Para politikası, döviz kurları ve cari denge

Erhan ASLANOĞLU
Erhan ASLANOĞLU Ekonomi ve Piyasalar

Bugünlerde en çok konuştuğumuz konu döviz kurlarının seyri. Genel gidişata bakacak olursak, böyle kalmaya da devam edecek gibi görünüyor. Eylül ayı başında 8,3 TL civarında olan dolar kuru yazının kaleme alındığı dakikalarda 11,5 TL seviyelerini görerek yüzde 39 civarında artış kaydetti. Mart ayı ortalarında 7,3 TL olan kur ile karşılaştırırsak artış oranı yüzde 58 seviyelerine ulaştı. 2018 yılı bahar aylarına, 3,5 yıl öncesine gidersek yaklaşık 3,8’den 11,5’a gelen dolar kuru üç katına çıkan bir artışı ifade ediyor. Başta enflasyon olmak üzere tüm makro dengeleri etkileyen çok ciddi ve riskli bir artışla karşı karşıyayız. Kurlardaki bu harekete sebep olan birçok faktörden söz edebiliriz fakat en önemli faktör uyguladığımız para politikasıdır.

Herhangi bir paranın mevcut değerini temelde dört ana faktör belirler. Bunları, başta ABD olmak üzere rezerv paraya sahip olan ülkelerin faiz oranlarının mevcut ve önümüzdeki yıllarda beklenen yönü, içeride faiz oranlarının mevcut ve önümüzdeki yıllarda beklenen yönü,  beklenen cari açık ve riskler şeklinde sıralayabiliriz.

Söz konusu faktörlere bakacak olursak, kısa vadede en önemli unsur faizlerin dışarıda ve içerideki yönüdür, yani para politikasıdır. Merkez Bankamızın son attığı adımla yüzde 15 seviyesine gerileyen borç verme faizi, mevcut enflasyonun (%19,9),  piyasanın beklediği 12 aylık enflasyon beklentisinin (% 15,6) altına gelmiştir ve daha da aşağıya gideceğinin sinyali de alınmış durumda. Merkez Bankası’nın uyguladığı faiz oranı sadece kendi beklediği 2022 enflasyon tahmini olan yüzde 11,8’in üzerindedir. Önümüzdeki birkaç ay içinde mevcut enflasyonun ve enflasyon beklentilerinin çok daha fazla artma ihtimalini göz önüne alacak olursak, para politikası ile oluşan negatif reel faizin çok daha artacağını, yani TL tasarruf yapanların ödül değil daha fazla cezalandırılacağını tahmin etmek zor olmayacaktır.  

Geçen yıl bu zamanlar Türkiye’de ortalama mevduat faizi yüzde 13,5 civarında görünüyor. O zaman bir ekmek almaktan vaz geçip, bu faizle 1 yıllık tasarruf etmeye ve daha çok ekmeğe sahip olmayı hayal eden birisi, süreç içinde artan faizleri de dikkate alarak, ortalama yüzde 15 kazanmış olabilir. Kısa bir süre önce ekmeğe yüzde 25 zam geldi. Yenisi de yolda görünüyor. TL olarak tasarruf yapan birisi değil daha fazla ekmek tüketmek, ellindeki ekmeğin de yaklaşık yüzde 10’nu kaybetti. Yani negatif yüzde 10 reel faizle karşılaştı. Tüketicinin sık sık karşılaştığı bu durumda dolarizasyonun, dövize olan talebin artmasını beklemek ve buradan da enflasyonu besleyecek bir sürecin olmasını beklemek yanlış olmayacaktır.

Geçtiğimiz yazımızda tartıştık. Dışarıda faizler mevcut durumda ve gelecekte artma eğilimine girerken, içeride düşüyor ve düşüş devam edecek sinyali veriliyor. Bu durum, TL üzerine baskı yapmayı sürdürecektir. Kurları etkileyen bir diğer faktör, bahsettiğimiz gibi risklerdir. Öngörüyü azaltan, siyasi, jeopolitik birçok faktör bu kategoride değerlendirilebilir. Örneğin, geçtiğimiz mart ayı ortalarında 7,3 TL civarında ortalama dolar kurundan 100 dolar bozduran bir yatırımcı aldığı 730 TL’yi o dönem %17 TL faizi ile tahvile yatırdıysa parasını bir yılda yaklaşık 850 TL’ye yükseltecektir. Şu anda 850 TL yaklaşık 74 dolar ediyor. 100 dolar yatıran 26 dolar kaybetmiş durumda. Gelecek yıl mart ayında ne olur siz tahmin edin. Para politikasında mart ayının ilk yarısında sıkılaşma ve enflasyon ile güçlü mücadele sinyali verilirken, ikinci yarısında başkan değişimi ile gevşeme sinyali verildi ve bu son dönemde gerçekleşti. Öngörülmesi kolay olmayan bir risk gerçekleşmiş oldu. Son yıllarda benzer birçok durumla, siyasi ve jeopolitik risklerle karşılaştığımızı düşünecek olursak, öngörü zorluğunun, risk parametresinin TL’ye baskı yapan bir başka unsur olduğunu görürüz.

Beklenen cari açık ülkenin gelecekteki döviz talebini gösterir. Yükseldikçe kura baskıyı arttırabilir. Para politikası yeterince sıkı ve cari açığı finanse eden sermaye girişi sağlıyorsa, kura baskı azalır. Ya da söz konusu ülke, sermaye girişlerini verimliliği arttıracak yatırımlara dönüştürüyor, üretimi, büyümeyi, tasarrufları arttırıyorsa cari açık azalma eğilimine girer ve kura baskı azalır. Her durumda cari açığı azaltmak para politikasının değil, yapısal reformların, sanayi planlarının, orta vadeli programların işidir. Para politikası cari açığın finansman boyutunu belirler. Değersiz parayla kalıcı bir ihracat artışı ve cari denge iyileşmesi mümkün değildir. Dünyada örneği de yoktur. Kalıcı cari fazla, ihraç edilen mal kompozisyonu (yüksek katma değerli ve teknolojili ürünlerin payının artması), ithal edilen ürünlerin içeride ikamesinin artan oranı, hizmet sektörlerinin rekabet gücü, güçlü eğitim sistemi ve yatırım ortamının gelişmişliği ile belirlenir.

Sonuç olarak, cari denge orta ve uzun vadede kurların yönünü belirleyen faktörlerden sadece bir tanesidir. Kısa vadede ana belirleyenler içeride ve dışarıda para politikaların yönü ve örneğin CDS primlerinin yansıttığı risk algısıdır. Maalesef, kısa vadede mevcut dinamikler ve açıklanan yeni ekonomik modelimiz kurlar üzerindeki yukarı yönlü riskleri canlı tutmaktadır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
TL değerli mi? 28 Şubat 2024