Regülasyon nedir ve nasıl yapılır? (I)

Kerem ÖZDEMİR
Kerem ÖZDEMİR KEREM İLE İŞİN ASLI

Sanırım 2012 yılının sonlarıydı. Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) düzenlediği İnovasyon Haftası’nda ABD Ulusal novasyon ve Girişimcilik Danışma Konseyi Üyesi Kenneth P. Morse ile Hexagon Yönetim Kurulu Başkanı Jan Nahum’un moderasyonunu yapıyordum. Türkiye’nin geleceği için bana müthiş umut veren konuları ele alıyorduk.

Protokol o zaman başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan ile fotoğraf çektirdikten sonra ortadan kaybolmayı seçerken ana sponsor Arçelik’in o zamanki genel müdürü Levent Çakıroğlu günün sonuna kadar bizimle birlikte kalıyordu. Ben de yönettiğim bir diğer panelde Boeing Dreamliner 787 Proje Direktörü Heidi McBride’a o zaman yıldızı yeni parlamaya başlayan Telve’yi uçaklarda Türk kahvesini standart ürün haline getirmek için kullanmayı öneriyordum. Heyecan vericiydi.

Morse’un benden “ayağa kalkabilir miyim” diye izin alarak salonun arkasında dağınık oturan gençleri iyice seyrelen protokolün arasına davet edip “İnovasyon yapmak için bu lacivert takım elbiseli insanların arasında oturmanız ve onlara anlatmanız gerekir” demesini hatırlıyorum. Morse, gençlere büyük şirketlerin projelerinde öğrenip daha sonra kendi şirketlerini kurmaya dayanan inovasyon finansmanı dersini veriyordu.

Nahum ile de Türkiye’de otomotiv endüstrisinde inovasyon yaparken işe parça uzmanlığından başlanması gerektiğini konuştuk. Böylece çok sayıda atölyenin ürettiği mükemmel parçalarla global ekonominin parçası olup para kazanırken yerli ürünlerin kalitesini de yukarı taşıyabilecektik. Bu küçük üretim tesisleri dışında yani işin ruhunu iptal ederek regülasyon yapmayı başardık.

İnovasyon konusunda da özgürlükçü bir ortamda ürün ve çözüm geliştirilecek bir ortam oluşturmak yerine Ar-Ge çalışanı sayısına göre teşvik sistemleri kurmayı tercih ettik. Şimdi e-ticaret ve sosyal medya gibi alanlarda regülasyon ya da mevzuat oluştururken de aynı kontrol ve güvenlik mekanizmaları ile sınırlı kalarak büyük bir risk aldığımızı düşünüyorum. Anadolu’da kullanılan yerli ve milli bir ifade ile “dini olup imanı olmama” durumu yaratıyoruz. Bu bizi hem kadim birikimimizden uzaklaştırıyor hem de herkesi maaşlı devlet memuru haline getirerek rekabetçi inovasyonun önünü tıkıyor. Pekiyi nasıl yapılabilir?

Al Gore ve ABD’yi bugüne getiren regülasyon

Birlikte yemek yerken Kenneth Morse’a, ABD Başkan Yardımcısı Al Gore’un bir süre önce Turkcell’in davetlisi olarak Türkiye’yi ziyaret ettiğini söylemiştim. İşteCell etkinliğinde Turkcell’in o zamanki genel müdürü Süreyya Ciliv ve bütün yönetim kadrosunun yanısıra geniş bir davetli kitlesi vardı. Birkaç şey daha aklımda kalmış. Ortalıkta görmeye çok alışık olmadığımız Mehmet Emin Karamehmet erken saatten itibaren Al Gore ile birlikte salondaydı ve sohbet ediyorlardı. İkincisi de, Gore’un Türkiye’ye ilgisini Trendyol’a yatırım yaptığını söyleyerek ifade etmesiydi.

Morse bana, samimi arkadaşına takılır üslupla “İnterneti de kendisinin kurduğunu söylüyor ama inanma. Onların büyük bir çiftlikleri var. Arabayla çiftliğe giderken radyoda duymuş internet diye bir şey olduğunu. Ona matematiği öğreten kişi olarak söylüyorum bunları” dedi. Gülüp geçtik. Şaka mı gerçek mi hala emin değilim.

Bunu bir kenara yazmakla birlikte Gore’un hikayesinin ilgimi daha fazla çekiyor. ABD, Gore’un başkan yardımcısı olduğu dönemde hukuk sistemini internete taşımak için kolları sıvadığında çok sayıda küçük şirkete verdiği işlerle bunların fikir zenginliği ve mali güce erişmesini sağlıyor. Bunlar daha sonraki dönemde “.com” şirketlerinin ortaya çıkmasını sağlıyor. Bu balon olup patlasa da, ABD daha sonraki dönemde dijital ekonominin liderliğini bu kez nasıl başarısız olunacağını da bilen olgun şirketleri ile ele geçiriyor.    

Herkesin mutlu olmasını isteyen çocuktan işin nasıl yapılacağını bilen adama dönüşmemde TİM’in o tarihteki etkinliğinde üstlendiğim rolün etkisi büyüktür. Bunun için o zamanki TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi’ye teşekkür etmem gerekiyor.

Spor endüstrisi ile yapay zekâ

Büyükekşi’yi etkili işler yapan ve bunu anlatmasını bilen bir işadamı olarak tanıyorum. Kendisi ile görüşmemiş olmakla birlikte gazetelerden takip ettiğim kadarıyla hakem tartışmasına yapay zekâyı kullanarak son vermek istiyor. Hakemlerin görevlendirilmesinde ve performansa bağlanan ücretlerinin tespitinde yapay zekâ kullanımının yeniden yapılanması gereken Türk futbolu ve kulüpleri için yeterli olmadığını düşünüyorum.

Konu hakem sorununu çoktan aştı. Borçlu kulüplerin uluslararası konum elde ederek finansallarını güçlendirmesi ve bir endüstri oluşturması gerekirken kulüplerin batmamasının ve lig başarılarının sponsor gücü ile sağlanığı bir sistemimiz var. Bunun uluslararası ölçekte sürekli daha kötüye giden futbolumuzu kurtarması ya da Türkiye’ye kurabileceği güçlü futbol endüstrisini kazandırması mümkün değil.

Yapay zekâ ya da daha teknik olarak makine öğrenmesi modelleri veri setlerine dayanır ve başarılı operasyonun geniş ölçeğe yaygınlaştırılmasını sağlar. Hakemler konusunda böyle başarılı bir model yokken yapay zekâ ne yapsın? Büyük bir sistem kurmak gerekiyor ve yapay zekâyı kullancaksanız bunun için kullanın. Bunu yazmak benim görevim; yapmak sizin görevinizdir. Bunu yaptığnızda, Türkiye’nin e-ticaret ve sosyal medya mevzuatında neleri yanlış yaptığını da anlamasını sağlayacak büyük bir iş yapmış olacaksınız. İkinci yazıda toparlayacağım.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Yapay zekâ oyunu 15 Mayıs 2025
Medyada yapay zekâ 12 Mayıs 2025
Pilates ve yapay zekâ 28 Nisan 2025