Enflasyon nereye koşuyor?

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM

Bugün TÜİK ekim ayı enflasyonunu açıklamış olacak. 2 gün önce açıklanan İTO’nun hesapladığı İstanbul Ücretliler Geçinme Endeksi’ne göre aylık enflasyon yüzde 4 gelmişti. Yıllık enflasyon ise yüzde 109 olmuştu. Esasında TÜFE’nin İTO enflasyonuna yakınsaması için yüzde 4’ün de üzerinde bir rakam açıklaması gerekiyor. Ancak son aylarda TÜFE enflasyonu İTO’nun hep gerisinde kaldığı için yüzde 3.50 civarında bir enflasyon görme ihtimalimiz daha kuvvetli. Bu da 12 aylık resmi enflasyonu yüzde 85’in üzerine taşıyacaktır.

Bilindiği gibi önümüzdeki aralık ve ocak aylarında enflasyon hesaplamasında çok yüksek bir baz etkisi göreceğiz. Geçtiğimiz aralık ve ocak aylarında aylık enflasyon sırasıyla yüzde 13.58 ve 11.10 olmuştu. Bu rakamların seriden çıkması ve yerlerine daha “makul” rakamların gelmesiyle Ocak sonunda enflasyon 50’lere kadar gerileyecek. Ancak devamında enflasyonun nasıl bir yol izleyeceği çok da net değil.

Türkiye’de döviz kurları üzerinde son dönemde gizli bir sabitleştirme (peg) var sanki. KKM ve bazı piyasa-dışılığın sınırlarında dolaşan tedbirler sayesinde dövize olan spekülatif talep azaltılırken, ülkeye gelen dövizin TL’ye çevrilme zorunluluğu da dövizdeki arz problemini geçici bir süre hafifletti. (Ancak cari açık devam ettiği sürece bunun gibi “bir kaptan alıp diğer kapa boşaltma” şeklindeki tedbirler yaraya çok da merhem olamaz.) Bu karışık ortamda sıcak paracı yabancı yatırımcıların da ülkeyi tamamen terk etmesi ile para piyasaları üzerinden gelebilecek bir döviz baskısı da kalmamış oldu.

Ancak, ne yapılırsa yapılsın bir gecede halledilemeyecek bir durum da devam ediyor: Türkiye ekonomisinin cari açık illeti. Yaz aylarında turizm gelirlerinin yüksek, enerji ihtiyacının göreceli düşük ve Dünya emtia fiyatlarında da bir miktar gevşeme olması sayesinde cari açık baskısı biraz azaldı, döviz kurları duruldu ve sonuçta ağustos ayı başından beri sepet kurdaki artış sadece yüzde 2.4 oldu. (Aynı dönemdeki kümülatif enflasyon ise yüzde 8’i geçmiş olacak.) Yaşanmakta olan yüksek enflasyonda döviz kurlarının önceki dönemlerdeki hareketliliğinin önemli bir etkisi olduğundan hareketle, son 3 ayda gerçekleşen bu düşük devaluasyon oranının enflasyonun gidişatına pozitif bir katkısı olabilir.

Öte yandan şunu da vurgulamam gerekiyor: Türkiye ekonomisinin yüksek enflasyonla boğuştuğu 80’li ve 90’lı yıllarda da döviz kurları uzunca dönemler stabil kalmış, ancak enflasyon oranlarında kayda değer bir düşüş yaşanmamıştı. Sonuçta, enflasyonun devinimini devam ettiren ana unsur maliye ve para politikalarının sıkılığı veya gevşekliğidir. Örneğin benzer bir durumu enflasyonun yüzde 70’lere kadar çıktığı 2000’li yılların başı için söyleyemiyoruz çünkü o dönem gerek maliye, gerekse de para politikaları uzunca süre sıkı tutulmuştu.

Bugün ise durum farklı. Zaten uzunca bir süredir para politikası anormal derecede gevşek. (Mamafih bu görünür “gevşeklik” bugünlerde kredi hacmine pek de yansımıyor ama.) Ayrıca 8 ay içerisinde Türkiye’de genel seçimler yapılacak olması ve bu dönemde doğal olarak seçim ekonomisinin sonuna kadar kullanılacak olması sonucunda para politikası kadar maliye politikasının da enflasyonla savaşta etkisiz kalması (ve hatta artırıcı yönde etki yapması) kaçınılmaz gözüküyor. Tahminimce yeni bir cari açık – döviz kuru şoku yaşanmasa bile 2023 yılsonu enflasyonu OVP projeksiyonlarının oldukça üstünde yüzde 35-40 bantında gerçekleşecek. Daha yüksek enflasyon demek ise seçim sonrasında alıncak tedbirlerin de daha sıkı olması demek. Bu durum bugün eksi reel faizlerle kredi kullanan kesimlerin ve bunlara kredi sağlayan ve aynı zamanda varlıklarının geri kalan kısmını gene eksi reel faizlerle devlet tahvillerine yatırmak zorunda kalmış bulunan finans kesimi açısından da elzem öneme sahip.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar