Ermenistan’ın en büyük düşmanı kendisi mi?
Ermenistan siyasetinde zor bir hafta yaşandı. Dağlık Karabağ’daki toprak kayıplarının akabinde Ermeni silahlı kuvvetleri ve sivil hükümeti arasındaki gerilim tırmandı. Bir yandan askeri liderler diğer yandan muhalefet, Başbakan Nikol Paşinyan’in işgal edilmiş toprakların büyük bölümünün Azerbaycan’a iadesini kabullenen barış anlaşmasını imzalamasını eleştirdiler. Ortalıkta askeri darbe sözleri bile dolaştı. Uluslararası ilişkiler uzmanımıza göre bu kızgınlık aslında Ermenistan sosyo-politik ortamının ayrılmaz bir parçası olan istikrarsızlık unsurlarından kaynaklanıyor. Ermenistan bir bölümü efsane olan uzak geçmişini yeniden inşa etmek özleminden vazgeçmediği sürece bölgesel bir sorun olmaya devam edecektir.
Sözünü ettiğiniz bu bünyesel istikrarsızlığın unsurları nelerdir?
Ermenistan’ın gündemindeki tartışma, böyle bir askeri harekata kalkışmanın akla uygun olup olmadığı üzerinde değil, askeri başarısızlığın nedenleri üzerinde cereyan ediyor. Bu durum halihazırda Ermeni siyasetine hakim olan temel bir sorunun varlığına işaret ediyor: İrredantizm ya da etnik temelli yayılmacılık. Ermenistan bağımsızlığını kazandıktan sonra kısa bir süre için Ermenistan’a ülkenin mevcut sınırları kabul eden ve komşularla iyi geçinmeyi esas alan bir iktidar hakim oldu. Ancak siyasi ortam kısa sürede değişti. Şu anda siyasi rekabet kimin daha ısrarlı bir yayılmacılık izleyeceği üzerinde cereyan ediyor. Bunun tabii sonucu olarak hükümet ve ordu, toprak kaybından kimin sorumlu olduğunu tartışıyorlar. Kimse çok daha önemli bir soru olan siyasi hedeflerin izlenmesinde silahlı güce dayanmanın ne derecede Ermenistan’ın çıkarına uygun düştüğünü tartışmıyor.
Özetleyecek olursak, Ermeni siyasi hayatına hakim olan yayılmacılık, bünyesel bir iç istikrarsızlık unsuru oluşturmaktan öteye, mevcut sınırları değiştirmeyi öngördüğünden, bölgesel bir istikrarsızlık unsuruna dönüşüyor. Ermenistan komşu ülkelere doğru yayılma siyaseti izleyince, bunun önlenemez sonucu sadece Türkiye ve Rusya gibi bölgesel aktörleri içine çekmekle kalmayan, ABD ve bazı Avrupa ülkelerini de kapsayan daha büyük bir jeopolitik çatışmaya doğru bir tırmanma oluyor.
Görünüşe göre Ermenistan’ın kendisi de sorunlarının uluslararası sorunlara dönüşmesini istiyor. Stratejisi bu değil mi?
Ermenistan, sağlayabildiği uluslararası desteğin sınırlarını genişletme imkanlarını genişleteceğine inanıyormuş gibi görünüyor. Belki de Ermenilerin idrakte güçlük çektikleri husus, birçok ülke Ermeni davalarını desteklediğini söylese, hatta Ermenistan’a para ve silah yardımı yapsa da, bölgeye gelip Ermeniler için savaşmayacaktır. Anlaşılabilir nedenlerle, yani Ermenistan eskiden bir Sovyet Cumhuriyeti olduğu için, Rusya bölgeye yakın ilgisini sürdürmektedir. Ermenistan kendi savunma ihtiyaçlarını karşılayamayacak kadar küçük ve fakir bir ülke olduğundan bu konuda Rusya’ya dayanmaya yönelmiştir. Sorun, Rusya’nın sadece Ermenistan’da değil Kafkasya’nın tümünde önemli bir aktör olması ve güç dengelerini kurmaya ve korumaya çalışmasıdır. Eğer Ermeni taleplerini karşılamaya fazla ağırlık tanırsa, Türkiye’nin ve diğer ülkelerin Azerbaycan ve Gürcistan’daki rolünün daha da artmasının yolunu açar. Dolayısıyla, Ermenilerin Ruslarla yakınlaşarak yayılmacı politikalarının uygulanmasında Rusya’nın desteğini sağlayabilmeyi ümit etmeleri gerçekçilikten çok uzaktır.
Ermenistan’ın irredantist bir dış politikaya yönelmesini nasıl açıklıyorsunuz?
Bu eğilimin kökünde büyük ölçüde Büyük Ermenistan hülyasına meraklı diyaspora yatıyor. Daha önceki bir mülakatımızda konuştuğumuz gibi, siyasetini refahtan ziyade güvenlik sağlamaya dayandıran Ermenistan hükümetleri, giderek diasporanın maddi desteğine muhtaç duruma düşmüşlerdir. Bu bağımlılık ilişkisi diasporaya Ermeni siyasetini etkileme olanakları vermekle birlikte, birçok soruna da temel oluşturmaktadır. İlkin, daha önce de belirttiğimiz gibi, bu destek Ermensitan’ın komşularıyla daha barışçıl ilişkiler geliştirerek refahını arttırmasını engellemektedir. İkinci olarak, bu yaklaşım başta güçlü diaspora toplulukları barındıran ABD ve Fransa olmak başka ülkelerin de bölgeye müdahalelerini davet ediyor.
Çoğu zaman ihmal edilen diğer bir husus, diasporanın sadece bir etnik grubu değil aynı zamanda ulusal bir kiliseyi de temsil ediyor olmasıdır. Gregoryen Ermeni Kilisesi, Fransa ve ABD gibi ülkelerdeki diğer güçlü kiliselerin Ermeni kökenlileri de üyeleri aralarında görme baskısı ile karşı karşıyadır. Böyle ortamlarda üyeler arasında kendilerini diğerlerinden uzak tutan güçlü bir aidiyet duygusu geliştirmediğiniz sürece ayrı bir örgütsel yapı olarak varlığınızı sürdürmekte zorlanırsınız. Dolayısıyla, kilise de Ermeni kimliğini, içinde toprak taleplerinin de yer aldığı tarihi davalarla, güçlendirme gayretindedir.