Borçlanmanın bedeli

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI

Kapitalizmin vahşi yüzü, 1980’lerin başında küreselleşme adı altında finansal serbestleşme önündeki engellerin kalkmasıyla yeniden göründü. Bu atak sadece merkez ülkeleri memnun etmedi, çevre ülkeler de artan sermaye akımı ve ticaretten pay aldı. Örneğin Çin, 2008 Krizi’ne kadar sürekli yüksek oranlarda büyüdü. Bu sayede açlık sorununu çözdü. Ancak tüm ülkeler için milat 2008 Krizi oldu. Dünya adeta kriz içinde yeni krizlere girdi. 2022’ye gelindiğinde krizin adı enflasyon idi. Gelişmiş ülkeler hızla önlemler aldı. Önlemler işe yaradı. Rusya-Ukrayna savaşına rağmen enflasyonun bu ülkeler için kalıcı olmayacağı görüldü.

Ancak enflasyondan da öte, küreselleşmenin neden olduğu büyük bir sorun, dünya ekonomisinin hala kucağında. Bu sorunun adı, borçlanma. Uluslararası Finans Enstitüsü’nün (IIF) açıkladığı son “Global Debt Monitor” raporuna göre dünya toplam borç stoku 299,6 trilyon dolar. Bu borcun 194,4 trilyonluk kısmı gelişmiş ülkelere, 96,2 trilyon dolarlık kısmı da gelişmekte olan ülkelere ait. En borçlu kesim 86,5 trilyon dolarla reel sektör, bu sektörü 82,4’le kamu kesimi, 66,9’la finansal sektör ve 54,8 trilyon dolarla hanehalkı takip etmekte. Rapora göre 2023 yılında en fazla dış borç yapacak ülkelerin ilk sırasında 16 milyar dolarla Türkiye gelmekte.

Neden Türkiye’nin borç yükü diğer ülkelere göre çok yüksek olmasa da borçlanma sürekli artıyor ve artmaya da devam edecek gibi görünüyor? Bu sorunun tek yanıtı var. Türkiye’de hükümet uzun dönemdir bütçesine sahip çıkmıyor, üstelik bütçenin yanında TCMB bilançosunu da özellikle son beş yıldır kullanmaya başladı.

Cumhuriyetin 100. yılında, yılda 63 milyar dolar borç nasıl ödenecek?

Borç analizi kesimlere göre yapılır, özel sektör ve hane halkı borcunu kendisi öder. Kamu borcunu ise halk öder. Yani hükümetin borçlanarak elde ettiği her bir TL ya da dolar halkın üstüne yük olarak biner. Dolayısıyla aklı başında bir halk hükümete borçlanmayla ilgili hesap sorar. Ülkemizde bunu Anayasa gereği TBMM adına (yani halk adına) Sayıştay yapar. Sayıştay hükümetin bütçesini elindeki yetkilere göre denetler. Eğer yetkisi az, üstüne bir de yetkisinin kullanımının önüne engeller çıkarsa bütçenin yolu şaşar.

Gelin yolu şaşan bütçemizin neden olduğu borçlanma tablosuna Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın verilerini kullanarak bakalım.

Bakanlığın verilerinden çıkacak sonuçlardan bazıları şöyle,

  • 1923-2002 arasında yani 79 yılın sonunda gelip geçen onca hükümet toplam 258 milyar 931 milyon TL borçlandı.
  • 2002-2022 arasında yirmi yılda tek parti iktidarı borcu 3 trilyon 774 milyar artırarak 4 trilyon 33 milyar TL’ye çıkartmayı başardı!!! 2017 Anayasa değişikliği sonrası kurulan yeni rejimin ilk döneminde yani 2018-2022 yılları arasındaki borç stoku, Cumhuriyet’in kuruluşundan 2002’ye kadar geçen sürede yapılan borcun 14,5 katı oldu.
  • Bugünlerde muhalif, önceden ekonomiden sorumlu bakan olan kişi döneminde borç 419 milyar 315 milyon TL arttı, bu borcun yükü de ondan sonraki yıllara sarktı.
  • Borçlanma ulusal para TL (iç borç) ve döviz (dış borç) cinsinden yapılır. 2017 yılından sonrası uygulanan iktisat politikaları neticesinde borçlanmanın yüzde 65’i dövize döndü. Bu gelişim neticesinde dış borç stoku/GSYH oranı da 2022 sonunda yüzde 52,6 oldu.

Son yirmi yılda dış borcun kesimlere göre dağılımı da değişti. Özel kesimin borçlanması hızlandı, kamu kesimi de yirmi yılda dış borç stokunu ikiye katladı. Türkiye son otuz yılda üç büyük kriz yaşadı: 1994, 2001-2002 ve halen yaşamakta olduğumuz kriz. Bu kriz dönemleri içinde döviz riskinin en fazla arttığı dönem 2019-2022 yılları oldu. Çünkü dış borç stoku yüksekti.
Bu durum böyle devam edecek, en azından gelecek 5 yıl böyle olacak. Neden mi? Ayrıntıya girelim. Öncelikle siyasetçilerin (iktidar) hemen her veriyi 2002’yle kıyasladıklarını göz önünde bulundurup biz de böyle bir kıyaslama yaparak başlayalım.

2002 yılından 2022’ye dış borç stoku 131 milyar dolardan 442 milyar dolara yükseldi. Bu dönemde kamu dış borç stoku yüzde 269 artarak 173 milyar dolara ulaştı. Özel sektörün borç stoku da yüzde 522 artarak 237 milyar dolar oldu.

Borcun önemli bir kısmının vadesi 5 yıla sıkışmış durumda; önümüzdeki 5 yıl içinde borç ödeme tablosu rahatsız edici. Sadece 2023 yılında ödenecek dış borç tutarı 63 milyar dolar. 2022 yılında ödenen borç tutarının 17 milyar dolar olduğu düşünüldüğünde 2023 yılının döviz açısından çok zor geçeceğini söyleyebiliriz.

Borç yükü gelecek nesillerin üstüne biner. Osmanlı Devleti, 1881’de Düyun-u Umumiye (Düyun-u Umumiye-i Osmaniye Varidat-ı Muhassasa İdaresi) kurulduğunda iflas etmişti. Padişah, bugünlerde yerlere göklere sığdırılamayan II. Abdülhamit idi. Osmanlı’nın borçlarını, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün önderliğinde kurulan genç Cumhuriyet 1954 yılına kadar ödemek zorunda kaldı.

Türkiye’de bütçe kötü yöneltildi. Son 10 yıldır, özellikle 2017 yılı sonrası TCMB de bundan payını aldı. Bütçe ve TCMB doğru kullanılamadı. Dış ticarete konu olmayan yatırımlara, kayırılmış sektörler ve firmalarla popülist uygulamalara kaynak aktarıldı. Bunun bedeli elbette ödenecekti. O zaman geldi. Ancak görünen bu bedeli borçlanmadan nimetlenenler değil, sıradan halk ödeyecek. Bunun adı da gelir eşitsizliği ve yoksullaşma olur. Halk bunu görür mü? Yakında göreceğiz.

Okuma Önerisi: Ekonomide Masallar Gerçekler, Ömer Faruk Çolak; Galata Bankerleri, Haydar Kazgan

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Enflasyonun bedeli  03 Nisan 2024
TCMB çıplak 20 Mart 2024
İktisatçılar korosu 28 Şubat 2024