İşini kaybeden bir beyaz yakalının hikayesi

Zor durumlarda, öğrenilmiş çaresizliğe yeltenmek, kendimizi yetersizlik hissine kaptırmak alışılagelmiştir. Bunun yerine cesaret, heyecan, coşku duygularını koyarak konfor alanının dışına çıkma zamanıdır.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
İşini kaybeden bir beyaz yakalının hikayesi

Tunç DİPTAŞ

Uzunca süredir bir kurumda yönetici olarak çalışıyordu. Her ay aldığı maaşıyla geçimini rahatça sağlıyor, başka kurumda çalışan eşiyle beraber ailesine istediği imkânları sağlıyordu. Statü ve gelir olarak iyi durumdaydı. Ancak bütün bunlara rağmen mutlu değildi.

Aynı okula gidip, aynı eğitimi aldığı arkadaşlarını düşündükçe huzursuz oluyordu. Kendisinden daha akıllı ya da daha çok çalışkan olmadıkları halde onların gerisinde kalmış olmasına bozuluyordu. Nasıl oldu da benden daha çok para kazanıp, daha iyi bir statü elde eder duruma geldiler gibi soruları kendine sormadan edemiyordu.

Eskiden sürekli iş görüşmelerine gidiyor, Linkedin hesaplarından kurumları araştırıyor, CV’sini güncel tutuyordu. Bir süredir bunlardan da vazgeçmişti. Konfor alanının sıcaklığıyla yerinde sayıyordu.  

10 yıl önce tutku ve hırsla başlamıştı bu işe. Aradan gecen zamanda gece gündüz, yaz kış, bayram, tatil demeden çalışmıştı. Fakat son birkaç yıldır işler iyi gitmiyordu. Müdürünün ondan memnuniyetsizliğini seziyor, yapılan mobbingleri biliyor ancak görmezden geliyordu. Ayakları her sabah geri geri gidiyordu.

Bir sabah bilgisayarını açtığında bilgisayarının takviminde Cuma saat 16:30’da müdürüyle yüz yüze toplantı planlandığını gördü. İçine bir sıkıntı düştü. Bunun ne anlama geldiğini tahmin ediyor ancak kondurmak istemiyordu. Akşam eşine durumu anlattı ve her duruma hazır olması gerektiğini söyledi.

Cuma akşamı müdürü kendisiyle kişisel bir problemi olmadığını söyleyerek bu işe artık uygun olmadığını söyledi ve işine son verdi. Korktuğu başına gelmişti. Kendini yetersiz ve başarısız hissetti. “Sen olmadan burada işler yürümüyor” sözlerine inanıp tatilini yarıda kestiği günleri hatırlayıp hayıflandı.

Eşyalarını toplayıp bir kutuya doldurdu. On yıldır her sabah ve aksam geçtiği kapıdan son kez yürüdü. Bir gün bugünün geleceği korkusunu hep içinde yaşamıştı. Şimdi gerçekle yüzleşmek zordu. Bir daha ayağa kalkamayacak gibi hissediyordu.

İşten çıkarılan beyaz yakalı bir arkadaşımın hikayesi bu. Bu hikâyeyi duyanlar bana genelde şu soruyu sorarlar: Peki, benim başıma aynısı gelecek olsa ne yapmalıyım?

Yavaşlayın. Bulunduğunuz mekânı değiştirin. Kısa veya uzun bir seyahate çıkarak kendinize zaman ayırın. Gelecek için doğru kararlar vermek istiyorsanız, duygularınızı anlamanız, kendinizi dinlemeniz gerekir. İçe dönmeden kendinizi tanıyamaz, ne istediğinizin farkındalığını yaşayamazsınız.

İdeal geleceğinizi yani vizyonunuzu netleştirin. Bu gelecek için hangi beceriler edinmeniz gerektiğine, hangi duygulara ihtiyacınız olduğuna karar verin. Duygular bir arabanın içine konan benzin gibidir. Böyle zor durumlarda, öğrenilmiş çaresizliğe yeltenmek, kendimizi yetersizlik hissine kaptırmak alışılagelmiştir. Bunun yerine cesaret, heyecan, coşku duygularını koyarak konfor alanının dışına çıkma zamanıdır.

Hayata iyimser gözlerle bakın. Geleceğin sizin için daha iyi olacağına, bundan sonra daha iyi fırsatlarla karışılacağınıza kendinizi inandırın. Son yıllarda yapılan araştırmalar gösteriyor ki kötümser insanlar iyimser insanlara göre hayata daha gerçekçi bakar, gerçekçi kararlar alırlar. Öte yandan iyimser insanlar gerçekçi olmamalarına rağmen hayatta daha başarılı olurlar. Çünkü sürekli daha iyisini denerler ve asla vazgeçmezler.

Kendinize inanın. İşten çıkarılmak sizin yetersiz ya da başarısız olduğunuz anlamına gelmez. Kendinize inanmayı bırakırsanız, insanların da size inanmadıklarına şahit olursunuz. Bütün başarılı insanların hikayelerinde kendine inanmak, asla vazgeçmemek, düşüp, düşüp çok çabuk ayağa kalkabilmek vardır.

Montaigne’in sözleriyle bitirelim.

“Sonunda acı getirecek zevklerden kaçınabilen, sonunda zevk getirecek acılara dayanabilen insan mutlu ve başarılıdır.”

Araştırmalar gösteriyor ki kötümser insanlar iyimser insanlara göre hayata daha gerçekçi bakar, gerçekçi kararlar alırlar. Öte yandan iyimser insanlar hayatta daha başarılı olurlar. Çünkü daha iyisini denerler ve asla vazgeçmezler.