İddialı iklim eylemi
Gökçe Nur ATAMAN
Enerji yatırımları danışmanı ve enerji yazarı
Günümüzde küresel iklim değişikliği endişesi, uluslararası toplumun öncelikli gündem maddelerinden biri haline geldi. Dünya çapında insanlar artan sıcaklıkların etkileriyle boğuşurken, şirketler de emisyonlarını azaltma yönünde giderek artan yasal, finansal ve toplumsal baskıyla karşı karşıya kalıyor. Karbon yönetimine yönelik gönüllü standartlar ve girişimler, kuruluşların iklim eylemiyle ilgili belirli faaliyetleri veya süreçleri geliştirmek, raporlamak, kaydetmek veya belgelendirmek için kullanabileceği gönüllü önlemler bulunuyor.
İklim değişikliği ile mücadele çabalarının yoğunlaştığı bu dönemde, Avrupa Birliği (AB) tarafından önerilen Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) çevresel sürdürülebilirlik hedeflerini desteklemeyi amaçlayan önemli bir adım olarak öne çıkıyor. SKDM, ithalatçı firmaların ürünlerinin karbon ayak izini içselleştirmelerini sağlayarak; uluslararası ticaretin iklim dostu bir perspektifle yönetilmesini hedefliyor. Bu mekanizma, geniş bir yelpazede faaliyet gösteren sektörleri kapsıyor.
Eşdeğer maliyetlerin ithalatçılar tarafından da yüklenilmesi öngörülüyor
AB içinde emisyon azaltım hedeflerine ulaşılabilmesi için bir dizi düzenleyici tedbir aldı. Bunlardan birisi de Birlik içinde sera gazı emisyonlarının sınırlandırılması amacıyla geliştirilmiş karbon fiyatlandırması aracı olan ETS uygulamasını sıkılaştıracak mevzuat güncellemesidir. Söz konusu mevzuat güncellemesi ile ETS kapsamında yer alan sektörlerde emisyonların 2005 yılına kıyasla 2030 yılında %62 oranında azaltılması hedefleniyor. Bu çerçevede, bir defaya mahsus olmak üzere sistemden 2024 yılında 90 milyon, 2026 yılında 27 milyon ton tahsisatın kaldırılması, eş anlı olarak da piyasada işlem gören tahsisatların 2024-2027 döneminde yıllık %4,3, 2028-2030 döneminde ise %4,4 oranında azaltılması öngörülüyor. Bunun yanında, sistem içinde dağıtılan ücretsiz tahsisatlar 2026-2034 döneminde belirli oranlarda azaltılarak kaldırılacak.
Piyasada işlem gören tahsisat miktarının azaltılması, karbon ücretinin yükselmesine sebep olacak, bu da firmaların maliyetlerini düşürmek üzere üretim süreçlerinin yenilenmesi, temiz üretim teknolojilerinin adaptasyonu gibi emisyon azaltımına yönelik yatırımları artırmaya yönlendirecek. AB ETS kapsamındaki karbon fiyatlandırmasının sera gazı emisyonu yüksek, enerji-yoğun sektörlerde maliyet artışlarına sebep olarak firmaların üretimlerini iklim değişikliğiyle mücadele çabası AB seviyesinde olmayan ülkelere kaydırması riskine (karbon kaçağı riski) yol açacağı anlayışı mevcuttur.
AB ETS’sinin sıkılaştırılması nedeniyle emisyon azaltımı yapamayan firmaların karbon maliyetleri de artacağı belirtiliyor. Bu çerçevede, SKDM, ETS içinde karbon kaçağı riskini önlemek üzere sağlanan ücretsiz tahsisatların yerini alacak şekilde geliştirilmiş bir mekanizma olup ücretsiz tahsisatlar aşamalı olarak sonlandırılırken SKDM yükümlülükleri de bununla orantılı olarak devreye girecektir.
Uygulama ile SKDM kapsamına giren ürünlerin üretiminden kaynaklı sera gazı emisyon değerleri ile bağlantılı olarak, AB ETS ile eşdeğer maliyetlerin ithalatçılar tarafından da yüklenilmesi öngörülüyor. AB'nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) esasen gelecek yeni politikaların başlangıcıdır. Birçok ülke, emisyon yoğun, yoğun ticaret yapılan sektörlerle mücadele etmek için benzer önlemleri düşünüyor ve daha fazla yetki alanı karbon fiyatlandırmasını uygulamaya koydukça, emisyonları ve daha düşük karbon maliyetleri olan diğer yetki alanlarına yönelik işleri kovalamadan bu sektörleri nasıl kapsayacakları ile boğuşmak zorunda kalacaklar.
Sınırda Karbon Düzenlemeleri (SKDM), bu zorluklara yönelik bir politika tepkisi olarak görülüyor ancak aynı zamanda gelişmekte olan ülkeler için de önemli riskler oluşturuyor. Bunlar arasında, raporlama ve sertifikalandırma gerekliliklerinde uyum eksikliği, gelişmekte olan ülke ihracatçılarının düşük karbonlu sermaye yatırımlarına erişim, sera gazı muhasebesi, düşük karbona geçiş ve bunlarla ilişkilendirilebilecek korumacı önlemlerin potansiyel artışına ilişkin koşullarının dikkate alınmaması sayılabilir. SKDM iklim fiyatlandırma politikalarının yerli firmalara dayattığı maliyetleri yansıtmak için sınırda vergiler veya düzenlemeler getirilmesini içerir. Bu aynı zamanda ihracat noktasında bu maliyetlerin iadesini de içerebilir.
Ticaret savaşlarını değil, işbirlikçi bir tartışma gerekir
SKDM için üzerinde anlaşmaya varılan tek bir model yoktur; daha çok, hangi sektörlerin ve emisyonların kapsanacağı ve ticareti yapılan mallarda yer alan emisyonların nasıl tahmin edileceği gibi tasarım tercihlerine bağlı olarak birçok seçenek üreten bir karar ağacına benzer. Sebepler açıktır. Çelik, çimento ve alüminyum gibi enerji yoğun ticarete maruz kalan sektörlerdeki belirli türdeki firmalara yüksek karbon fiyatları dayatmak, maliyetlerini artırıyor. Ticaret ortakları benzer önlemleri almazsa sonuç zorlu olabilir. Bir ülkedeki iklim politikaları, karbon fiyatıyla karşı karşıya kalan firmalar düşük maliyetli, yüksek karbonlu rakiplerine pazar payını kaptırırken, başka bir yerde emisyonların artmasına neden olabilir. İddialı iklim eylemi ve ekonomik rekabet edebilirlik ve adil yük paylaşımına ilişkin endişeler, ticaret savaşlarını değil, işbirlikçi bir tartışmayı gerektiriyor.
SKDM, başta gelişmekte olan veya en az gelişmiş ülkelerde bulunan yüksek karbonlu yabancı üreticilerin pazara erişimini sınırlaması nedeniyle birçok nedenden dolayı tartışmalı bir araçtır. Bu durum, rekabetçi bir küresel ekonomide iklim azaltım eyleminin maliyetlerinin nasıl dağıtılması gerektiği konusundaki çetrefilli soruyu gündeme getiriyor. Bu ilkelerin ötesinde, ticareti yapılan mallarda gömülü karbonun ölçümü, sınır harçlarının hesaplanması, ulusal muafiyetler ve sektörel alanlarda en iyi uygulamalar üzerinde mutabakata varılması faydalı olacaktır.
Türkiye’nin en önemli ticaret ortaklarından biri olan AB, 2022 yılına bakıldığında ihracatımızdan %40,6 oranında pay almış olup toplam ihracatımızda ilk sırada yer almıştır. Bu nedenle AB'deki bu dönüşümün kaçınılmaz olarak Türkiye dış ticaretini de etkileyeceği biliniyor. Bu durum, Türkiye'nin üretim ve tedarik süreçlerini AB düzenlemelerine uygun şekilde yeniden değerlendirme ihtiyacını ortaya çıkardı.
Ticaret Bakanlığı tarafından yayımlanan Yeşil Mutabakat Eylem Planı kapsamında, ulusal bir karbon emisyon ticaret sistemi kurulması için çalışmaların devam ettiği biliniyor. Ayrıca, Eylem Planı çerçevesinde, AB standartlarına uygun belgeleme ve raporlama çalışmalarına teknik destek sağlanacağı belirtildi. Bu bağlamda, kısa ve orta vadede dış ticarette ek idari yükler gibi ulusal düzenlemelerin gündeme geleceğini söylemek mümkündür. Bu süreçte, hedeflenen üretim ve ticaret süreçlerinin ve değişimin yakından takip edilmesi, üretici ve ihracatçı firmaların bu konuda bilgi sahibi olması büyük önem taşıyor. Bu sayede Türkiye, AB ile olan ticaret ilişkilerini sürdürürken aynı zamanda çevresel sürdürülebilirliğe katkı sağlayabilecek ve uluslararası pazarlarda rekabet gücünü artırabilecek. Geçiş döneminde emisyon verilerinin doğrulanması ihtiyacı bulunmuyor; ancak veri güvenliğini artıracak ilave bilgi paylaşımı ve emisyon izleme yöntemlerine geçiş dönemi uygulama mevzuatında dikkat çekiliyor. 2026 itibariyle başlayacak ana uygulama döneminde gerçekleşen emisyon verilerinin akredite bir doğrulayıcı kuruluş tarafından doğrulanması gerekecek. Akreditasyon ve emisyon doğrulama süreçleri ayrı bir uygulama yönetmeliği ile düzenlenecek. Bu kapsamda verinin güvenilirliğinin hangi yöntemlerle temin edileceği, hangi detayda veri temin edileceği ve verinin nasıl doğrulanacağı gibi ana doğrulama ilkeleri ortaya konulacak. Mevcut durumda, doğrulayıcı kuruluşların dünyanın herhangi bir yerinde kurulu olabileceği, ancak doğrulayıcı kuruluş akreditasyonunun sadece AB üye ülkelerinin yetkili akreditasyon kuruluşları tarafından yapılabileceği yaklaşımı korunuyor.
Türkiye’de TOBB MEYBEM ISO 14064-1:2018 "Kurumsal Karbon Ayak İzi Hesaplanması ve Doğrulanması" alanında akredite kuruluş olarak hizmetlere başlayarak önemli bir adım attı. Ülkemizde yeşil dönüşüm hizmetlerine önemli bir faaliyet alanı eklenmiş olmakla beraber TOBB MEYBEM tarafından sanayicilerin ihracat yapmaya devam etmesi için önemli bir aşama olarak kabul edilen karbon ayak izi doğrulamasına çözüm getirildi. TOBB MEYBEM, ISO 14064-1:2018 "Kurumsal Karbon Ayak İzi Hesaplanması ve Doğrulanması" alanında akredite kuruluş olarak hizmet vermeye başladı. 81 ilde kapsamında sanayiciler ve OSB’lerin karbon ayak izi doğrulama hizmeti TOBB MEYBEM aracılığıyla alması planlanıyor.
Uzun süredir kaçınılan ve ticari anlaşmazlıkları tetikleyeceği ve çok taraflı iklim müzakerelerinin atmosferini zehirleyeceği kesin olan bir politika aracı olarak göz ardı edilen Sınırda Karbon Düzenlemesi artık ticaret ve iklim politika yapıcıları, sivil toplum, etkilenen endüstriler ve diğer ülkeler arasında ciddi tartışmaların konusu ve uzun süre olmaya da devam edecek. AB'deki bu gelişmelerin Türkiye tarafından doğru bir şekilde analiz edilmesi ve ilgili kamu kuruluşları, özel sektör ve sanayi kuruluşları tarafından gerekli önlemlerin zamanında alınması, Türkiye'nin bu süreci avantaja dönüştürmesine olanak sağlayacaktır.