OVP nasıl bir ekonomi politikası öngörüyor?

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM

Geçen hafta açıklanan 2024-2026 OVP’si sürprizler barındırıyordu. Öncelikle, OVP’de yapısal reformlara ayrılan kısmın eski OVP’lere göre daha çok yer kapladığı görülüyor. Ancak bu reformların kağıt üzerinde kalmaması ve iktidarın bu konudaki kararlığını ortaya koyması için net bir takvim oluşturulması ve kaydedilen gelişmelerin periyodik olarak kamuyla paylaşılması lazım kanımca.            

Herkesi daha çok ilgilendiren ekonomik büyüklerle ilgili hedef ve tahminlerde de ilginç noktalar dikkati çekiyor. Örneğin TL’de ima edilen yüzde 54’lük devaluasyon önemli bir sürprizdi. (“İma edilen” diyorum çünkü OVP’de bir kur hedefi verilmiyor. Analistler kur tahminini milli hasılanın hedeflenen dolar değeri üzerinden çıkarım yaparak buluyor.) Buna göre, eğer TL bugünden sene sonuna kadar doğrusal bir çizgide değer kaybederse, sene sonu kuru 30 olacak. (Mamafih, psikolojik etkisi nedeniyle kuru 20’li bir rakamda tutmaya çalışacaklardır.) 2024 sene sonu için de yaklaşık 43 civarında bir kur düzeyi öngörülüyor. Bugün kur 27 desek, önümüzdeki sene sonuna kadarki 15 ayda yüzde 60’a yakın bir devalüasyondan bahsediyoruz.              

TL’nin resmi reel efektif kur hesaplamalarında görüldüğü kadar “az değerli” olmadığı bilinen bir gerçek. (Bu hesap bağımsız kuruluşların enflasyon tahminleri üzerinden yapılsa TL “fazla değerli” bile çıkabilir.) Yüksek oranlı kur-enflasyon geçişkenliği sayesinde de gerçekleşen devalüasyonlardan kısa bir süre sonra TL yeniden değerlenmeye başlıyor. Öte yandan, 5.5 milyar dolara ulaşan Temmuz cari açığı ekonominin yumuşak karnını bir kez daha göstermekte. (Bu rakam bu sene Ocak ve Şubatta görülen 10 milyar dolarlık açıkların yanında yüksek değil gibi gözükse de, turizm gelirlerinin en üst düzeye çıktığı bir Temmuz ayında 2013’den sonra görülen en yüksek açık! Tabi, bu açığın 2 milyar dolardan fazlası altın ithalatından kaynaklanmakta, o da başka.) Keza, OPEC sayesinde 90 dolarlara ulaşan petrol fiyatları da dış ticaret açığı üzerinde baskı kurmaya devam edecek gibi gözüküyor. Bu şartlar altında TL’yi biraz daha gevşek bırakmak anlaşılabilir bir strateji olabilir. Ancak:              

Para piyasalarının ve dolayısıyla ekonominin normalleşebilmesi, altta yatan risklerin azaltılması ve enflasyonun kontrol altına alınabilmesi için gerçek anlamda bir liralaşmaya ihtiyaç var. Bunu sağlamanın tek yolu da tasarruf sahibine reel bir TL faizi sunabilmek. Bu da çizilen bu kur patikası karşısında yatırımcıya yüzde 50’nin üzerinde bir faiz sağlamakla mümkün. Son dönemde mevduat faizlerinde bir kıpırdanma var, ancak gelinen düzey hâlâ yüzde 40’lar. Gerek faiz politikası kanalıyla, gerekse de makro ihtiyati tedbirlerle daha fazla sıkılaştırma gerekecek. (Öte yandan, yüksek mevduat faizi yüksek kredi faizi anlamına da geliyor. Burada dikkatli olmakta ve reel sektörü çok sıkıştırmamakta fayda var.)             

Sn. Şimşek OVP sonrasında yaptığı açıklamalarda kur artışının lineer bir çizgide gitmeyeceğini ve 2024’ün 2. yarısında artan yabancı yatırımlar ile daha güçlü bir TL pozisyonu yaratılabileceğini belirtti. Bundan anlaşılan da kur artışının önden yüklemeli olacağı. Ancak önümüzde Mart ayı seçimleri var. İktidarın o tarihe kadar yüksek bir devalüasyon (=artan enflasyon ve azalan tüketici güveni) isteyeceğini hiç sanmıyorum. Öte yandan, döviz baskısı da devam etmekte. Önümüzdeki aylarda turizm gelirlerinin azalmaya başlaması ve petrol fiyatlarının yüksek seyretmesi ile birlikte bu baskı daha da şiddetlenebilir. Kısacası, önümüzdeki 6 ayda MB’nin kuru olduğu düzeylerde tutmak için ekstra bir efor sarf etmesi gerekecek.             

Tıpkı bu sene olduğu gibi önümüzdeki sene de seçimlerden sonra kur serbest bırakılabilir. Burada ümit edilen ekonomi 2023’te olduğu gibi suni bir şekilde canlı tutulmayacağı için kur geçişkenliğinin daha az olacağı ve zayıflayan TL ve seçim ortamından çıkılması ile birlikte gerek yabancı yatırımcılardan, gerekse de varlıklarının bir kısmını yurtdışında tutan TC vatandaşlarından ülke içine fon girişi olacağı. Daha orta vadede ise dış ticaret dengesinde düzelme ve turizm gelirlerinde artış söz konusu olabilir. Bu şartlar altında yılın 2. yarısında faizlerde kademeli bir gerileme bile görebiliriz.        

Özetlediğim bu senaryo çalışabilir, ancak böyle bir senaryoda 2024 enflasyonunun yüzde 45’lerin altına gerilemesi düşük bir olasılık.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar