İsrail-İran gerilimi iki ülkenin karşılıklı füze saldırıları ile devam ediyor. Saldırıların yarattığı insan kaybı ve hasar ülkelerin yayın yasağı nedeniyle tam olarak ölçülemiyor. Ama İsrail’in nükleer programı durdurma hedefi ile başlayan saldırısının, enerji tesislerine yayıldığı görülüyor.
İsrail’in saldırıları şimdilik İran’ın iç tüketimini hedefliyor. Doğalgaz arzında önemli paya sahip olan Güney Pars sahasında üretim saldırılar sonrasında kısmen durdu. Fajr-e jam gaz santralinde çıkan yangının yol açtığı zarar tam olarak bilinmiyor.
İran, İsrail saldırısının devam etmesi üzerine Orta Doğu’nun dünya pazarlarına petrol ve LNG ihraç etmesini sağlayan Hürmüz Boğazı’nı ticarete kapattı. Dünya genelinde petrol tüketiminin yaklaşık beşte birini karşılayan boğazın kapatılması uzun süre devam ederse petrol fiyatlarının kısa vadede 100 doların üzerine atabileceğinden endişe ediliyor.
Türkiye varlıkları üzerinde İran-İsrail çatışmalarının etkisi şimdilik Borsa İstanbul ile sınırlı kaldı.
BİST 100, savaş ihtimalinin artması ile %4 civarında gerilerken, jeopolitik risklere daha duyarlı havacılık hisselerinde kayıplar %9’a yaklaştı.
Buna karşın, ülke risk primi, döviz kuru, 10 yıllık TL tahvil gibi sistemik riske duyarlı ülke varlıklarında önemli bir kayıp görülmedi. Bu piyasalar İran-İsrail çatışmasının kalıcı bir savaşa dönüşmeyeceğini fiyatlıyor.
Geçmiş veri, jeopolitik riskler nedeniyle varlık fiyatlarındaki artışın uzun soluklu bir etki yaratmayacağını söylüyor. Ekonomik büyümenin yavaşladığı, küresel ticaretin daraldığı bir konjonktürde petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki artış uzun soluklu olamaz.
Ancak her iki üründe de kısa vadede talebin fiyata duyarlılığının sınırlı olduğunu kabul etmek lazım. Dolayısıyla yeni arz gelene veya ekonomilerde sert bir yavaşlama olana kadar fiyatlar üzerinde %15-25 aralığında jeopolitik risk primi görülebilir.
Türkiye’nin yıllıklandırılmış net enerji ithalatı 50 milyar dolar civarında. Ukrayna-Rusya savaşının patladığı 2022 yılında bu tutar 80 milyar dolar civarına yükselmişti. Uzun süre devam etmeyen ve enerji fiyatlarındaki artışın daha sınırlı, yerli üretimin daha güçlü olduğu bir senaryoda önümüzdeki 12 ay için cari dengeye ilave maliyet 10 milyar dolar ile sınırlı kalabilir. Bu rakamın turizm tarafında rezervasyon iptalleri gibi uç bir senaryoyu içermediğini belirtelim.
Uzun sürmeyecek ama kısa vadede daha şiddetlenebilecek bir senaryo Türkiye’nin enflasyonla mücadelesine zarar verebilir mi? Ekonominin yavaşladığı bir ortamda jeopolitik riskler tırmanıyor, enerji fiyatları artıyor diye Merkez Bankası faiz indirim döngüsünü geciktirebilir mi?
Bu sorunun cevabını haziran enflasyonunu ve enflasyon beklentilerini görmeden tam olarak bilemeyiz. Ama iç talebin yavaşladığı, Çin'in dünyaya deflasyon ihraç ettiği bir konjonktür enflasyonla mücadele için uygun bir ortam yaratıyor.
Merkez Bankası’nın durumu daha iyi anlamak için haziran ayını pas geçmesini, ve asgari ücrete ara dönem zammı yapılmadığı, enflasyonun gerilemeye devam ettiği varsayımıyla faiz indirim döngüsüne temmuz toplantısında başlamasını bekleriz.
Bu dönemde Türk Lirası üzerinde baskı görür müyüz? Devlet iç borçlanma senetlerinde kayıplar yaşanır mı? Sanmıyoruz. Merkez Bankası’nın sıkı para politikası, Türk Lirası için yeterli koruma sağlıyor. Tahvil getirileri gönlümüzden geçtiği kadar hızlı gerilemeyebilir. Ancak Türk Lirası iyi reel getiri sağlamaya devam eder.
Hisse senetleri üzerinde baskı devam eder mi? Coğrafi yakınlık nedeniyle Borsa İstanbul ve havacılık hisseleri kısa vadede baskı altında kalmaya devam edebilir. Biz jeopolitik riskler nedeniyle yaşanan kayıpları alış fırsatı olarak görme eğilimindeyiz. Ancak fırsat penceresi uzun süre açık kalabilir.