“Politik kapitalizm”: İlk bakış

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ

Bu konuyu birkaç kez daha işlemek gerekeceğini düşündüğüm için “ilk bakış” adını verdim. Kapitalizmin dönemleri olduğu, hatta çeşitli türlerdeki kapitalizmlerin bazen eş zamanlı olarak var olabildikleri sıklıkla iddia edilir. Kapitalizm sürekli değiştiği iddia edilen bir sistemdir ama birbirine hiç benzemeyen sistemlere ve dönemlere kapitalizm demeye devam ediyoruz. 1920’ler başka 2020’ler başka; Finlandiya başka Nijerya başka gibi. Değişimi anlama, dönemlere ayırma ya da kapitalizmin tanımını güncelleme ihtiyacı doğaldır çünkü son 200 yılda yaratılan refaha bakarsak tarihte bu derece dinamik bir sistem var olmamıştı. Ancak aynı dönemde iki dünya savaşı ve emperyalizm de var. Gelişmiş ülkelerde refahın fert başına reel olarak 20 katına çıkması herkesin eşit yararlandığı anlamına da elbette ki gelmiyor. Kapitalizmi büyüme ve refah yaratamadığı, teknolojik ilerleme sağlamadığı için değil bunları fazlasıyla yaptığı ama eşitsizliği daha da içselleştirdiği için eleştirmek daha gerçekçi görünüyor.  Ama fazlası var.  

Son yıllarda kapitalizmin niteliğinde dönemsel olarak veya coğrafi ya da kurumsal olarak gerçekleşen değişimleri, özellikle 2008 küresel krizinden sonra, bir “şemsiye kavramla” ifade etmeyi önerenler var. Politik kapitalizm bu amaçla ileri sürülen bir kuramsal çerçeve ve sadece semantik bir reddiyeyle geçiştirilmemesinde fayda var. Politik kapitalizm teriminin seçilmiş olması ilk bakışta cazip değil çünkü banal görünüyor –politik olmayan ne var ki? Kastedilen şey kapitalizmin yeni aşamasında ekonomi ve siyaset arasındaki normal ilişkilerin ötesine geçecek biçimde bu ikisinin neredeyse aynı mekanizma –veya “kerte” (instance)- haline gelmesi.

Politik kapitalizm kuramının özünü oluşturan üç tez var ancak henüz ikna edici kanıtlar sunulabilmiş değil. İlk tez bizzat iktisadi artığı çekme mekanizmasının politikleşmiş olması; yani ekonominin kendisinin politikleşmesi. Bu oldukça köşeli bir tez çünkü serbest piyasanın önemsizleştiği, örneğin artı-değer kavramının açıklayıcı olmaktan çıktığı, asıl önemli olanın politik yeniden dağıtım olduğu imalarını içeriyor. İkincisi kapitalizmin bir eğilim olarak politik kapitalizm denen ve ekonomik-politik elitlerin iç içe olmasına dayanan, serbest piyasa kapitalizmi diyebileceğimiz türden farklı bir yeni rejime dönüşmekte olduğu iddiası. En net iddia sermayenin getiri oranının –hangi getiri olduğu belli değil; yani kar oranı mı, yatırılan sermayeye getiri oranı mı, sermaye stokunun tümü üzerinden mi düşünmek lazım vs.- politik kertede belirlenmeye başlandığı tezi. Feodalizm benzetmesi buna dayandırılıyor. Hatırlarsak 1966’da Althusser çevresi kısa bir an için “feodalizmde politik kertenin belirleyici olduğu ama hangi kertenin belirleyici olduğunu yine ekonomik kertenin belirlediği” gibi dolambaçlı bir mantık öne sürmüştü ama Marksist çevrelerde pek tutmadı. Üçüncü tez sadece sermayenin getiri oranının değil gelir ve servet dağılımının da tamamen politik kertede belirlendiği tezi. Ayrıca politik kapitalizm sıfır (sabit) toplam bir oyun gibi düşünülüyor yani büyüme potansiyeli düşük bir kapitalizmden söz ediyoruz. Bu iddiaya göre politik kapitalizm politik bir bölüşüm mekanizmasını merkeze alan, politik ve ekonomik elitlerin bu mekanizma aracılığıyla imtiyazlarını (“yatırılmış çıkarlarını”) korumak ve sürekli kılmak istedikleri yeni bir kapitalizm türü veya aşamasıdır. Etkin değildir ve yüksek büyüme hızına yol açmaz.  

Elbette “şemsiye kavramlar” analitik açıdan iyi işlenmiş olmayabiliyorlar. Politik kapitalizm ile anlatılmak istenen dönüşüm şimdilik daha çok betimleyici bir statüde gibi görünüyor. Ancak neredeyse bir asır veya yarım asır geriye giden, yani geleneği olan ama son zamanlarda farklı bir gözle gördüğümüz siyaset bilimi ve ekonomi tezleri, modelleri, saptamaları politik kapitalizm şemsiyesi altında yeniden tasniflenebildiği için dahi bu iddiayı ciddiye almak gerekiyor.

Hangileri? İlk grupta rant arama, adam kayırmacılık, klientalizm, korporatizm ve ahbap çavuş kapitalizmi (crony capitalism) gibi defalarca öne sürülmüş kavramlar var. Bunların politik kapitalizmde istisna olmayıp doğal işleyişe dönüştüğü öne sürülerek “şemsiye” altına alınabilirler. İkinci grupta her türlü piyasa başarısızlığı, enformasyon asimetrileri, eksik kontratlar, teşvikler ve vergi düzenlemeleri, düzenlenen eksik rekabete açık endüstrilerde regülasyon sonrası düzenleyici kurumların sektörün büyük şirketlerinin etkisi altına girmesi (regulatory capture) vs. bulunuyor. Ancak verimsizlik/etkin olmama durumuna işaret eden çeşitli asimetrilerin varlığı politik kapitalizm tezini savunanların önemli dayanak noktaları arasında değil. Üçüncü grupta daha ete kemiğe bürünmüş sosyal bilim literatürleri bulunuyor veya buraya dâhil edilebilirler: mesela “zayıf kurumlar”, “düşük kaliteli büyüme” ve Mancur Olson’un bazı tezleri/modelleri (örneğin “stationary vs. roving bandit”) burada yer alabilir. Son olarak özellikle ABD’de 2008 sonrası büyük şirketlerin kurtarılması, Occupy Wall Street hareketinin sisteme yaptığı eleştiriler, kamu maliyesindeki gelişmelerin yeni bir nitel aşamaya geldiği iddiası, yeni sağın yükselişi, Trump, Bidenomics vs. bulunuyor. Asıl mesele çeşitli akademik disiplinlerde daha önce işlenmiş konuların nasıl bir etkileşimle ve nasıl bir analitik çerçeveyle “politik kapitalizm yeni bir aşamadır” iddiasını doğrulayacak hale getirilebileceği –veya getirilemeyeceği. Bir sonraki yazıda analitik öze ve ampirik dayanaklara daha teknik bir dille bakacağız.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Siyasi mitler 23 Nisan 2024
Rerum Novarum 16 Nisan 2024
Cumhuriyetçilik 02 Nisan 2024
Fayda ve emek-değer 26 Mart 2024
Stalin’in arabaları 20 Şubat 2024