Faik Öztrak: İş dünyasına adil ve güvenilir çalışma ortamı vaat ediyoruz

'Seçime Doğru Kurmaylar Konuşuyor'un bu hafta konuğu CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak oldu. Rahat hareket etme imkanı oluşturulduğunda ekonominin yeniden büyüme sürecine gireceğini kaydeden Öztrak, "Bizim gibi ülkelere giden finansmanda daralma yok. Ancak doğrular yapılmadığı için paralar gelmiyor" dedi. Öztrak bu koşullarda IMF’e ihtiyaç bulunmadığını bildirdi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

MARUF BUZCUGİL - HÜSEYİN GÖKÇE

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak, işbaşına gelmeleri halinde iş dünyasına adil ve güvenilir bir çalışma ortamı vaat ettiklerini belirterek, rahat hareket etme imkanının ekonomiyi yeniden büyüme sürecine sokacağını söyledi. Doğrular yapıldığı zaman kaynağın bulunacağını ifade eden Öztrak bu koşullarda IMF’e ihtiyaç bulunmadığını bildirdi. Kurmaylar Konuşuyor’a konuk olan Öztrak, seçimi kazanmaları halinde Millet İttifakının izleyeceği ekonomi politikalarını anlattı.

■ Kemal Kılıçdaroğlu’nun daha seçim sürecinden önce dile getirmeye başladığı 418 milyar doların detayları nedir?

Kamu ihalelerinde ihale dışı yöntemler, pazarlıkla yapılan işler, yine yap-işlet-devret, KOİ projelerinde bir model çerçevesinde ortaya çıkan fiyat karşılaştırıldığında yüksek yolsuzluk tespit ediliyor. İhale büyüklüğü ile olması gereken büyüklük arasındaki fark 418 milyar doları oluşturuyor. İş bilmezlikten dolayı ortaya çıkan kamu zararları buna dahil değil. Bunları getirmenin yöntemleri dünyada uygulanıyor. Bunun için Ortak Politikalar Mutabakat Metninin ‘Yolsuzluklar’ bölümü altına, ‘yolsuzluktan elde edilen yurt dışına kaçırılan paralar geri getirilecek, Mal Varlıklarının Geri Alınması Ofisini kuracağız’ ifadeleri yer alıyor. Bu ofis, Avrupa Birliği müktesebatı çerçevesindeki ofislerden ve dünyada da işleyen bir mekanizma. Bu nedenle 418 milyar doların getirilmesi çok zor değil.

■ Bir diğer konu da yurt dışından geleceği söylenen 300 milyar dolarlık finansman. Hangi koşullarda gelmesini öngörüyorsunuz?

Doğruları yapmanız halinde 300 milyar dolarlık imkan olduğu konusunda tespitlerimiz var. Bu sadece borç değil, ağırlıklı olarak doğrudan yatırım ve fonlar. Şu anda Türkiye’de yabancı yatırım yok.

Finans sektörüne yönelik düzenleyici denetleyici çerçeveye ilişkin düzenlemeler o kadar fazla ki kimse bu sistemden bir şey anlamıyor, korkup kaçıyor. Hükümet son zamanlarda ağırlıklı biçimde oyun oynanırken kuralları değiştiriyor. Bu yerli ya da yabancı hiçbir yatırımcının kabul edemeyeceği bir husus. Hukukun üstünlüğü, kuralların ikide bir değişmeyeceği parlamenter sisteme geçiş, demokrasinin güçlendirilmesi ve ekonomiye dönük öngörülebilirliği artıracak düzenlemelerle yabancı sermayeye uygun ortam yaratılacak.

Dünyada; yeşil ve dijital dönüşümü önceleyen, rekabet gücünü artıracak, kalkınma ve sürdürülebilirlik fonlarının talep ettiklerine uygun, saydam ciddi para var. Bu fonları yönetenlerle yaptığımız temaslarda Türkiye’ye geleceklerini söylediler. Özellikle bizim gibi ülkelere giden finansmanda daralma yok. Ancak doğrular yapılmadığı için paralar gelmiyor.

“BORÇLA DEĞİL, VERİMLİLİĞİ ARTIRARAK BÜYÜMEK”

■ Geleceğini öngördüğünüz paralar nerelerde kullanılacak?

Türkiye’de özellikle dijital dönüşüm, yeşil dönüşüm başta olmak üzere ülkede verimliliği hızla artırabilecek alanlarda kullanılması, sanayi üretiminin dünyayla rekabet edebilecek şartlarda gelişmesini sağlamamız lazım. Yani borç alarak değil, ülkeyi borca batırarak değil üreterek, verimliliği artırarak büyümemiz lazım. Borçla tüketmek değil üreterek tüketmek lazım. Üreterek tüketebilmek için de dünya ile rekabet edebilen üretim yapısına sahip olmanız gerekir. İşgücü piyasalarından eğitime kadar bir dizi reformu bir an önce yapıp ülkenin dünya ile boy ölçüşme imkanını artırmak lazım.

Büyümenin kucaklayıcı olmasını sağlamak lazım. Büyürken kimseyi geride bırakmamak gerekiyor. Toplumun tüm kesimlerine büyüme sonucu sağlanan refahın dağıtılması gerekir.
Refahtan tüm kesimlerin pay almasına imkan yaratmak, aile destekleri sigortası aracılığıyla herkesin sistemin içinde kalmasını sağlayacak geliri temin etmek gerekiyor. Aksi takdirde büyüme sürecinden dışlarsanız, büyüme sürekli olmuyor.

Son olarak da sürdürülebilirlik meselesi var. Sürdürülebilirlik dediğimiz zaman çevreyi tahrip etmeden, enflasyonu azdırmadan, ülkeyi borca batırmadan sağlıklı büyüme stratejisi oluşması lazım. Bu ekonomi alanında sürdürülebilirliğin şartı. Sıfır karbon emisyonu, Paris İklim Anlaşması, AB Yeşil mutabakata uyumun sağlanması, büyümenin kalıcı olabilmesi için, büyümeyi finanse edecek fonların kesintisiz akabilmesi için önemli noktalar.

■ Seçimi kazanmanız halinde IMF konusunda nasıl bir politika izleyeceksiniz?

Şu anda Türkiye’nin küresel piyasalardan fon temin edebilmesi veya içerdeki yatırımcıları yenden yatırıma teşviki için IMF’ye ihtiyacı yok. Doğruları yaptığı zaman dünya piyasalarından rahatlıkla kaynak bulabilir. IMF lafı bizim ağzımızdan çıkmıyor ama Erdoğan’ın ağzından hiç düşmüyor. Türkiye 2000 yılında yaşanan kriz çerçevesinde Güçlü Ekonomiye Geçiş Programını yapmıştı. Buna da bütün dünyadan destek sağlamıştı. AK Parti iş başına geldiğinde elinde böyle bir program vardı. Yerli, milli bütün dünyanın güvenini kazanmış programla 2013’e kadar gitti. Ardından, Cumhurbaşkanı seçimine ilk aday olduğunda, “Alışılmış Cumhurbaşkanı olmayacağım” dedi, her şey altüst oldu. Ekonomi hızla bozulmaya başladı. Milletin cebindeki para azalmaya başladı. 2018’de tek kişilik Cumhurbaşkanı Hükümet sistemine geçildi. Büyümeyi sıcak parayla finanse etme alışkanlık haline geldi. Yapısal reformlar yapılmadı, ülke borca battı, borçlar betona yattı. 2018’de “ben ekonomistim” dedi, “faiz sebep, enflasyon sonuç” ifadeleri geldi. Paramız pul oldu, enflasyon hortladı, bütçe açığı, dış açık, başını alıp gitti. Bunun üstüne deprem geldi ve o süreç de çok kötü yönetildi. Bugün geldiğimiz noktada Türkiye ekonomisi ikili krizden geçiyor. Bir tanesi devlette yönetim krizi, öbürü de ekonomik kriz. Bunun neticesinde de ülkeyi idare edenlere güven kalmadı. Güvenin olmadığı yerde ne tedbir alırsanız alın ekonomiyi yönetemiyorsunuz. Şu anda büyümeyi devam ettirebilmek için ekonomiyi ciddi derecede hormonluyorlar, kamu bankaları alabildiğince istismar ediliyor.

“REGÜLASYONLARI ANLAMAYAN PİYASA OYUNCULARI TEDİRGİN”

Ülkede fiyatlar artık piyasayla değil regülasyonlarla belirleniyor. Aşırı ısınmış ekonomi, uzunca süre sabit döviz kuru politikaları yürütülüyor, bunun sonucunda da cari açık, dış ticaret açığı her ay rekor kırıyor. Ülkeye getirilen finansal baskılama ve karmaşık regülasyonları kimse anlamıyor. Anlamadığı için de piyasa oyuncuları tedirgin. Bu kadar cari açık verirseniz döviz rezervleriniz yetersiz, bir anda seçim ekonomisi nedeniyle hızla daralan bir kamu mali alanıyla karşı karşıyayız.

■ KKM’ye yönelik bakış açınız ne olacak?

KKM’nin piyasadaki atalet; yani cari açıktaki artışın, rezerv azalışının döviz fiyatına çok yansımaması bakımından bir etkisi var ama bunun maliyeti çok yüksek. Yani geçen sene devletin cebinden bir kuruş para çıkmayacak dediler. Oysa KKM’yi finanse etmek için bütçeden 90 milyar, Merkez Bankası’ndan da bir o kadar para çıktı. Aslında faize yansıyacak bir şey bütçenin doğrudan ödemelerine yansıdı. Sermaye transferlerine yani bütçenin transfer ödeneklerine yansıdı. Büyüklüğü 88 milyar dolara ulaşmış vaziyette. Vadesi geldiğinde yeni KKM hesabı açılmayacak. Bunun dışında da yeni KKM açılmayacak. Yani bizim genel stratejimiz bu olacak. Tabii ki bu stratejiyi döviz piyasasındaki dengeleri bozmayacak şekilde uygulayacağız. Konvansiyonel politikalara kırıp dökmeden geçmeye çalışacağız.

■ Piyasalarda seçim sonrası kim iktidara gelirse gelsin kurda artış beklentisi var...

Geçen ayın sonuna kadar 18,80 civarında gezen kur birden bire 19’un üzerine sıçradı. Kuru orada tutmak için uygulanan politikaların sürdürülebilir olmadığı açık. Swap geliyor, içerde ise döviz nereden gelirse gelsin Merkez Bankası’na aktarılıyor. İhracat gelirinin önemli bir bölümüne kadar çıkan bir nevi el koyma vaziyeti var. Piyasanın döviz talebine önce cevap verdiler, yetmedi piyasanın döviz talebine sınır koymaya çalıştılar. Alım satımı saat yönünden sınırlandırdılar. Garip bir noktaya doğru geldik. Artık herkes kurun nasıl tutulduğunu, TL değerinin hangi yöntemle müdafaa edildiğini biliyor. Uzunca süredir Türkiye sabit kur uyguluyor, kurun durduğu yer neticesinde TL aşırı değerlenmiş vaziyette. Bu çerçevede rezerv yok, paranızın aşırı değerlendiği söyleniyor. Beklentileri yönetebilmek ve döviz piyasasındaki hareketlenmeleri asgari seviyede tutabilmek çok önemli. Ben güven uyandıracak MB yönetiminin bunu sağlayabileceğini düşünüyorum.

■ İktidar ve muhalefetin söylemlerinde ortak yönler çoğaldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan asgari ücretin Temmuz’da artacağını söyledi. Sizin bu konuda politikanız ne olacak?

Giderek genel ücret haline gelen asgari ücretin muhakkak artması lazım. Asgari ücret dediğiniz şey açlık sınırının altında. 4 kişinin asgari ücretle çalıştığı bir ailede dahi yoksulluk sınırı aşılamıyor. Bunun mutlaka düzelmesi lazım. enflasyonist ortamlarda 6-7 aylık aralıklarla ayarlanan maaş ve ücretleri enflasyondan koruyabilmek çok zor. Mühim olan enflasyonu düşürmek. enflasyonu düşüreceksiniz ki asgari ücreti artırmak bir işe yarasın, refah artsın. enflasyon düşmüyorsa asgari ücreti artırmanın anlamı yok. O nedenle hem enflasyonu düşürecek, hem de geliri artıracak önlemleri birlikte milletimizin önüne koyacağız. Metinde yer alan hususlar zamanı geldikçe seçim sürecinde ortaya çıkarıyoruz.

“KIRILGANLIKTAN BEYİN CERRAHI TİTİZLİĞİYLE ÇIKILABİLİR”

■ Para politikası nasıl olacak?

Şu an ne ortodoks, ne heterodoks, piyasaya oyun alanı bırakmayan ama sürdürülebilirliği mümkün olmayan bir politika çerçevesi var. Ortodoks, heterodoks, bunlara hiç takılmadan şunu söylemek gerekiyor. Kerameti kendinden menkul, iletişimi piyasa oyuncuları tarafından anlaşılmayan bu sistemin süratle yeniden kabul görmüş konvansiyonel çizgiye gelmesi lazım.
Arka kapıdan yapılan müdahaleler, finansal baskılamalar, karmaşık hale gelen regülasyonlar, hepsinin bir an önce basitleştirilmesi, para politikası çerçevesinde yapılan iletişimin etkili hale getirilmesi şart. Bunun böyle olabilmesi için de güvenin sağlanması gerekiyor. Bütün bunları yaparken de çok dikkatli olmak lazım. Kırılganlıktan çıkmak mümkün ancak bunun beyin cerrahı titizliğiyle yapılması lazım.

“İŞ DÜNYASINA MÜDAHALEYİ KABUL ETMEK MÜMKÜN DEĞİL”

■ İş dünyasına dönük ne var?

Özellikle iş dünyasının güven veren, mülkiyet hakları, can ve mal güvenliği güvence altına alınmış olması gerekiyor. İş dünyası bir şey yapıyor, yaratıcılığı var, bunu son noktaya götürdüğünde devletten birileri gelip “bunu yapmayacaksın, alıp başka birine veriyorum” diyor. Böyle bir şey olmayacak. Böyle müdahaleyi kabul etmek mümkün değil. Altay Tankı, Sakarya Tank Palet fabrikası sürecine bir bakın. O nedenle bir düzenleyici, denetleyici çerçeve olacak ama bu piyasa dostu olacak. Bu çerçeve içinde “bu güzel yatırımmış çok para var, oğluma, yeğenime ver” gibi bir uygulama bizim dönemimizde olmayacak. İş dünyasına vaadimiz adil ve güvenilir çalışma ortamı. Zaten iş insanlarımız son derece kabiliyetlidir. Dünyayı gayet iyi bilip tanırlar, o çerçevede onlara rahat hareket etme imkanı verirsek, Türk ekonomisi hızla yeniden büyüme sürecine girecektir.

■ Enflasyonu indirirken eş zamanlı büyümeyi nasıl sağlayacaksınız?

Bizim Ortak Politikalar Mutabakat Metninde taahhüt ettiğimiz husus, 2 yıl içinde enflasyonu tek haneli seviyeye çekmektir. Bunun için de elimizden geleni yapacağız. Bunun büyümeden asgari düzeyde fedakarlık ederek gerçekleşebilmesi için de hızla yönetime güveni sağlayacak önlemleri de alacağız.

■ Ekonomik Sosyal Konsey konusuna nasıl bakıyorsunuz?

İktidar da aynı şeyi söylüyor Şu andaki yönetim 21 yıldır işbaşında, ESK’yı çalıştıracaklarını söylüyor. Anayasa ve yasalarda yeri olmasına rağmen 21 yıldır niye çalıştırmıyorsunuz? Şimdi ne oldu da bu dönemde yaptığınızın yanlış olduğunu anladınız. Biz baştan beri çalıştırılmasını söylüyoruz. Kriz öneminde Hazine Müsteşarı olduğumdan beri söylüyorum. Bu ülke bakanlıkları, sarayın arka kapılarından milletin eline kart tutuşturularak yönetilen bir ülke olmamalı. Ne yapılıyorsa saydam olmalı, herkes ne yapıldığını bilmeli. Bunun bence en önemli araçlarından birisi ESK. Bütün tarafl arın birlikte olduğu uzlaşmaya vardığı çerçeve arayışını gösteriyor. Maalesef bu hükümet her şeyi ben bilirim anlayışı içinde bu yapıyı çalıştırmadı. enflasyonla mücadele toplumsal uzlaşma gerektiriyor. Dolayısıyla bu anlamda külfetini paylaşma açısından bir sistem olmalı. enflasyonla mücadele ederken hiçbir toplumsal kesim kendisinin haksızlığa uğradığını düşünmemeli. Aksi takdirde zorlanıyorsunuz ve maliyet çok daha yukarda oluyor. Biz geçmişte ESK’yı tecrübe ettik, 2001-2002 döneminde uyguladığı politikalar sürecinde etkili olduğunu gördük. Sadece Konseyle de yürümedik, sabah sendikalarla, akşam TOBB ile TÜSİAD ile toplandık, sonra onları bir araya getirdik. Yani uzlaşıyı sağlayarak, herkesin kendisine adaletli davranıldığı algısını yaratarak enflasyonu düşürmeyi, kalıcı, sürdürülebilir yüksek büyümeyi sağlamanın şartı olarak görüyoruz.

■ Yeni kurulacak üretim merkezlerinin yapısı nasıl olacak?

OSB’lerden farkı ne olacak? Mevcut OSB’lerden farklı olacak, hatta mevcut OSB’leri de içeren bir yapıda olacak. Buradaki mesele şu, daha güçlü bir sinerji yaratabilmek. Deprem bölgelerinde yeni teknolojileri, yeni malzemeleri içeren çok güçlü bir inşaat sanayisini harekete geçirmek istiyoruz. Hızla kalıcı, sağlam konutları vatandaşlara temin ederken, sadece burada konut yapmayacağız, Ortadoğu, Ukrayna’da konut yapmaya talibiz, bütün dünyaya yeni modern inşaat tekniklerini, inşaat malzemelerini, sunacak büyük bir endüstriyel tabanı bölgede oluşturmak için uğraşıyoruz. OSB’lerden daha büyük bir şey olacak. Bunun arkasında birbiriyle ilişkili endüstrileri yan yana getirerek yaklaşımla çok güçlü Ar-Ge ye sahip, yüksek verimliliğe sahip bölgeleri harekete geçireceğiz.

Türkiye’de sanayinin ülke geneline dengeli dağılması lazım. Bunu gerçekleştirmeyi sağlayacak projeler bunu da sağlayacak projeler. Özellikle tarımsal faaliyetle ve kırsal kesimde nüfusun kalmasını sağlayacak düzenlemelerin biz önemli olduğunu düşünüyoruz.

 İSTANBUL FİNANS MERKEZİ 

“Binaların açıldığı gün İstanbul 17 sıra geriledi”

Finans merkezi adı altında sadece bina açıldı. Aynı gün Dünya finans merkezleri endeksinde İstanbul 17 sıra düşüşle 90’ıncı sıraya geriledi. Bina açarak değil, kurallı ekonomi, hukukun üstünlüğü ve güveni sağlayarak finans merkezi olunuyor. Gece yataktan kalkıp kural değiştirdiğiniz andan itibaren yatırımcının güveni kalmıyor. Güven ruh gibidir, çıktığı bedene bir daha girmiyor.

 BÜROKRASİ 

“Piyasaların güven duymadığı isimler değişecek”

Güven uyandıracak değişimlere ihtiyaç var. Bunların başında Merkez Bankası, BDDK, TÜİK hem güven verecekler, hem de enflasyonu düşürme sürecine katkıda bulunması gereken isimler. Kritik pozisyonlarda değişiklikler olacak, özellikle piyasaların artık güven duymadığı isimlerle ilgili olarak. Merkez Bankası Başkanı dünya dahil piyasalarda kabul gören tecrübeli bir isim olmalı.

 SAVUNMA SANAYİİ 

“Geliştirilecek teknolojileri sivil alanda da kullanacağız”

Sadece savuma sanayisiyle ilgili 28 maddelik politikamız var. Silahlı kuvvetlerimizin ihtiyacını karşılayıp, sivil alanda da bu teknolojilerin kullanılmasını sağlayacağız. Devam eden projeleri desteklemeye devam edeceğiz. Mevcut girişimcilerin fabrikaların ellerinden alınması endişesi olmadan çalışma imkanı vereceğiz. Türkiye’nin özellikle F-35 projesinin üretim kısmına geri dönmesi için elimizden gelen her şeyi yapacağız.

Bu konularda ilginizi çekebilir