Borsa İstanbul’da yeni rekorlar kırılabilir!

ELİF ALTINDAĞ ŞENSES elifa@nb.com.tr

Borsa İstanbul BIST100 endeksinde risk iştahı yükselmiş gibi gözükse de temmuz ayında jeopolitik gerginliklere ilişkin belirsizlik nedeniyle yön arayışı vardı. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) 14 Temmuz’da gerçekleştirdiği enflasyon raporu toplantısında iletişim değişikliğine gitmesi, piyasadaki olumlu haber akışına eklenirken faiz indirimi beklentileri de arttı. Temmuz ayı enflasyonun haziran ve mayıs aylarının üstünde gelmesiyle, aylık bazda eğilimin bozulduğu algısı ağustos enflasyonuyla olmayacak gibi gözüküyor. Ağustos ayı beklentilerinin temmuzun altında olması ve Merkez Bankası toplantısının ağustosta olmaması nedeniyle, eylül ayındaki faiz indirim ihtimali için Merkez Bankası’nın eli kuvvetleniyor. Bu da Borsa İstanbul tarafına olumlu yönde sirayet ediyor.

Bilanço döneminin de beklentilerden daha iyi geçmesi, endeks tarafına bir kataliz etki yarattı. Jeopolitik gerginlikleri ilişkin özellikle Rusya ile Ukrayna arasındaki barış sürecinin temellere dayanarak olumlu yönde sonuçlanması, yeni hikâyeleri beraberinde getirebilir. Fakat bizim yurtiçi tarafta enflasyon ve faiz indirimi hikâyesi hala devam ediyor. Faizlerin inmesi ile birlikte borçlanma araçları piyasasından çıkması kuvvetle muhtemel olan yabancı yatırımcının da, riskli varlıklara geçişlerinin hızlanması bekleniyor. Bu kapsamda da borsa İstanbul tarafında hikâyenin bitmeyeceğini söyleyebiliriz. Her dönemin ayrı bir hikâyesi var ve bu hikâyelerden olumlu ya da olumsuz etkilenebilecek birçok hisse senedi ve sektör grubu oluyor. Detaylandırıldığı zaman yabancı yatırımcı hikâyesinin ve faiz indiriminin olduğu bir süreç içerisinde, bankaların fonlama maliyetlerinin azalması ve holdinglerde ise piyasa değerlerinin net aktif değerlerini tam anlamıyla yansıtmıyor olması beklentisi, bankacılık ve holding sektör önderliğinde Borsa İstanbul tarafını rekor kırmasına neden olabilir. Endeks tarafında kısa vadeli 11.250 seviyesi hedef haline gelmiş gibi gözüküyor.

Ons altın 3.100 dolara kadar geri çekilebilir

Arda Coşar - Ahlatcı Yatırım Hazine Müdürü

Altın fiyatları, ABD enflasyonun gerilemesi ve Fed’den faiz indirim beklentilerinin oluşmasının yanı sıra ABD’de iktidara gelen Trump yönetiminin getirdiği gümrük vergileri, Fed Başkanı Powell ile ilgili söylemler, Ortadoğu’da yükselen jeopolitik risklerle 3470 dolar seviyelerine kadar yükselip, 3500 dolar seviyesini test etti. Altın, 2023 ve 2024 yılından sonra da en iyi performans gösteren ürünlerden biri oldu. İlerleyen süreçte, İran ateşkesi ile Ortadoğu’da jeopolitik risklerin nispeten azalması, Trump yönetiminin Fed Başkanı Powell’ın görev süresini bitirmesini bekleyeceğini açıklaması, Ukrayna-Rusya savaşı barış görüşmelerinin başlaması, bazı ülkelerle ABD’nin ticaret anlaşması yapmasıyla altın 3350 dolar bandına kadar tekrar geriledi. Yukarı yönlü hareketlerde 3450 doları geçmeden satış geldi, bu da bize altının 3.500 doları aşmakta zorlandığını gösteriyor.

Fed’in yüzde 80 üzeri beklentiyle, eylül ayında faiz indireceği tahmin ediliyor; yani 2025 yılında 2 adet faiz indirimi mevcut ve 2026’da da faiz indirim sürecinin devamı bekleniyor. Ancak ABD’de enflasyon, özellikle tarifeler sebebiyle belirsizlik yaratıyor. Yani, 2026 faiz indirim sürecinde bazı soru işaretleri var. Diğer yandan Rusya-Ukrayna savaş görüşmelerinde de bir takım gelişmeler var. ABD-Çin arasında da anlaşmaya varılması olası.

Altına 3.700-4.000 dolar gibi seviyeler veriliyor. Uzun dönemde 3.700 dolar mümkün, ancak mevcut durumda altın 3.400 doları geçtiğinde satış yiyor ve zayıflık gösteriyor. Ben bir süreliğine altın fiyatının doyum noktasına ulaştığını, hatta 3.200-3.100 dolar bandına kadar geri çekilme olabileceğini düşünüyorum. Son zamanlarda görünümünün zayıfladığını ve yeni zirveler oluşmadığını görüyoruz. Bu da bize, ekstrem bir durum oluşmazsa aşağı doğru bir düzeltme ihtimali olduğunu gösteriyor.

Eylül ayı için ‘temkinli duruş’ ön planda olacak

Ahmet Deniz Yağbasan - Aktif Portföy Araştırma Müdür Yardımcısı

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), temmuz ayındaki Para Politikası Kurulu toplantısında bir hafta vadeli politika faizini yüzde 46’dan 300 baz puan indirimle yüzde 43’e çekmişti. Nisan ayında siyasi gelişmeler nedeniyle yapılan faiz artırımının ardından yükselişe geçen mevduat faizleri ise, söz konusu tarihten itibaren kademeli şekilde gerileyerek temmuz ayı sonunda son beş ayın en düşük seviyelerine ulaştı. Mevcut durumda bir aya kadar vadeli mevduatlarda ortalama getiri yüzde 50,6, üç aya kadar vadeli mevduatlarda ise yüzde 51,55 seviyelerinde bulunuyor.

Önümüzdeki dönemde mevduat faizlerindeki gerilemenin devam etmesini beklemekle birlikte, küresel ve yerel tarafta yaşanabilecek riskler para politikasında yeniden sıkılaşmayı gerektirmesi halinde faizlerde tekrar yükseliş eğilimi görülebilir. Bu nedenle özellikle eylül ayı için temkinli bir duruş ön plana çıkıyor. Baz senaryomuzda, TCMB’nin eylül toplantısında 300 baz puanlık bir faiz indirimi yapmasını öngörüyoruz. Eylül ayı PPK toplantısı sonrasında gündeme gelmesi beklenen siyasi dava süreçleri, ilerleyen dönemdeki toplantılarda faiz indirimi ihtimali üzerinde risk oluşturmaktadır.

Ceteris Paribus yaklaşımıyla bakıldığında, TCMB’nin yılı yüzde 35 politika faizi ile sonlandıracağını tahmin ediyoruz. Bu doğrultuda, eylül sonrası kalan iki toplantıda 250’şer baz puanlık faiz indirimleri beklentilerimiz dahilinde. Enflasyonun ise yıl sonunda yüzde 29-30 bandında gerçekleşmesini öngörüyoruz. Reel faiz marjındaki daralmanın devamı, kısa vadeli mevduat getirilerinde daha belirgin gerilemeye yol açabilir. Bu noktada yatırımcılar için, kısa vadeli mevduatlar yerine daha uzun vadeli mevduatlar ile durasyonu yüksek yatırım fonlarının tercih edilmesi, daha rasyonel bir strateji olarak öne çıkmaktadır. Enflasyon Raporu’nda yer alan 2026 yılı için yüzde 16’lık enflasyon tahmininde yukarı yönlü risklerin gerçekleşmemesi durumunda, dezenflasyon sürecine paralel olarak faiz getirili enstrümanlara talebin 2026’nın ikinci yarısından itibaren kademeli biçimde gerilemesini öngörüyoruz.

Tahvil piyasasında yön nasıl çizilecek?

Eren Kuru - Sipay Ödeme Hizmetleri Hazine Müdürü

Tahvil cephesinde getiriler sakinleşmeye başladı. Takip edildiği üzere yılbaşından bu yana hem yurt içi hem de yurt dışı haber akışları, fiyatlamaları negatif yönde etkilemişti. Şimdi ise, siyasi ve ekonomik olarak beklentiler bir miktar konsolide olarak karşımıza çıkmakta. TL tahvil verim eğrisine bakıldığında, yukarı doğru ortalama 300 baz puan genişlediğini görüyoruz. Eğride en fazla satıcılı taraf 5 yıllık gözükürken, 2 yıl tenörlü kıymette hareket sınırlı kalmış. Siyasi ve ekonomik beklentilerde oynaklığın oturmasıyla, eğri tekrardan yılbaşındaki seviyeye yanaşacaktır. Hazır döngünün başındayken durasyondan ötürü, uzak vadeli kıymetlerde bir miktar risk alınabilir. Diğer taraftan, TL ihraçlar bölümünde maliyetlerden ötürü sabit kuponlu tahvillerin hacmi daralıp, değişken faizli ürünlerin hacimlerinde artış görebiliriz. Bilançosunda TL’de kısa olan şirketler, ihraçlarda faiz indirimleri ile tekrardan sahneye çıkabilir.

Eurobond tarafında ise, TL’deki gibi bol volatiliteli bir performansı geride bıraktık. Risk primi 380’lere kadar genişleyip, haber akışının sakinleşmesiyle tekrardan 300’ün altına geriledi. Verim eğrisi bazında bakıldığında, eğrinin ortalama 55 baz puan iyileştiğini görmekteyiz. 10 yıl vadeli kıymetin getirisi yüzde 8,50’den yüzde 7,90’a kadar daralma gösterdi. Risk priminde tekrardan 250’nin altında geleceğimizi düşünüyoruz. Bu yüzden yılın geri kalan kısmında beklentilerin iyileşmesiyle, eğrinin 20 baz puan daha daralmasını bekliyoruz. Diğer taraftan eğriyi Fed cephesindeki faiz indirimleri de destekleyecektir. Son olarak, yılbaşından bu yana hemen hemen 16 milyar dolar hacimle Eurobond ihracı gerçekleştik. 2025’in sonuna doğru özel sektör ön planda olup, 10 milyar doların üzerinde Eurobond ihraçları görebiliriz.

Fon türlerine yönelik kritik ipuçları

İlkay Öztürk - Hedef Portföy Fon Yönetimi Direktörü

İç talepteki yavaşlamanın görünür hale gelmesi, faiz indirim beklentilerini güçlendirirken, bu süreç özellikle hisse senetleri ve tahvil piyasalarını destekliyor. Son üç ayda hisse senedi fonlarının yüzde 15’e, değişken fonlarının ise yüzde 13’e ulaşan getiriler sağlaması da yatırımcıların iştahını artırıyor. Özellikle değişken fonların, hisse dışında farklı varlıklara yatırım imkânı sunması dikkat çekiyor.

Yüksek reel faizler, hâlâ Türkiye’yi küresel ölçekte istisnai bir noktada tutuyor. Bu durum, başta para piyasası fonları olmak üzere TL varlıklarını cazip kılsa da, TCMB’nin aldığı makro ihtiyati önlemlerle düşen döviz mevduat getirileri, döviz yatırımcısını yıl başından beri serbest döviz fonlara kaydırdı. Hem stopaj avantajı ve hem de rekabetçi getirileri nedeniyle serbest döviz fonlar yatırımcıların ilgisini çekiyor. Fakat yatırımcıların dikkat etmesi gerek en önemli unsur; aldığı fonun ortalama vadesi. Uzun vadeli Eurobond’lara yatırım yapan serbest döviz fonların getirisi; CDS ve ABD tahvil faizlerine daha hassas oluyor ve bu durum günlük ve haftalık bazda yatırımcıların eksi getiriler görmesine neden olabilir.

Küresel cephede ise jeopolitik gelişmeler, ABD’deki enflasyon verileri ve Fed üzerindeki siyasi baskı altın fiyatlamaları üzerinde belirleyici olmaya devam ediyor. Ons altın, nominal zirvelerini test etse de, enflasyona göre düzeltilmiş seviyelerde hâlâ yukarı yönlü potansiyel görüyoruz. Hedef Portföy olarak 2026 içerisinde 3.800 dolar seviyelerinin test edilmesini bekliyoruz. Asya merkez bankalarının rezerv alımlarını sürdürmesi de hala altının uzun vadeli yatırım aracı olarak portföylerdeki önemini koruduğunu gösteriyor.

Yatırımcılar için en kritik soru, bu ortamda portföylerinde doğru dengeyi nasıl kuracakları. Bizim önerimiz, dengeli risk grubundaki portföylerin yaklaşık yüzde 60’ının kısa vadeli fonlarda tutulması, kalan bölümün ise kademeli şekilde hisse yoğun fonlar, tahvil pozisyonu yüksek değişken fonlar ve altın fonlarına yönlendirilmesi. Böylece yüksek faizlerin sunduğu fırsatlar korunurken, risklere karşı altın yatırımları ile sigorta sağlanmış oluyor.

Tüm yazılarını göster