Bütçe açığı enflasyonu azdırır mı?

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM

Büyük deprem felaketinden önce de 2023 yılı bütçesi için ümitli değildik doğrusu. Hatta daha ilk aydan bunun sinyallerini görmeye başlamıştık. Şöyle ki, 2022 Ocak’ta 30 milyar TL fazla veren bütçe bu sene 32.2 milyar TL açık verdi. İlk ayda 2 önemli kalem, personel giderleri ve cari transferler sırasıyla yüzde 117 ve yüzde 128 artış gösterdi. Buna karşılık bütçe gelirlerindeki artış sadece yüzde 62 oldu. Son yayınlanan “Hazine Nakit Gerçekleşmeleri” tablosu ise şubat ayında anormal yüksek bir bütçe nakit açığına işaret etmekte: 174.5 milyar TL!!! Ancak açığın bu kadar yüksek olma sebebi bu ay Kurumlar Vergisi toplanmamış olması. Bu sene 4. geçici beyanname kaldırıldığı için 2022 yılı nihai KV ödemeleri nisanda yapılacak. Kasımdaki 3. geçici beyanname ile toplanan vergi ise 123 milyar TL olmuştu. Kısaca, şubat bütçe açığı gerçekte göründüğünden 100 milyar TL daha az olabilir.                

2023 bütçe kanununda bütçe açığı 659 milyar TL olarak öngörülmüştü. Fakat o kanundan sonra hesapta olmayan 2 büyük harcama kalemi ortaya çıktı. Birincisi deprem felaketi. İkincisi ise, EYT emeklileri. EYT emeklilerinin bütçeye getireceği senelik ek yükün 150 milyar TL civarında olacağı tahmin ediliyor. Deprem felaketinin maddi bilançosunu hesaplamak ise çok daha zor. Birincil maliyet hemen bu sene yaşayacağımız GSYH’yi menfi yönde etkileyecek olan bölgedeki ekonomik faaliyetlerin yavaşlama ve durması ile meydana gelecek maliyet. İkincisi ise yıkılan altyapı, işyeri ve konutların yeniden yapılmasının maliyeti. İlk maliyet için GSYH’nin yüzde 1,5’i kadar, ikinci maliyet için ise 35 milyar dolar civarlarında rakamlar telaff uz ediliyor. GSYH’deki azalma ve depremzedelere getirilen afl ar bütçe vergi gelirlerini kuşkusuz azaltacaktır. Bölge ekonomisinin toplam vergi tahsilatında yüksek bir payı olmaması bu gelir kaybının çok yüksek olmamasını sağlayacaktır.                

Öte yandan altyapı ve imar için harcanacak paraların tamamı tabii ki ilk sene bütçeden çıkmayacak. Herhalde bu seneki kamunun deprem harcamalarını 10 milyar dolar olarak almak mantıklı bir tahmin olur. (Bu noktada denilebilir ki “deprem yardım kampanyasıyla 115 milyar TL toplandı, bu parayla en azından bu seneki deprem masrafl arının önemli bir bölümü karşılanabilir”. Evet, ancak, toplanan paralardan MB’nın 30 milyarlık bağışı zaten önümüzdeki aylarda Hazine’ye kâr payı olarak devredilecekti. Kamu bankalarının bağışları ise gene bir süre sonra Hazine tarafından sermaye desteği olarak kendilerine (dolaylı olarak) geri ödenecek. Kısacası, bağış kampanyası Hazine’nin deprem giderlerini nette pek de azaltmayacak.)                 

Sonuçta bütçe bu sene EYT ve deprem harcamaları sayesinde 1 trilyon TL’nin üzerinde milli hasılanın yüzde 6’sına yakın rekor açık verecek. O kesin de, bu durumun kritik seviyelerde olan “diğer ekonomik göstergeler üzerinde etkisi ne olur?” diye de sormak lazım. Genellikle ilk görüş “Hükümet harcamaları finanse etmek için para basacak, bu da enfl asyonu iyice azdıracak” şeklinde oluyor. Bu tam doğru değil. Öncelikle devletin kasası olan Hazine para basmaz, basamaz. (Şöyle ki “tedavüldeki para”nın toplam geniş para arzı büyüklüğü olan M3 içindeki payı yıllar içinde değil artmak, azalmıştır bile. Daha 2 sene önce yüzde 7’e yakın olan bu pay şimdilerde yüzde 3,7’e kadar geriledi.) Eğer dış kaynaklardan finanse edilmesi gereken bir bütçe açığı varsa Hazine yerli ve/veya yabancı yatırımcılardan borç alır. (Bu cümleyi “o gün hüküm süren piyasa şartlarından borç alır” şeklinde yazmak isterdim ama bu yurtiçinden temin edilen borçlar için doğru bir ifade olmayacaktır. Bilindiği gibi getirilen çeşitli hükümler nedeniyle bankalar çok düşük faizli de olsa iç borçlanma senetlerini satın almak zorundalar. Bugünlerde DİBS faizleri yüzde 10,50 civarında, enfl asyon ise 55!)              

Kamu finansmanı borçlanarak yapıldığında kendi başına enfl asyona sebep olmaz. Ancak, maliye politikasındaki genişlemenin zamanlaması enfl asyon açısından önemlidir. Şöyle ki mali genişleme ekonomideki üretim kapasitesi düşükken, işsizlik yüksekken ve hanehalkı talebi zayıfk en yapılırsa enfl asyonda ekstra bir artışa sebep olmaz. Ancak sıraladığım hususlar aksi yöndeyse ekonomiyi aşırı ısıtarak enfl asyon artışına sebep olabilir. Tabii, Türkiye özelinde diğer bir risk konusu da cari açık. Her ne kadar kamu harcamaları ve inşaat yatırımlarının döviz ihtiyacı diğer harcamalara oranla “göreceli olarak” daha düşük ise de, gerek toplam ek harcamaların büyüklüğü, gerekse de bu harcamaların çarpan etkisiyle diğer harcamaları da tetikleme potansiyeli nedeniyle cari açık önemli bir risk unsuru olmaya devam edecek. Bu, tabi dolaylı olarak da olsa (kur artışı kanalıyla) enfl asyon riski anlamına da geliyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar