Sıkı can iyidir

Nörobilim uzmanları beynin yaratıcı yanının ortaya çıkabilmesi için beynin uyarıcılardan uzak kalması gerektiğini kanıtladı. Beyin ancak dinlendiği yani sıkılmaya başladığında yepyeni fikirler üretebiliyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Sıkı can iyidir

Tunç DİPTAŞ

Psikolog bir arkadaşım geçtiğimiz günlerde ilginç bir soru sordu: “Geriye dönüp baktığında çocukluk yıllarından hatırladığın, en çok hissettiğin, en baskın olan duygu nedir?”

Mutluluk… Hüzün… Öfke… Hayal kırıklığı… Neşe… Aklımdan bunlar geçti önce. Sonra kendimden emin bir şekilde cevabımı verdim:

“Sıkılmak…” Çocukluğuma damga vuran duyguydu bu benim.

Arkadaşım bu cevabıma şaşırdı ve sormadan edemedi: “Bir çocuk neden sıkılır ki?”

Çocukluğumuzda yaşadığımız ve yoğun duygularla ilişkilendirdiğimiz olaylar bazen bilinçli bazen de bilinçsiz bir şekilde hayatımızı şekillendirir.

Gittiğim yerlerde, okulda, evde çok çabuk sıkıldığımı hatırlıyorum. Derslerde öğretmenlerimi sadece beş on dakika dinledikten sonra hayal kurmaya başladığımı, ailemle misafirliğe gittiğim evlerden hızlıca ayrılmak istediğimi, keyif almadığım aktivitelerden sıkıntıyla kaçtığımı, dün gibi anımsıyorum.

Ebeveynlerimin, öğretmenlerimin, arkadaşlarımın “Neden bu kadar çabuk sıkılıyorsun?” tepkisiyle başlayan ve “Neden yerinde duramıyorsun?” ile devam eden eleştirilerini hala duyar gibiyim.

Uzun yıllar bu eleştirileri zihnimde takılmış bir plak gibi çevirip kendime kızdım. Neden çok çabuk sıkıldığıma anlam veremeyip kendime haksız yere yüklendim.

Ancak sonradan öğrendim ki insanın kendisine yapabileceği en büyük iyilik kendisine kızmak yerine, kendini anlaması ve kabullenmesidir. Bu öğreti sayesinde sıkılmanın da benim için faydaları olabileceğini keşfettim.

Peki sıkılmanın ne gibi bir yararı olabilir? 

İnsanı gelişime ve dönüşüme iten bütün oluşumlar sıkılmak ile başlar. Eğer sıkılmamış olmasaydı Kristof Kolomb dünyayı dolaşabilir miydi? Ya da Newton vebanın hâkim olduğu dünyada kendi başına kalmasaydı, sıkılmasaydı yerçekimi kanununu bulabilir miydi?

Nörobilim uzmanları beynin yaratıcı yanının ortaya çıkabilmesi için beynin uyarıcılardan uzak kalması gerektiğini kanıtladı. Beyin ancak dinlendiği, uyaranlardan uzak olduğunda, yani sıkılmaya başladığında yepyeni fikirler üretebiliyor.

Kanada Üniversitesi’nden psikiyatrist John Eastwood, ‘Sıkılmanın Psikolojisi’ isimli kitabında şöyle söylüyor:

“Sıkılma sırasında zihnimiz rahatsız bir konuma geçiyor ve yeni bir şey arayışına giriyor. Bu boşluk sırasında yaratıcı fikirler aklımıza geliyor.”

Kendimizi eleştirmeden önce sıkılmak gibi duyguların neden ağır bastığını sorgulamamız, neden bu yapıda olduğumuzu anlamamız gerekiyor. Yaşadığımız her duygunun, her olayın bir sebebi olduğunu ve bu sebebin faydası olabileceğini kavradığımız zaman hayatı yaşamak kolaylaşıyor. Hayat anlam kazanıyor.

Sıkıldığımızda ilk yaptığımız şey genelde telefonumuza bakmak ya da televizyon seyretmek oluyor. Halbuki bunun yerine zihnimiz, uyaranlardan uzak olursa ve serbestçe dolaşırsa yaratıcılık artıyor. Çoğu iyi fikrin banyo yaparken ya da dingin bir yürüyüş sırasında gelmesi bundandır.  

Uzun süredir yöneticilere danışmanlık veriyor, şirketlerin çalışanları ile görüşüyorum ve onların motivasyonlarını anlamaya çalışıyorum.

Birçok danışanım ve etrafımda bulunanlardan sıkça duyduğum sözlerden birisi yaptıkları işlerden sıkılmaları ve bu yüzden mutlu olmamaları üzerine oluyor.

Hayat, “Bir gün mutlu olacağım” diye geçirmek için çok kısadır. Hayat, başkalarının hayallerini kıskanarak yaşamakla tüketilemeyecek kadar değerlidir. Sıkılmak, insanın amacını bulması, kendini daha iyi anlaması, hayallerine ulaşması için tetikleyici bir göstergedir. Harekete geçme zamanının geldiğinin habercisidir.  

Sıkılmayı başlangıç noktası olarak görmeyi başardığınızda yeni dünyalara, yeni keşiflere, yeni hikayelere açılmanin keyfini yaşarsınız.

Çocukluğuma damga vuran başkalarının hoşuna gitmeyen bu duygunun faydalarını ben sürekli yaşıyorum. Darısı başınıza.