Aynı resmin ayrı parçaları: Reel ekonomi ve finansal piyasalar
Reel ekonomi göstergeleri ile finansal piyasaların seyri her dönemde paralel ilerlemiyor. Üretim, istihdam ve tüketimdeki tablo ile borsadaki hareketlilik arasında farklılıklar yaşanabiliyor. Peki, reel göstergeler ile piyasalar arasındaki bu farklılığın nedeni nedir? Ayrıntılar haberimizde...
Ekonominin iki yüzü: Reel ve finansal dünya
Reel ekonomi, üretim, istihdam, yatırımlar ve tüketim gibi somut faaliyetlerle doğrudan ilişkilidir. Finansal piyasalar ise hisse senetleri, tahviller, dövizler ve türev ürünler üzerinden şekillenen beklentiler dünyasını ifade eder. Çoğu zaman bu iki alan birbirini destekler gibi görünse de, aralarındaki bağ her zaman güçlü olmayabilir. Bir ülkede fabrikalar üretimi azaltırken borsaların yükselmesi mümkün olabilir. Aynı şekilde, işsizlik artarken finansal endekslerin rekor kırması da sıklıkla görülen bir tablodur. Bu durum, ekonomiye dair farklı dinamiklerin aynı anda işlemesinden kaynaklanır. Reel ekonomi daha çok insanların günlük yaşamını ve refah seviyesini yansıtırken, finansal piyasalar yatırımcıların risk iştahını, likidite bolluğunu ve küresel sermaye hareketlerini yansıtır. Bu ikili yapı, ekonomi haberlerinin neden bazen “çelişkili” göründüğünü açıklar. Dolayısıyla reel ekonomi ile finansal piyasalar, aynı resmin farklı parçalarını oluşturur. Ancak bu parçalar her zaman uyum içinde hareket etmez. İşte tam da bu noktada ayrışma kavramı gündeme gelir. Bu ayrışma, hem ekonomik istikrar hem de politika yapıcıların kararları açısından kritik bir öneme sahiptir. Çünkü vatandaş günlük hayatında farklı, yatırımcı ekranında bambaşka bir tablo görebilir.
Ayrışmanın temel nedenleri
Reel ekonomi ile finansal piyasaların ayrışmasının birçok nedeni vardır. En başta, finansal piyasaların beklentiye dayalı hareket etmesi öne çıkar. Yatırımcılar, geleceğe dair tahminlerle işlem yapar ve bu tahminler çoğu zaman bugünkü ekonomik gerçeklerden kopuktur. Merkez bankalarının faiz kararları, parasal genişleme politikaları veya küresel risk iştahındaki değişimler, piyasaları reel göstergelerden bağımsız biçimde etkileyebilir. Örneğin, bir ülkede üretim daralsa da merkez bankasının faiz indirimine gitmesi borsaların yükselmesini tetikleyebilir. Aynı zamanda küresel fonların likidite bolluğu da finansal piyasaları desteklerken reel ekonomide sıkıntılar devam edebilir. Bir başka faktör de teknoloji şirketlerinin piyasalardaki ağırlığıdır. Bu şirketler borsalarda büyük değer kazanırken, reel ekonomi tarafında istihdam yaratma potansiyeli sınırlı kalabilir. Dolayısıyla, piyasalardaki yükseliş halkın büyük kesimine doğrudan yansımayabilir. Tüm bu nedenler birleştiğinde, finansal piyasaların reel ekonomiden kopması şaşırtıcı değildir. Ayrışma, özellikle kriz dönemlerinde daha belirgin hale gelir. Çünkü belirsizlikler arttığında yatırımcılar geleceği satın alırken, reel ekonomi bugünün sorunlarını yaşamaya devam eder.
Kriz dönemlerinde ayrışma
Ekonomik krizler, bu ayrışmanın en net şekilde gözlemlendiği zamanlardır. Örneğin, küresel finansal krizlerde ya da pandemi sürecinde reel ekonomide küçülmeler yaşanırken, borsaların yükseldiği görüldü. Bunun nedeni, merkez bankalarının parasal genişlemeye gitmesi ve yatırımcıların bu likiditeyi fırsat bilerek riskli varlıklara yönelmesidir. Oysa aynı dönemde milyonlarca insan işini kaybetmiş, şirketler üretim kapasitesini azaltmış ve tüketim zayıflamıştır. Yani halkın hissettiği ile yatırımcıların gördüğü manzara birbirinden tamamen farklıdır. Reel ekonomi, bir hanenin gelir kaybını veya bir esnafın işyerini kapatmasını anlatırken, finansal piyasalar yeni fırsatlarla dolu bir tablo sunabilir. Bu çelişki, özellikle siyasetçiler ve karar alıcılar için zorlayıcıdır. Çünkü toplumun beklentileriyle yatırımcıların beklentileri arasındaki makas açılır. Kriz dönemlerinde bu makas genellikle daha da derinleşir. Vatandaş günlük yaşamda dar boğaz hissederken, ekran başında endekslerin yükseldiğini görmek şaşkınlık yaratır. Bu da kamuoyunda finansal piyasaların “gerçeklerden kopuk” olduğu algısını pekiştirir.
Yatırımcı psikolojisinin rolü
Finansal piyasaların reel ekonomiden ayrışmasında yatırımcı psikolojisi belirleyici bir etkendir. Yatırımcılar çoğu zaman rasyonel değil, duygusal hareket eder. Beklentiler, söylentiler, haber akışları ve spekülatif yorumlar piyasaların yönünü değiştirebilir. Oysa reel ekonomi, üretim bantlarında çalışan makineler veya tarlada yetişen ürünlerle ölçülür. Bu somut gerçekler, yatırımcıların anlık kararlarından çok daha farklı bir ritimde işler. Örneğin, işsizlik artarken yatırımcılar “daha fazla teşvik paketi gelecek” beklentisiyle hisse senetlerine yönelebilir. Ya da bir şirketin kârlılığı düşerken, gelecekteki büyüme hikayesi sayesinde hisse fiyatı artabilir. Bu noktada, finansal piyasaların beklentilere göre şekillendiğini yeniden görmek mümkündür. Reel ekonomi ile finansal piyasa arasındaki kopukluk, aslında bu psikolojik dalgalanmaların sonucudur. Çünkü piyasalar “geleceği satın alır” derken, halk “bugünü yaşar”. İki bakış açısı arasındaki zaman farkı ayrışmayı derinleştirir.