Ahmet Güneştekin: Üzerine düşünülmesi ve tartışılması gerekli işler yapıyorum

Yedi renk, form, ses ve bölüm: Karşınızda ‘Yedigören’in Alfabesi... Ahmet Güneştekin ile Piyalepaşa’da bir araya geldik, yeni sergisini, aldığı eleştirileri ve çağdaş sanat dünyasındaki gelişmeleri sorduk: “Sanatçıyı sanat eserinden ayırmanın mümkün olduğunu düşünmüyorum. Tıpkı yağmuru buluttan ayırmanın imkânsızlığı gibi…”

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Ahmet Güneştekin: Üzerine düşünülmesi ve tartışılması gerekli işler yapıyorum

Merve YEDEKÇİ

‘Yedigören’in Alfabesi’ sergisinde bizleri neler bekliyor?

Mit bugünün fikirlerine göre yeniden yorumlanmayı talep eder. Bu esneklik sayesinde herhangi bir zamana, bağlama veya kültüre uyarlanabilir. Miti tanımlayan bu yapı söküm, bilinçaltı belleğimizle ilişkili. Mitoslar kendi anlarına değil, o yüzden her ana ait olabilirler. Onların zaman, mekân ve kültürleri aşan özelliklerine odaklanıyorum. Güç, korku, doğum ve ölüm gibi temel varoluşsal gerçeklerle ilgili oldukları için, en temel estetik ifadelerin zamansız olduğunu biliyorum. Bunlar aynı zamanda mitlerin malzemesi. ‘Yedigören’in Alfabesi’nde bu düşünce çizgisiyle çalıştığım işler sergileniyor. Soyut biçimlerin sembolik, sezgisel renk uygulamalarına dayanan boyutlu çalışmalar, bazen gerçekliğin bölümlere ayrılmış ifadelerini aktarma girişimi olarak ızgara içinde yapılandırılmışlar. Bu işlerle birlikte geriye dönüp bakmak ve köklerini keşfetmekten heyecan duyduğum kırkyama işlerim sergileniyor. Başlangıçlar her zaman ayrıntılardan ve sonlardan daha ilginç olmuştur, başlangıç keşif demektir. Bu çalışmalardaki mitik anları, ancak duyguların erişebildiği bir algı dünyasına açılan bir kapı olarak görüyorum. Renk ve form arasında bir denge kurmaya çalışarak hareket edebiliyorum. Biçimciliğin bir süreliğine içeri girdiği ve benim onu geri ittiğim, devam eden bir dans gibi hissettiriyor. Sergi için çalıştığım heykellerde bunu hissediyorum.

‘Gâvur Mahallesi’ serginizde nesnelerin büyük boyutlu enstalasyonunu ve değişik materyaller kullanarak eserler oluşturduğunuzu görüyoruz. Bu tür bir konsepte nasıl karar verdiniz?

Göçlerin ve yerinden edilmelerin tarihini, izlediği güzergâhlarla bağlantılı olarak düşünmeye başladığımda bazı örtüşmeler gördüm. Suriye’den gelen mülteciler ile Afrika ve Asya’nın çeşitli bölgelerinden gelen göçmenler için Avrupa’ya giriş noktası olan güzergâh yüzyıl önce kitlesel olarak başka bir zorunlu göçün, yerinden yurdundan edilmenin konusuydu. Bu olayların her birinin kendine özgü tarihleri var ama bazı noktalarda kesişiyorlar. Ege coğrafyasının her iki yakasındaki insanların mübadelesinin ardındaki düşünce bugün yaşadığımız göçlerle ilişkileniyor. Kategorik bir yorumlamayla insan bedenlerinin mekân açısından yeniden düzenlenmesi ve buna dayalı ayrıştırıcı uygulamalar paylaştıkları ortak düşünce. ‘Gâvur Mahallesi’ sergisi için çalıştığım işlerde mübadelenin altında yatan düşünceye, ona dayalı politikaların nasıl üretildiğine ve devamlılığına bakmak istedim. Enstalasyonlarda kullandığım materyalleri bu düşünceleri uygulama şeklim belirlerdi. Göç nesneleriyle çalıştım, hareketi imgeler Arnault’dan tavsiyeler Geçen hafta 20 dakikalığına Elon Musk’tan ‘dünyanın en zengin adamı’ titrini devralan Bernard Arnault’dan neler öğrendim? için videonun olanaklarını kullandım. Yitirilenin ne olduğunu göstermek, bunu yaparken de geçmişlerinden koparılan, her birinin kimliğinin bir bölümünü ve dolayısıyla kendisini anlama kabiliyetini yitirmiş insanları başka dünyalara mahkûm eden düşünceyle baş başa bırakıyor.

Biraz geriye gidelim. İlk serginizden bahsedebilir misiniz?

‘Karanlıktan Sonraki Renkler’ ilk büyük sergimdi. 2003 yılında Atatürk Kültür Merkezi’nde açıldı. Bu sergi uzun yıllar süren sanatsal arayışlarımın bir sonucuydu. Karanlık ve ışık arasındaki ilişkiye dair çözümlerimi, ışığı el alış biçimimi somut olarak gösteren işlerden oluşan ilk sergilemeydi. Bana karanlık, ışık ve renkle nasıl yüzleştiğimi anlamam için bir başlangıç noktası verdi. Işık ve renkten oluşan bir optik alan hissini yeniden üretmek bu süreçte vardığım bir aşamaydı. Renk paletini parlak, saf renklerden oluşan canlı bir dizi içerecek şekilde oluşturdum. Bu renkler şüphesiz bilinçaltımdan izler taşıyor. Yüzeyi çevreleyen renkli ve nakış benzeri fırça darbeleriyle karakterize edilen bir estetik anlayışa ulaştım. Bana göre karanlık ve ışık çelişkilerle dolu ama karşıt güçler değiller, birbirini tamamlayan güçler. Renk, ışığın ve karanlığın iç içe geçmesinden doğuyor ama ben karanlığa da bir renk gibi davranmayı seçtim.

Belgeselcilik nasıl gidiyor?

‘Güneşin İzinde’ uzun yıllar devam ettiğim saha araştırmalarından ürettiğim fotoğrafik ve sinematik görüntülerle çalıştığım bir belgesel dizi çalışmasıydı. Sonrasında hareketli imgeye odaklandığım sergiler için kısa videolar çalışım. ‘Bellek İvmesi’ sergisinde gösterilen Bellek, Dil, İnkâr, Düdük videolarını çalıştım. Son çalıştığım uzun metraj belgesel Yaşar Kemal üzerineydi. ‘Renklerle Yaşar Kemal Portresi’nde onun edebiyat anlayışını ortak tutkularımız olan renkler ve sesler üzerinden anlattım. Sonrasında başka uzun metraj çalışmam olmadı ama kısa film ve videolar yapmaya devam ettim. ‘Çürüme’ videosu ‘Hafıza Odası’ sergisinde gösterildi. ‘Gâvur Mahallesi’ sergisinde de mübadele bağlamında son çalıştığım videolar gösteriliyor.

Sizi sevenler kadar çok eleştirenler de var. Bu konuda hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sanatsal yaratıcılık nasıl kendine özgü bir özgürlük bilinci gerektiriyorsa, sanat eserini yorumlama çabası da en az onu kadar bağımsız bir düşünsel bilinci gerektiriyor. Eleştirmenin, eseri bütün boyutlarıyla irdeleyebilmesi için eserin yapım süreçlerini, biçim-öz ilişkilerini anlayıp, yorumlayabilecek donanımda olması gerekir. Elbette hiçbir eser tarafsız olamaz. Sonra her eser bir bakış felsefesi taşır. Onu değerlendiren de başka bir bakış taşıyabilir. Ama eleştirmen bu noktada entelektüel olmak durumunda olan kişidir. Bu açıdan işlerim ve çalışma biçimimle ilgili olumlu ya da olumsuz sanatsal eleştiri yazılarını önemsiyorum. Ürettiğim eserlerin sanat eleştirisinin konusu olmasını da çok doğal buluyorum. Üzerine düşünülmesi ve tartışılması gerekli işler yapıyorum. ‘Hafıza Odası’ sergisinde yer alan işleri çalışırken de düşündüğüm işlerimin henüz çözüme ulaşmamış bir geçmişle yüzleşmek için nasıl bir yol açabileceğiydi.