Huawei’nin kurucusu Ren Zhengfei’yi “haklı çıkaran” yol ve yöntemler nelerdir?
■ Milletlerin iyisi kötüsü, akılsızı akıllısı, beceriklisi beceriksizi yoktur; iyi eğitileni ve iyi yönetilenlerinin başarılı olmaları vardır. Çin’in yükselişinde gözlenen belirleyici etkenlerden biri, yöneticilerin yaşamın öz gerçeğini kavramış olmalarıdır. Bir başka etken de, “güven yaratma” özeninin gösterilmesidir.
■ Çin’de yüksek büyüme oranının uzun yıllardır sürdürülmesinin ardında, teknolojideki ileri ülkeleri yakalama makasının kapanması yatmaktadır. Çin’in ekosistem odaklı kültürü, yöneticilerin dingin düşünme özeni ve plan disiplinin yaygınlığı gibi etkenler “kapsayıcı inisiyatifl er” geliştirmenin önünü açıyor.
Ekosistemleri kavramanın iş yönetiminde ne kadar önemli bir “değişken” olduğunu anlatmak için 17 Kasım 2025 günü yayımlanan “Nasıl” da şu cümleleri paylaştık: Son çeyrek yüzyılda, küresel ölçekte adını duyuran telekomünikasyon ve telefon üreticisi Huawei'nin yöneticisi Ren Zhengfei, ABD firmalarına lisans bakımından ne kadar bağımlı oldukları sorusuna, “Huawei bugün ulaştığı noktada teknoloji üretiminde bir sorun yaşamaz. Arada teknolojik açık varsa, bir boşluk olsa da, onu kısa sürede doldurabiliriz. Bizim için önemli olan ekosistemi oluşturmak ve geliştirmektir. Geldiğimiz aşamada, bütün enerjimizi ekosistemler oluşturma üzerine odaklıyoruz,” yanıtını veriyor.
PAYLAŞILAN GÖZLEMLER
Financial Times’den Claf Btorbeck, Sabestiuan Ash, Florian Müller’ın ortak yazısı, “Alman sanayisi Çin-ABD kıskacında” başlığıyla Oksijen’in 253’üncü sayısında paylaşıldı. Yazıda altı çizilmesi gereken değerlendirmeler şöyle:
• On yıl önce Pekin mühendislik alanında ileri teknolojiye güvenerek dünya lideri olmaya karar vermişti.
• Thin Ice Macro Economics’ın kurucusu Sypros Anrdeopoulos’a göre, pandemiden bu yana Çin Almanya’yı kendi silahıyla vuruyor: Çin’in sermaye malları Avrupa’da üretilenlerden ortalama yüzde 30 daha ucuz.
• Bauer Kompressoren Grubu Başkanı Philipp Bayat, Avrupa’da bir fabrika için gerekli tel işleme makinesine İsviçre merkezli fabrika 130 bin Euro teklif ederken Çin’deki üretici 28 bin Euro önerebiliyor...
• Otomotiv yedek parçası tedarikçisi Schaeffl er’in CEO’su Klaus Rosenfeild’e göre “Çin son yıllarda büyük teknolojileri takip etme ve ele geçirme konusunda çok daha başarılı hale geldi.”
• En önemlisi, Çinli üreticilerin kalite farkını kapatmış olmaları.
• Daha derindeki güce ise İngiltere’nin Türkiye eski büyükelçisi, MI6’nin eski başkanı Richard Moore‘un analizinde işaret ediyor: “Çin hem büyük hem de kararlı ve uzun vadeli düşünceyle yönetilen ” bir toplum.
Çin’ in “yükselen güç” olmasını sağlayan ve küresel ölçekte ekosistem egemenliğini artıran yönetim tarzını ve Ren Zhengfei’yi haklı çıkaran etkenleri değerlendirmeliyiz. Söz konusu etkenleri, ekosistem-odaklı kültür ve uygarlık tasavvuru, dingin düşünme ustalığı, plan disiplini, kapsayıcı inisiyatifl er geliştirme ve entelektüel birikim başlıklarında toplayabiliriz.
EKOSİSTEM ODAKLI KÜLTÜR
Çin’de insanları, düşünce ve davranışlarında yönlendiren temel etkenlerden biri Konfüçyüs etkisidir. Kadım Mısır kültüründe insan davranışını etkileyen “ölümden sonra tekrar dönüş” üzerine kuruludur. Açılışı yapılan Büyük Mısır Müzesi’ndeki tarihi belgelerde, ölümden sonra dönüşün etkileri
gözlenmektedir.
Çin düşüncesine yön veren Konfüçyüs ise ölüm ve sonrasına değil, dünyaya ve bugüne dönüktür. Temel amacı da, sosyal ve siyasal karmaşayı çözerek, istikrarlı bir toplum yaratmadır.
Çin kültürü ölüm ve sonrasını tümden yok saymaz, ama geçmişte “altın çağı” yaratarak onu fetiş haline getirmeye pek açık değil. Konfüçyüs’un, yönetimde istikrar için töreye uyun, erdemli ve ahlaklı olun, örnek evlat olmaya çalışın, günün koşullarına göre kendinizi konumlandırın ve dürüstlükten sapmayın ilkeleri insanların zihninde “uyum yeteneğini” geliştirmeye açık kapılar bırakır.
Çin kültüründe egemen olan kozmos, dünya ve canlı doğasını belirleyen ekosistemleri kavrama eğilimi çağımızı değerlendirmek için fırsat yaratıyor.
Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in “veri ve dijitalleşmeyi” Marksist ekonomi-politik teorisinin bir parçası olarak ilan etmesi ve bunları üretim araçları olarak tanımlanması, değişen koşullara uyuma açık kültürel içeriğin dışa vurması. Jinping’in açıklamasında, Marksist ekonomi politikasına ekleme yapma iddiası, basit anlatımlar üzerine sabitler oluşturulmadığını göstergesi. Bir başka etken, Çin’i yönetenlerin her türlü alış-verişte “güven yaratma” özeni göstermesi.
DİNGİN DÜŞÜNME USTALIĞI
Milletlerin iyisi kötüsü, akılsızı akıllısı, beceriklisi beceriksizi yoktur; iyi eğitileni ve iyi yönetilenlerinin başarılı olmaları vardır. Çin’in yükselişinde de gözlenen belirleyici etkenlerden biri, yöneticilerin yaşamın öz gerçeğini kavramış olmaları var.
Zbigniew Brzezinsk, meslektaşı Kissinger gibi Çin’deki gelişmeleri yakından gözlemleyen siyaset bilimcisidir. International Aafairs’de 2009 yılında çıkan bir makalesinde Çin’de reform hareketinin öncüsü Mao’dan sonra Çin Komünist Partisi Genel Sekreterliği görevini yürüten Deng Xiaoping’in 1990’lı yıllarda yöneticilere tavsiyesini paylaşır: “Sükünet içinde gözlemle, kendini güvenceye al. Sorunlarla sakince uğraş, yeteneklerini gizle ve uygun zamanı bekle. Düşük bir profil sergilemekte usta ol ve hiçbir zaman liderliği hedefl eme…”
Çin yöneticilerinin açık özelliklerinden biri de “dingin düşünme ustalığı” göstermeleri. Dik durmayla, dik başlılık etme arasındaki nüans özeni hakim bir tutum.
Çin yönetiminde görev alanlar, “iç tutarlılık özeni” gösterirler; söylenecek son sözü baştan söylemezler. Kalelerin sadece savunmak için değil, kaçmak için de yapıldığını bilir; bunu yaşamın gereği olarak değerlendirirler. Ağır sözlerle kavgada kendi iç kamuoylarını tatmin etmeyi arka planda tutan, yaratılacak sonuca odaklanan anlayış tercih edilir. Kimseye parmak sallamaz, parmak sallanmasına da ortam yaratmamaya özen gösterilir.

Türk atasözündeki, “Aşık atmaktan maksat utmaktır!” gerçekliği Çin yöneticileri tarafından yaygın biçimde içselleştirilmiş.
Çin yöneticilerinin uydukları bir başka ilke “medya aracılığı ile söz düellosu” yapmama özenidir. Yöneticiler hergün, her vesile ile konuşma yapmaz; açıklanması gerekeni, “kurum sözcüleri” dillendirir. Üst yöneticiler, ağırlığı olan, ileriye ve geriye bağlantıları iyi analiz edilmiş, bir süre sonra boşlukta kalmayacak açıklama yapmaya özen gösterir. Tek bir cümleyle anlatmak gerekirse, popülist ve pragmatist kitle dalkavukluğu, yükselişte olan Çin’deki yönetimin benimsediği bir tutum değildir. Öngörme ve önlem alma, gözetim ve denetim disiplini ülkedeki plan anlayışını sürekli olgunlaştırmakta ve zenginleştirmektedir. Planlı iş ve anlatım, yaratılan olumlu sonuçların arkasındaki önemli güç.
PLAN DİSİPLİNİ
Çin’de plan, eğilimlerin yarattığı fırsat ve tehlikeler ile ülkenin olanak ve kısıtlarını dengeleme anlayışı üzerine kuruludur. Merkezi plan kadar eyaletler düzeyinde plan yapma yönetimin temel işlevlerinden biridir.
Fırsatları ve tehlikeleri, olanak ve kısıtları dengeleyerek yaratılmak istenen sonuçlara odaklanma Çin’deki planların ana fikri. İkinci adım, öngörülen hedefl erle yaratılan sonuçlar arasındaki “deneysel mesafe ayarlarının” dinamik bir anlayışla yapılması.
Çin yönetimi, çağımızın belirleyici özelliği olan bağlantıların geliştirilmesi, iletişimlerin güçlendirilmesi, rekabet koşullarının ülke lehine dönüştürülmesi, mekan konusunda ustalığını ilerletmektedir. Çağımızın teknik olanaklarından yararlanarak “kayıt sistemlerini” geliştiren Çin yönetimi, her alanda olanak ve kısıtlar hakkında “net bilgi” erişimini artırmaktadır.
Plan disiplininin ülke genelinde tasarlanan stratejileri merkezi konumdadır; eyaletler ölçeğinde hem merkezin belirlediği hedefl eri gerçekleştirme hem de yerelin fark yaratacak olanaklarını değerlendirme özeni etkili olmaktadır.
Çin’de planların önemli etkisi, sürekli kaynakların gözden geçirilmesi verilerin sorgulanması, zihni modellerin yenilenmesi, yeni iş yapma metotları arayışının kesintisiz sürdürülmesini sağlamasıdır.
Çin’de yüzleşme özgüvenini artırma ve hata kültürünü geliştirerek, hatalar yapılmakta, ama aynı hataları tekrarlamama özeni gösterilerek gelişmenin ivme kazanması sağlanmaktadır.
Çin planlarının belirleyici etkilerinden biri de “veri-odaklı kararların sapmalarını” plan nedeniyle daha net gözlemleme fırsatı yaratmasıdır. Plansız, programsız, pragmatist ve popülist yaklaşımlar hataları saklama eğilimindedir. Başarıyı paylaşan, hatayı gizleyen anlayışla etkin kaynak yönetilemeyeceği bilinci Çin yönetiminde iyice yükselmiştir.
Çin’de yüksek büyüme oranının uzun yıllardır sürdürülmesinin ardında, teknolojideki ileri ülkeleri yakalama makasının kapanması yatmaktadır. Temel teknolojilerde eksiklerini hızla tamamlayabilen Çin, asıl önemli olanın “sosyal becerileri” artırarak, dayanıklı tedarik zincirlerini güven altına alacak ekosistem geliştirme konusundaki kararlılık olduğunun farkındadır. Çin’in ekosistem odaklı kültürü, yöneticilerin dingin düşünme özeni ve plan disiplinin yaygınlığı gibi etkenler “kapsayıcı inisiyatifler” geliştirmenin önünü açıyor.
KAPSAYICI İNİSİYATİFLER
Çin’in önemli hamlelerinden bir diğeri de “kapsayıcı inisiyatiflerle” ABD ve Batı’nın “kibir ve üstünlük inancından” kaynaklanan, “çifte standart uygulamaları” ile yarattıkları “ahlâki boşlukları” doldurma çabası. Çin’in uluslararası çatışmaların temel nedenlerini ortadan kaldırma, küresel güvenlik yönetişimini iyileştirme, uluslararası toplumlarda kargaşa ve değişim dönemlerinde daha fazla istikrar ve kararlılık yaratma isteği değişik alanlarda somutlaştırılıyor.
Eğer “Küresel Güvenlik İnisiyatifi” belirlemişse, inisiyatif anlayışını geliştirmişse, inisiyatif arka planını, temel kavramlarını ve ilkelerini kapsamlı biçimde tanımlama özeni gösteriliyor. Sürekli temel inisiyatif yönünü ve işleyiş mekanizmalarının aksamaları onarıyor ve netleştiriyor.
Çin ortaya koyduğu inisiyatiflerin sistematik, derinlemesine ve operasyonel yönünü net olarak tanımlayarak paylaşıyor: Açıklık ve kapsayıcılık özeni gösteriliyor. İnisiyatifl eri jeopolitik aracı olarak kullanmadığını, uluslararası kapsamda kamu yararı gözettiğini sürekli tekrarlıyor.
Yakın geçmişte Şangay İşbirliği Örgütü toplantısında Xi Şinping, yeni bir küresel ve ekonomik düzenin şart olduğunu önemle vurguladı. Barış, kalkınma, işbirliği ve karşılıklı yararı geliştirmenin önemini anımsattı. Daha adil ve eşitlikçi bir küresel yönetim sistemi kurmak için tüm ülkeleri birlikte çalışmaya çağırdı. Başlıklar halinde söylersek, “egemen eşitliğe bağlı kalmayı”, “uluslararası hukukun üstünlüğünü geçerli kılmayı”, “çok tarafl ılığı uygulamayı”, “insan merkezli bir yaklaşım” benimsemeyi ve “somut adımlar atılmasını” önerdi.
Çin, Batı’nın “ahlaki boşluklarını doldurma”, insanlarda “daha iyi bir dünya tahayyülü” yaratma”, “adil ve merhametli” bir dünya kurma çağrısını “Bir Yol Bir Kuşak” inisiyatifinden, “Dijital Çin Planı İnisiyatifine” kadar giderek yaygınlaştırıyor ve derinleştiriliyor. Yaratılan “ülke imajı” da “teknolojik yarışı yakalamayı”, üretilen ürünlerin “küresel platformlarda” yer edinmesini sağlayan “ülke imajını” Çin firmalarının da kaldıracı haline getiriyor. Çin yönetiminin plan disiplinine dayalı, kapsayıcı inisiyatifl er içeren tutumu, firmaların içerde ölçeklenmesini desteklediği gibi ülke dışında da “marka ve imaj” yaratmalarının önünü açıyor.
Çin’in askeri güç kadar ahlaki değerler üzerine kurulu güç arayışları, yeni dünya düzeni arayışında bu ülkeyi belirleyici aktörlerden biri haline getiriyor. Her dönemin kendine özgü bir “zamanın ruhu” oluşur. Bugünü iyi değerlendirmek, geleceği sağlam temeller üzerinde inşa edebilmek için jeo-politik gelişmeler, hükümet kararları, emek hareketleri, nüfus oluşumları, kültürel dönüşümleri ve teknolojik etkileri bir bütün olarak değerlendirenler geleceğin standartlarını da belirler. Gerçek sorumluluk, zamanın ruhunu iyi okumaktır. Makro iktisadi fetiş, basitleştirilmiş sayılarla anlatım fetişi gibi fikir ve düşüncede verimsizlik yaratan eğilimlerden kaçınılmalıdır.
Çin’in yumuşak gücünün göstergesi
WIPO raporundan aldığımız 1883-2024 patent başvurularındaki eğilim, Çin’in fırsatlarını, rakip ülkelerin tehlikelerini açıkça gösteriyor. Rapordaki şu saptama üzerinde birlikte düşünelim: “1883’ten 1963’e kadar, 1942,-1943 ve 1949-1950 yılları hariç, her yıl ABD patent ofisi dünyanın önde gelen patent başvuru ofisiydi. Japonya ve ABD ofislerindeki başvuru sayıları 1970’lerin başına kadar sabit kaldı, ancak bu tarihten sonra Japonya’daki hızlı büyüme başladı; aynı model ABD’de 1980’lerden itibaren tekrarlandı. İlk beş ofis arasında Japonya, 1968’de ABD’yi geçti ve 2005’e kadar zirvedeki yerini korudu. Ancak 2000’lerin başından bu yana Japonya’da yapılan başvuru sayısı düşüş eğilimi gösterdi. Çin, 2005’te Avrupa Paten Ofisi’nin (EPO) ve Kore Cumhuriyeti’ni, 2010’da Japonya’yı ve 2011’de ABD’yi geride bırakarak şu anda dünya çapında en fazla başvuru alan ülke oldu. İlk beş ofisin dünya toplamındaki payında kademeli bir artış eğilimi görüldü. 2014’teki yüzde 81.9’dan, 2024’te yüzde 85,5’e yükseldi.”