Sanat çağdaşlaşma yolculuğunun en önemli itici gücü

Türkiye’de otobüs sektörünün önde gelen isimlerinden TEMSA, yol hikayelerini toplumsal kalkınma odaklı yeni projesiyle taçlandırıyor. Çağdaş edebiyatın en önemli isimlerinin yer aldığı ‘Otobüsün Penceresinden’ adlı kitabın yolculuğunu TEMSA CEO’su Tolga Kaan Doğancıoğlu ile konuştuk…

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Sanat çağdaşlaşma yolculuğunun en önemli itici gücü

Helin KAYA

‘Otobüsün Penceresinden’ adlı kitabın yolculuğu nasıl başladı?

Aslında yaklaşık 1 yıldır üzerinde konuştuğumuz, fikir yürüttüğümüz bir projeydi. Aynı zamanda kitabımızın editörlüğünü de üstlenen yazarımız Sibel Oral ve iletişim ekibimiz bu projeyi sunduğunda tabii hepimiz çok heyecanlandık. Çünkü çok hayatın içinden, çok TEMSA’yı anlatan, TEMSA’nın yol hikayelerindeki ve Türk insanındaki yerini çok iyi özetleyen bir projeydi.

Hikaye ve kurgunun yanı sıra projeye dahil olan 17 yazarımız bizi çok mutlu etti. Her biri de gerçekten, edebiyattaki ustalıklarını bu kitaba taşıdı. Ayrıca Doğan Kitap ile tabii çok iyi birlikteliğimiz oldu. İnsanların kütüphanelerine TEMSA’nın sıcaklığını yansıttığımız, okuyucuların zihinlerinde keyifli yol hikayelerini canlandırdığımız anlamlı, özel bir proje oldu. Bu açıdan ben bu projede yer alan her bir paydaşımıza çok teşekkür ediyorum.

Proje hangi amaç ve hedefleri bünyesinde barındırıyor?

‘Otobüsün Penceresinden’ aslında TEMSA’nın ana faaliyet alanını sanat ile kesiştiren bir farkındalık projesi. Biz bu projeyle birlikte, yol hikayelerinin aslında Türk insanı için ne kadar önemli olduğunu, bu hikayelerin hayatlarımızda ne kadar büyük bir yer kapladığını ifade ediyoruz. 17 yazarımız da bunu gerçekten müthiş bir şekilde kaleme alıyor. Bununla birlikte, özellikle teknolojinin gelişimiyle beraber okumaktan izlemeye doğru evrilen bir yaklaşım gün geçtikçe güç kazanıyor. Biz burada okumanın keyfini, bize kattıklarını yeniden topluma hatırlatıyoruz.

Diğer yandan çok önem verdiğimiz bir konu da şu; biz bunu tek seferlik bir proje olarak kurgulamadık. Yani evet, sanat ve edebiyatın birleştirici, iyileştirici gücünden eminiz. Peki ama ya sonrası? Burada kitap gelirlerimiz üzerinden kendimize ilave bir yol haritası çıkarıyoruz. Kitap satışlarımızdan elde edeceğimiz geliri, aynı TEMSA ART projemizde olduğu gibi yine TEMSA Hayal Ortakları Derneği’ne bağışlayacağız. Bu sayede, bir yandan bu kitap projesiyle topluma bir fayda sağlarken, sonrasında da bu gelirleri yine toplumsal kalkınmanın farklı bir amacı doğrultusunda kullanacağız.

Biliyorsunuz bugünlerde döngüsel ekonomi, dünyada en çok konuşulan kavramlardan bir tanesi. Teknik olarak baktığımızda, ara ve nihai ürünlerin dönüştürülerek farklı alanlarda yeniden kullanılmasını öngören bir terim. Yani kısaca; burada temel amaç malzemeleri yeniden kullanabilmek. Biz bunu biraz sosyal tarafa evirdik. İyiliğin yeniden iyiliğe çevrildiği bir kurgu aslında. Dolayısıyla bu proje bizim ‘döngüsel iyilik’ yaklaşımımızın örneklerinden bir tanesi.

Çağdaş edebiyatımızın 17 usta isminin kaleme aldığı her bir öykü için okuyuculardan nasıl geri dönüşler bekliyorsunuz?

Kitabımız geçtiğimiz günlerde raflardaki yerini aldı. İlk dönüşlerden gerçekten çok memnunuz. Aynı ilk başta düşündüğümüz gibi, herkes bu kitapta bir şekilde kendi hikayesini bulabiliyor. Kendi geçmişi, tecrübeleri ile bu kitap arasında bir bağ kurabiliyor. Bu bizi çok mutlu ediyor.

TEMSA, edebiyat ve sanat ağırlıklı projeleri geliştirmeye ve desteklemeye devam edecek mi?

Kesinlikle. ‘Otobüsün Penceresinden’ sürdürülebilirliğe, çağdaşlaşmaya, toplumsal kalkınmaya bakış açımızın bir göstergesi olması bakımından çok önemsediğimiz bir proje. Bu ve benzeri çalışmalar ile sanatı desteklemeye devam edeceğiz. Bu konuda kararlıyız.

ARTIK EKONOMİYİ, SANATI BİRBİRİNDEN KOPUK DÜŞÜNEMEYİZ

‘Edebiyatın birleştirici gücü’ TEMSA’nın önem verdiği bir kavram. Peki sizce farklı sanat dallarından beslenmek iş hayatına nasıl bir fayda sağlıyor?

Burada bence çok önemli bir noktanın altını çizmemiz gerekiyor. İş dünyasında özellikle pandemiden sonra iyice yerleşen bir kavram var: Sürdürülebilirlik. Aslında yeni bir kavram da değil. Ama pandemiyle birlikte gerçekten ne demek olduğunu, insanlık için ne kadar önemli olduğunu anladık. Ama sürdürülebilirliği bazen hala çok dar kapsamda kullanıyoruz. Yani çevre farkındalığı, ağaçları korumak, geri dönüşümü teşvik etmek tabii ki çok önemli. Ama tüm bunlar aslında sürdürülebilirliğin alt kırılımları. Çevresel unsurların bir bölümü. Ama bunun dışında sosyal ve yönetişimsel tarafları da kesinlikle göz ardı etmememiz gerekiyor. Özellikle sosyal alanlara odaklandığımızda, insan odaklı bakış açıları geliştirmek, toplum odaklı pozitif etkimizi artırmak, çağdaşlaşmayı temel hedef olarak koymak, evrensel kalkınma amaçlarına sahip çıkmak sürdürülebilirlik için hayati kriterler. Sanat da işte bu noktada devreye giriyor. Sadece ülkemizde değil, tüm toplumlarda sanatın çok farklı bir yeri var. Çünkü sanat, çağdaşlaşma yolculuğunun en önemli itici gücü. Ve biz bunu sadece belli kesimlerin erişimine açarsak, sanatı bir sosyal fayda değil de bir ayrıcalık olarak ele alırsak o zaman bu çağdaşlaşma hedefini ve yolculuğunu da toplumun tüm kesimlerine yaymakta başarısız oluruz. Bizim sanatla ilgili bakış açımızın özeti bu aslında. Sadece edebiyat değil. Biz ülke olarak sanatın iyileştirici, birleştirici, yaratıcılığı teşvik eden gücüne ihtiyaç duyuyoruz. Bu kapsamda da elimizden geldiğince, bununla ilgili çalışmaları destekliyoruz. Mesela geçtiğimiz yıl içinde Çukurova Üniversitesi’nden öğrencilerimizle birlikte TEMSA ART projemizi hayata geçirdik. Bugünün dünyasında artık ekonomiyi, sanatı, sivil toplumu, birbirinden kopuk düşünemeyiz. Bunları her biri, büyük bir yolculuğun parçası. Tüm bu unsurların birlikteliği, daha güçlü, daha sağlıklı bir toplumun ve dolayısıyla da gelecek hedeflerine erişmemizin temel formülü.