Deprem sonrası dayanıklılık: Sağlık teknolojileri

Ussal ŞAHBAZ
Ussal ŞAHBAZ Global İşler

Deprem felaketi, ülkemizdeki kurumsal yapıya dair bazı riskleri ortaya çıkardı. Önemli olan risklere karşı dayanıklı kurumsal yapılar kurabilmek. Depremin bu kadar hasar vermesinin ana nedeni binalarımızın zayıflığı. Bu konu ayan beyan ortada olduğu ve üzerine çok yazıldığı için önümüzdeki haftalarda daha çok global gelişmeler perspektifinden sosyal medya, kamuda dijitalleşme gibi konularda dayanıklılık meselesine odaklanacağım. Dilerseniz bu hafta sağlık teknolojilerindeki dayanıklılık konusuyla başlayalım.

Dünyada son 50 yılda kısa vadeli finansal hedefler ve bunun için etkinlik arayışı uzun vadeli dayanıklılık hazırlıklarının önüne geçti. COVID-19’dan beri yaşadığımız tedarik zinciri sıkıntıları aynı problemin tezahürüydü. ABD’deki tüm sağlık sistemi, dayanıklılık değil etkinlik prensibi üzerine kurulu olduğu için COVID-19 sırasında sokakların cesetlerle dolduğunu gördük. Çünkü eldeki sınırlı kaynaklarla azami kazanç elde etmeye optimize edilmiş sağlık sistemi, acil durumlarda kolayca erişebileceği yeterince çalışan ve malzeme bulamadı. Aynı salgında ülkemizde sağlık sistemi iyi kötü çalışmış, hele hele sokağa çıkma yasakları ve maske tedariki gibi konuların organizasyonuyla karşılaştırılınca göreli olarak açık ara başarılı olmuştu. Depremden sonra arama kurtarma, asayiş, acil barınma ve yemek gibi farklı müdahale kategorileriyle mukayese edince, göreli olarak en başarılı olduğumuz alanın yine sağlık olduğunu söylemek herhalde yanlış olmaz.

İlk olarak, fedakâr sağlık çalışanlarımızın hakkını burada verelim. İkinci olarak, Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulan dijital sistemler kamudaki en iyi altyapılardan birine sahip. Ancak bu iki güçlü ayak, sağlık teknolojilerinde dayanıklı olmamız için maalesef yeterli değil. Dünya dönüşüp siz yetişemediğiniz zaman, dönüşüm sonradan ve aniden geliyor. Sancılı oluyor. Mesela tüm dijital altyapınız global şirketlerin eline geçiyor. Ardından deprem sonrası sosyal medyada dezenformasyonla ilgili bir meseleyi çözmek gerektiğinde muhatabınız olan şirketin Dublin’deki çalışanı, bir pubda akşam keyfi yaptığı için, telefonunuza çıkmayabiliyor. Geçen hafta Ukrayna’da gördüğümüz gibi, savaş altyapınız Starlink internet bağlantısı üzerine kuruluysa, bir gün Elon Musk “artık Starlink ile drone uçuramazsınız” deyince düşmanınıza karşı açıkta kalabiliyorsunuz. Öyleyse stratejik sektörlerimizdeki ekosistemi ne kadar ülkemizde geliştirebilirsek dayanıklılığımız o kadar artar.

Aksi takdirde yarın ülkenin ecza altyapısı da Amazon tarafından yönetilirse, Twitter gibi Amazon’u kapatmak mümkün olacak mı? Böyle bir şey olur mu demeyin. Amazon, Temmuz 2022’de doktorlarla hastaları buluşturan OneMedical isimli şirketi 3,9 milyar dolara satın aldı. OneMedical 2007 yılında kurulmuş bir dijital platform. Burada not edelim, Türkiye’de böyle işler yapmaya kalkarsanız hapse girebilirsiniz. Ancak daha da önemlisi Amazon’un ilaç ve tıbbı cihaz tedarik zinciri kapasitesi. Yani depoları, tırları ve kuryeleri ve bu araçlarını ilaç/ecza işleri için kullandığında topladığı büyük veri. Öte yandan, Türkiye’de henüz yaygın değil ama birçok ülkede Amazon’un sesle verdiğiniz komutları yerine getiren veya sorularınıza cevap veren ev asistanı Alexa sağlıkla ilgili inanılmaz veri topluyor. Alexa’nın ses tonunuzdan COVID-19 ve depresyon tespiti yapabildiği daha önce açıklanmıştı. Endüstrideki beklenti, Amazon’un tüm bu kapasitesiyle yakında jenerik ilaç üretimine gireceği. Çünkü tüketici de veri de Amazon’un elinde. E-ticaret pazaryerindeki her ürünün “private label”ını üreten Amazon, neden jenerik ilaç yapmasın?

Dijitalleşme demek illa ki platformların tekelleşmesi demek değil. E-ticaret sektöründe yaşadığımız tekelleşmeyi sağlık alanında yaşamak zorunda değiliz. Bağımsız doktorları, diş hekimlerini, eczaneleri korumalıyız. Neden mi? Mesela bağımsız eczaneler bulundukları mahallede birer sosyal merkez. Rahmetli anneannem emeklilikteki zamanının önemli bir bölümünü ilaç yazdırıp, sonra da eczanede ilaçları beklerken yaşıtlarıyla çay içerek geçirirdi. Bu sosyal ağlar aynı zamanda gerektiğinde “deftere yazdırıp” ilaç alabilmek gibi güvene dayalı ilişkilerin de önünü açıyor. ABD’de bir eczaneye gidip parasını yarın ödeyeceğim diye ilaç isteyin, bakın ne oluyor! ABD’de eczane diye girdiğiniz dükkânda terlik, yemek, kırtasiye gibi reyonları geçip ilaç satılan yere ulaşmanız bile bir iş.

Peki, dönüşüm nasıl olacak? Türkiye’de sağlık hizmetleri 1928’de, eczacılık hizmetleri ise 1953’te çıkan kanunlarla düzenlenmiş. Kurumsal yapımızın değişen dünyaya ayak uydurması lâzım. Afetler bazen fırsattır. Örneğin, iki farklı banka hesabı arasında FAST ile tek seferde transfer limiti bu hafta 5 binden 20 bin liraya çıkarıldı. Fintekler için uzaktan kimlik doğrulama da COVID-19 sayesinde yasallaşabilmişti. Bu gibi değişikleri ve reformları, sağlık alanında, gerçekleştirirken geç kalmamak ve ihtiyaca zamanında cevap verebilmek için kamudaki ve meslek örgütlerindeki ilgili tüm paydaşların bu sektörde inovasyon yapan herkesle açık ve güvene dayalı bir diyalog geliştirmesi gerekli. Yoksa kurumsal yapımızı koruyalım derken bir gün bir bakmışız sağlık sistemimiz Amazon’un eline geçmiş.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar