. Önümüzdeki süreçte dost ve çevre ülkelerle ticaretin daha yoğunlaşacağı bir dönemi yaşayacağız gibi. Dünyada konuşulan diğer bir kavram ise China+1. Bu kavram da ülkelerin ve şirketlerin tedarik zincirinde Çin’in yanına bir tedarikçi ülke daha eklenmesini savunan bir yaklaşım. Gördüğümüz üzere önümüzdeki dönemde Kıta Avrupa’sında yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen ülke ihracatımız için en önemli bölgelerden biri olacak. Bu nedenle Avrupa’daki gelişmeleri yakından takip etmek önemli. Avrupa ana ihracat pazarımız ve önümüzdeki günlerde gümrük birliği revizyonu önemli bir başlık olacak. Kim bilir, belki de sanayisi ve savunma sanayisi görece güçlü olan ülkemizin AB süreci bile hızlanabilir. Avrupa’da siyasi ve ekonomik tüm gelişmeler paritenin de seyrini belirleyecek. Paritenin durumu da ihracat rakamlarımız için minör de olsa etkili olacak.

Tüm yazılarını göster