Ekonomide normalizasyon nasıl olmalı?

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM

Seçimler yaklaşırken yerli ve yabancı ekonomistler arasında seçim sonrasında ekonomide normalizasyon nasıl gerçekleşecek, faiz ve kurlarda yeni dengeler hangi seviyelerde oluşacak ve dezenflasyonist süreç nasıl işleyecek konularındaki görüş bildirimleri giderek artıyor. Bu meyanda halihazırda yürütülen ekonomi programının devamlılığının imkansız olduğu tüm çevreler tarafından kabul edilmiş bir durum. (Bugün uygulanan tedbirleri bir “ekonomi programı” olarak adlandırmak da doğru değil çünkü ortada esasen program falan yok, sadece günü kurtarmaya yönelik ve çoğu zaman birbirleriyle çelişen tepkisel kararlar silsilesi var.)

Ekonomistler arasında hemen hemen fikir birliğine varılmış olan bir başka nokta ise yeni ekonomik program nasıl şekillenirse şekillensin programın şok bir politika (cold turkey) içermeyeceği yönünde. Gerçekten de ekonomik dengelerde özellikle son 2 yılda meydana gelen tahribatı bir çırpıda düzeltmek mümkün değil. Aksine fazla sert ve radikal bir geçiş programı ortaya konursa, program geri bile tepebilir. Burada iyi -daha doğrusu kötü- bir örnek IMF’nin bize 2000 yılında empoze ettiği “tablita” programı. Buna göre o sene hedeflenen enflasyona parallel olarak günlük olarak ilan edilen resmi kurlarla TL’de kontrollü bir devaluasyon sağlanacak, ve aynı zamanda TL faizler de serbest bırakılacaktı. Böylece 1 sene içerisinde mucizevi bir şekilde hem ekonomi hızlıca büyüyecek, hem de enflasyon radikal bir şekilde düşecekti. Hiç de öyle olmadı tabii! (Detaylara girmeyeyim ama 90’lı yıllarda yüksek bütçe açıklarını dolaylı olarak finanse etmiş olan kamu bankalarının bilançoları berbattı, İMF’ye güvenip gelen sıcak para enflasyonda ve cari açıkta artışa sebep oldu, sonrasında oluşan likidite krizine MB müdahele edemedi ve sonuçta faizlerde anormal artışlar ve piyasalarda sıkışmalar başgösterdi. BDDK bir yıl önce kurulmuş olmasına rağmen gerekli denetim ve düzenlemeleri zamanında hayata geçiremedi.)

Açıkçası bugün de ekonomide benzer durumlarla karşı karşıyayız. Kamu bankalarının sermaye ihtiyaçları giderek artıyor, bir kısım şirket anormal derecede eksi faizlerle yüzdürülmekte, 4. ayda olmamıza rağmen bu seneki bütçe açığının (çok yüksek olacağı kesin de) hangi seviyede oluşacağı neredeyse bir muamma, emtia fiyatlarındaki düşüşe rağmen cari açık olumsuz sinyaller vermekte, MB faizleri ve piyasa faizleri arasında büyük bir dengesizlik söz konusu, getirilen düzenlemeler nedeniyle banka tahvil portföylerinin getirileri değil reel, nominal olarak bile anormal düşük seviyelerde vs vs. Hal böyle iken, normalizasyona geçiş sürecinde ani ve radikal tedbirler almak doğru olmayacaktır. (Örneğin, “bugün enflasyon yüzde 50, o zaman yarın MB politika faizi yüzde 55 olsun” doğru bir politika olmaz.) Bugün önemli olan ana hedefi ve süreçleri şimdiden belirlenmiş kapsamlı ve inandırıcılığı yüksek bir ekonomi programı ortaya koyabilmek.

Gene 20 yıl öncesine geri dönersek, Tablita’dan sonra Derviş programının başarılı olmasının altında yatan önemli sebeplerden biri de 2001 Şubat’ında tablita rejiminin çökmesiyle TL’de çok yüksek oranlı bir devaluasyon gerçekleşmiş olmasıydı. Bu sayede ekonomide dengeler çok daha çabuk yerine oturdu, TL rekabetçilik kazandı, 2000’deki cari açık bir anda fazlaya dönüştü, yabancı fonların yeniden girişi daha hızlı oldu. Ki, tüm bunlar 1.5 yıl gibi oldukça kısa bir sürede gerçekleşti. (Tabii sonrasında enflasyonu düşük tutmak için TL’yi aşırı değerli hale getirmek ve Türkiye rekor cari açık verirken hiç bir tedbir almamak gibi yapılan bariz politika hataları başka bir konu.)

Bugün geldiğimiz noktada da şahsen kurlarda kontrollü ve göreceli düşük oranlı bir devaluasyonun zarardan çok fayda getireceğini düşünüyorum. Her ne kadar daha 16 ay önce TL yüksek oranlı bir değer kaybı yaşamış olmasına rağmen geçen sürede enflasyon devaluasyonu yakalayıp geçmiş vaziyette. REDK endeksi tarihsel olarak çok yükselmemiş ise de ekonomiden gelen sinyaller TL’nin değerlendiğine işaret ediyor. (Örneğin emtia fiyatlarındaki düşüşe rağmen cari açık artmaya devam ediyor, TL’nin değerliliğinin bir başka göstergesi olan tüketim malları ithalatı da artıyor.) Tecrübe şunu göstermekte: Bir para birimini ekonomide dengeleri ve beklentileri karşılayacak oranda devalüe ederek yeni bir ekonomi programını uygulamaya sokmak daha doğru bir yaklaşım. Yoksa herkesin kafasında (dedolarizasyon çabalarını da zorlaştıracak) bir soru kalacak: Bu TL ne zaman değer kaybedecek?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar