Felsefenin sefaleti

Kerem ÖZDEMİR
Kerem ÖZDEMİR KEREM İLE İŞİN ASLI

Pierre-Joseph Proudhon’un yazdığı Sefaletin Felsefesi kitabını okumuşluğum olmasa da Karl Marx’ın buna yanıt olarak yazdığı Felsefenin Sefaleti kitabını gençliğimde okumuştum. Kitap polemik olarak yazıldığından, Proudhon’dan o kadar çok alıntı içeriyordu ki, herhalde Proudhon’un asıl okur kitlesinden çok fazlası bu sayede kendisinin görüşlerinden haberdar olmuştur.

Vikipedi’deki kısa not da bana bunu düşündürüyor:

“Sefaletin felsefesi, (Fransızca orijinali, “Système des contradictions économiques ou Philosophie de la misère”) 1846 yılında Pierre-Joseph Proudhon tarafından yazılan, mevcut ekonomik sistemlere eleştiri niteliğinde bir eserdir.

Bu kitaba eleştiri olarak Karl Marx’ın yazdığı Felsefenin Sefaleti adlı eseri belli bir okur sayısına ulaşmışken Sefaletin Felsefesi’nin böyle bir kitlesi mevcut değildir. Proudhon bu eserinde ekonomik görüşlerinin temellerini atmış ve siyasal iktisat, sosyalizm ve komünizm üzerine eleştiriler yapmıştır.” (Linkleri, kalın ve italik karakterleri ben kaldırdım.)

Bu, bugüne kadar Vikipedi’de gördüğüm en kısa açıklamaydı ancak Google’da Sefaletin Felsefesi ile ilgili arama yaptığınızda karşınıza sayfalarca reklam çıkıyor. Sayfalarda ilerledikçe kitabın fiyatının 2,5 liraya kadar düşmesine tanıklık ediyorsunuz. Google bir endeksleme ortamı olduğu için bu ilan duruyor ama gerçek değil. Üstelik stokta yok diye yazacak kadar bile ilgili kalmamış. Benim gördüğüm 21 liranın altında olan kopyalar artık stokta yok ve kitabı bulabileceğiniz fiyat aralığı 34 liradan başlıyor. Daha fazlası ile ilgili değilim çünkü kitabın alıcısı değilim. Bu bana konuyu bir iktisatçı ya da matematikçi kadar inceleyip bırakma lüksünü sağlıyor.

Mühendis ile matematikçi farkı

İTÜ’de hocalarımız bize en ağır mühendislik derslerini verirken arada fıkra anlatarak bize kim olduğumuzu da hatırlatırlardı. Bunlardan çoğu matematikçilerle ilgiliydi. İki tanesi kalıcı biçimde belleğimdedir.

İlki şöyle: Bir mühendis balondayken fırtına patlıyor ve rotasından çıkan mühendis kayboluyor. Fırtına dinince aşağıda dağın birinin tepesindeki konağının terasında kahvaltı eden birini görüyor. “Merhaba” diye aşağı bağırıyor, “Neredeyim?” Aşağıdaki adam “Tam olarak terasımın üzerindesiniz” deyince de “Matematikçi misiniz?” diye soruyor. Adam “Evet. Nasıl anladınız?” diye yanıt veriyor. Mühendisin karşılığı, “Söylediğiniz tam olarak doğru ama hiçbir işime yaramıyor” oluyor.

Bunu iktisatçılara uyarlayanlarla da karşılaştım ama benim iktisatçılar için daha iyi bir fıkram var. Temel ile İdris uzun yola çıkacaklarmış. Daha önce otomobilin sinyali bozuk diye ceza yedikleri için Temel İdris’e “Bir bak bakalım, sinyal çalışıyor mu” demiş. İdris otomobilden inmiş, aracın arkasına geçmiş ve Temel’e kontrol sonucunu aktarmış: “Yanıyor... Yanmıyor... Yanıyor... Yanmıyor...” Türkiye’nin ekonomik göstergeleri ile ilgili değerlendirmelere bakın, ne dediğimi anlayacaksınız.

İlk olarak Asaf Savaş Akat’tan duymuştum iktisatçı tanımını. Çırağan’da bir toplantının ardından merkezinde olduğu sohbette, “İktsatçı tahminde bulunan ama tahmin ile zamanı asla birlikte söylemeyen kişidir” mealinde bir tanımlama yapmıştı. Ama kendisinden aldığım müthiş ders başkaydı. Biraz ajitatif sorular sorunca, Türkiye’de o dönemde iktisatta teknoloji kullanımı ile ilgili endekslerin cep telefonu kullanımı gibi yeni normalleri değil, barajlardaki elektrik üretimi gibi eskiden kalma unsurları yansıttığını söylemişti.

Felsefenin sefaleti... Bütün bunları günümüzde analitiğin ve özellikle tahminsel (predictive) analitiğin yükseldiği bir dönemde yazmamın nedeni, felsefeyi çok önemsemem ya da uzmanı olmam değil, teknolojideki bu gelişmenin işe doğru yansımasını sağlayacak bir lider ekibini oluşturmak için ilgi çekmek. Bu neden mi önemli?

Tek yol, insan odaklılık

Marx, üç ciltlik Kapital’i ortaya çıkaran yolculuğuna insandan başlıyor ve yolu iktisada uzanıyor. Sonra bu kitapların sondan başa yayınlanması herkesin Kapital’e odaklanmasına neden oluyor ama iş insanda başlayıp insanda bitiyor. Marx’ın bütün bu analitik yazıları daha sonraki gelişmelerin önünü açarken benim babamdan duyduğum ve duyduğum dönemde ne olduğunu anlamadığım bir ifade eksik kalıyor: İnsaf ve izan.

Bugün analitik ile geldiğimiz noktada o kadar büyük bir sıçramanın eşiğindeyiz ki, yeni evrim teorisinin bunu yakalayabilenler ve yakalayamayanlar ayrımına dayanacağını söyleyebilirim. İnsaf ve izan ise –ne olduğunu bilmeyenler Google’dan baksın- temel ayrıştırıcı olacak. Özellikle sınır bilişim veya uç bilişim diye Türkçeleştirdiğimiz edge computing’de başarılı olmak için bizim tarihimizdeki vicdan kavramını yeniden keşfetmemiz gerekiyor. Bunu bilen uçtaki analitiği çözer. Bu konuda size bir yazı hazırlamak için Netfl ix’te bu ayın sonunda yayından kalkacak olan Uzay Yolu (Star Trek) dizisini yüksek yoğunlukta izliyorum.

Bir de tabii, Elon Musk’ı yakından izliyorum. Sahte hesapların sayısının iki ay boyunca kendisine açıklanmamasını gerekçe göstererek Twitter’ı almaktan vazgeçtiğini açıklaması, sadece Twitter’ın hisse değerini ilk anda yüzde 6 düşürmedi. Bu tavır, yapay zeka çağında da olsak bir sosyal medya platformunun değerinin gerçek insan sayısı ile belirlendiğini ortaya koydu. Sonuçta mahkeme karar verecek olsa da, Musk’ın almaktan vazgeçmesi insanın asli unsur olarak kalacağını göstermesi açısından önem taşıyor.

İnsaf ve izanın analitiği katacağına ilişkin bir yorumla kapatayım. Cahiliye dönemine bir muhabir göndersek ve bu o zamanın yöneticilerine sorup, “Cahiliye ekonomisinde servis sektörü çok gelişmiş. İstihdamda servis sektörünün payı yüzde 100” diye yazabilir ve bu doğru olur. İnsaf ve izan sahibi biri ise bunu farklı yorumlar. Görüşmek üzere.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Pilates ve yapay zekâ 28 Nisan 2025