Dünya kocaman bir gelişen ülkeye mi dönüşüyor?

Emrah LAFÇI
Emrah LAFÇI Ekonominin Doğası

Pandemi öncesi dönemde gelişmiş ülkelerin ana problemlerinden biri enflasyon yaratamamaktı. %2 olan enflasyon hedefine ulaşamıyorlar, hatta bazı ülkeler deflasyon riskiyle karşı karşıya kalıyorlardı. Bunun da ekonomide bir durgunluğa neden olduğu için iktisadi büyüme üzerinde negatif etkisi olduğu düşünülüyordu. Ultra düşük faiz politikalarının uygulanmasının temel nedenlerinden biri de bu duruma karşı ekonomiyi canlandırma çabasıydı.

Pandemiyle birlikte bambaşka bir dünya ekonomik dizaynı ortaya çıktı. Yeni dünyanın temel belirleyicilerinden birkaç tanesi şöyle sıralanabilir;

  • Tedarik zincirlerinin kopması, kısalması.
  • Üretimin Covid önlemleri nedeniyle aksaması.
  • Ekonomiyi canlandırmak için para politikalarının iyice gevşetilerek faizlerin sıfıra kadar düşürülmesi.
  • Maliye politikalarını devreye sokup canlandırma paketileriyle şirketlere ve bireylere doğrudan para verilmesi, vergilerden vazgeçilmesi.

Üretim ve tedarik zinciri problemleri sürerken, kişilerin ellerine canlandırma paketleri sonrası bu kadar para geçince bir arz-talep dengesizliği ortaya çıktı. Bunun yanında kapanmaların da etkisiyle tüketicilerin tercihleri değişmek zorunda kaldı. Hizmet sektörü aleyhine, üretim sektörü lehine bir talep kompozisyonu değişikliği oldu. İmalat sektörü de yukarıda saydığım nedenlerle buna intibak edemeyince; talebin yüksek, arzın kısıtlı olduğu durumlarda olması gereken oldu ve dünya enflasyonu tekrardan tecrübe etmeye başladı. Bunun üzerine Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle birlikte enerji fiyatlarındaki artış da eklenince sorun iyice içinden çıkılmaz bir hal aldı. Son dönemde de birçok merkez bankasının en büyük uğraşı enflasyonu düşürmek haline geldi.

Üretimde küreselleşmenin terse dönmüş/dönüyor olması kalıcı değişiklikler yaratacak bir hadise. Gerek jeopolitik nedenlerle, gerekse lojistik nedenlerle ülkeler üretim konusunda hem yumurtaları aynı sepete koymak istemiyorlar hem de ileride politik sorun yaşama ihtimallleri olan ülkelerle işbirliği yapmak istiyorlar. Buna, “friendshoring”, “nearshoring” gibi isimler bile konmuş durumda.

Project Syndicate sitesinde Nobel ödüllü iktisatçı Michael Spence önemli bir başka konuya dikkat çekiyor.(*) O da yaşlanan nufüsün üretim üzerindeki etkisi. Nufüs yaşlandıkça işgücü doğal olarak düşüyor. Daha az işgücü arzı, işgücünün pazarlık gücünü artırıyor ve üretim maliyetleri doğal olarak yükseliyor. Teknolojik gelişme her ne kadar işgücünün verimliliğini artırsa da bu dengeliyic etkinin gerçekleşmesi daha uzun zaman alıyor.

Verimlilik artırılamazsa dünyanın işi zor

Gelişmekte olan ülkelerin büyüme oranları gelişmiş ülkelere göre genelde daha yüksektir. Bunun en temel sebebi gelişen ülkelerde atıl kapasitenin yüksek olması ve yeterli talep oluştuğunda bu talebe kapasite artırarak mukabele edilebilmesi. Ama belli bir yerden sonra doyum noktasına yaklaşıldığında bu artış o kadar kolay olmuyor ve büyüme oranları düşüyor. Bu da orta gelir tuzağına neden oluyor. Bu darboğazı teknolojik dönüşümle aşabilen ülkeler bir üst lige çıkıyor, aşamayanlar kalıyor.

İşte dünyanın da yukarıda bahsettiğim kısıtlar da dikkate alınmak suretiyle böyle bir doyum noktasına yaklaştığı söylenebilir. Çin başta olmak üzere ucuz işgücüyle üretimin tavsaması, arzın talebe yeterli karşılığı verememesine ve kalıcı bir enflasyon oluşmasına sebep olabilir. Yani dünya topyekün bir gelişen ülke sıkıntısına saplanmış olabilir.

Hal böyle olunca merkez bankalarının faizleri yükselterek enflasyonu dizginlemeleri kolay olmuyor. Çünkü faiz yükselterek talebi azaltmak maliyetler üzerinde bir etki yaratmıyor. Maliyet kaynaklı enflasyon yeni dünyanın yeni bir problemi olduğu için otoriteler de bununla ne şekilde savaşacakları konusunu yeni yeni öğrenmeye çalışıyorlar. Önümüzdeki dönem bu konuyla ilgili ilginç gelişmelere sahne olacak gibi. İzleyeceğiz. 

(*) 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Halkımızın durumu yok 02 Temmuz 2022