Marx ve “ilk birikim” – İkinci bölüm

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ

“İlk birikim” bazen Kapital’in yapısına oldukça yabancı bir ek olarak görülür. Anglo-Saxon akademisinde ilgi görmesinin nedenleri muhtemelen ampirik ve betimleyici olana önem vermeleri ve temel örneğin İngiltere oluşudur. Almanlar ve Fransızlar bu bölüme o kadar ilgi göstermiş görünmüyorlar. Marx’ın İtalyan okumalarında da hatırladığım kadarıyla ön planda değil. Sonradan en azından coğrafyada –ilk birikimi coğrafi olarak çevreye atfeden ve soldan bir merkez-çevre analizine zemin hazırlayan- zamandan mekâna yer değiştirerek kullanıldı. Eşitsiz değişim tezinde de gölgesini görebiliriz. 

Marx ilk birikimde devletin rolünün proleterleştirilmekte olanlara zor kullanmak, ücretleri düşürmek, çalışma gününü uzatmak gibi noktalara uzandığını yazmakla beraber 1349 Statute of Labourers sonrası bütün düzenlemelerin benzer espride olduklarını gösterir. Elizabeth Yasaları çok yüksek ücret veren patronu da cezalandırmaktadır. Böylece devlet bir kolektif eylem probleminin çözücüsü olarak sahne almaktadır. Yani 1930’larda ABD’de kömür madenciliğinde olduğu gibi patronlar aralarında anlaşamazlarsa devlet devreye girmekte, ücretleri ve rekabeti düzenlemekte ve arzı garanti altına almaktadır. Marx ilk birikim ve işçilere yönelik sert müdahalelerde devletin oynadığı rolü anlattıktan sonra henüz kapitalistin nereden geldiğini görmediğimizi söyler. Toprak mülkiyeti üzerinden bir birikim sağlanmış ve toprak feodal zincirlerinden kurtulup alınır satılır bir meta haline gelmiş olabilir; ama bu henüz kapitalist girişimciye işaret etmemektedir. Böylece problemin özüne yaklaşmış bulunuyoruz. Gerçekten de 1500 yılı civarı İngiltere tarımından sanayi burjuvazisine –ve tabii asıl sanayi devrimine- nasıl ulaşacağız? Arada en az 250 sene var.

Marx önce kapitalist çiftçiden bahseder ve bu oluşumu kolayca anlayabileceğimizi söyler: (a) Tarımda devrim yaşanmakta, hayvancılığa geçiş ve artan et, süt, yün, buğday fiyatları çiftçiyi zenginleştirmektedir. (b) Enclosures yoluyla toprağa el koymaktadır. (c) “Fiyat Devrimi” enflasyonu artırırken, 99 yıla varan kontratlarla toprağı kiralamış olan eski kâhya ödediği para-rantın reel değerinin azaldığını görmektedir. (d) Aynı şekilde reel ücretler de enflasyonla erimektedir. Böylece Marx kapitalist çiftçinin doğuşunun parmağımızın ucuyla dokunabileceğimiz kadar yakın, yavaş ve yüzyıllar alan bir süreç olduğunu ifade eder. Fakat buradan kapitalist sanayiciye nasıl ulaşacağımız hala açık değildir.

Anlattığı gibi İngiltere’de 16. yüzyılda zamanı için çok zengin bir kapitalist çiftçi sınıfın doğduğunu kabul edelim. Marx eski zamanın özgür çiftçisinin üretim araçlarıyla beraber değişken sermayenin maddi bir parçası haline geldiğini, artık eskiden kendisine ait olan topraklarda ücretli tarım işçisi olduğunu ve tarımdan gelen girdilerin de sanayi kapitalizmine sabit sermaye olarak eklendiğini yazar. Eskiden tarımsal manüfaktür olarak üretilen ürünler artık meta olmuş, tarımın içinde bir ek olarak yapılan üretim tarımdan tamamen koparak ayrı bir sanayi manüfaktürü bölmesi haline gelmiştir. Bu kopuş olmadan kapitalist üretim ve kapitalist pazar oluşamazdı. Ama manüfaktür dönemi, her ne kadar birleşik manüfaktür denilen konsantre üretim başlasa da, radikal bir devrim değildi çünkü kırların domestik üretiminden ve kasabaların geleneksel zanaat ve mesleklerinden ancak yavaşça ve kısmen kopabiliyordu. Bu gelişmeler aslında tarımsal küçük üretici denebilecek, bağımsız ve dağınık bir kır proletaryası nüvesine yol açıyordu. Marx, Elizabeth dönemini böyle niteler ve Cromwell Cumhuriyeti hariç bütün 16. ve 17. yüzyılları küçük köylülüğün kır proletaryasına dönüşüm süreci olarak görür.

Süreç uzun sürmüştür çünkü İngiltere zaman zaman hayvancılığa, zaman zaman tahıl üretimine ağırlık vermiştir. Makineleşmiş büyük sanayi ortaya çıkmadan tarım, ticaret ve sanayi tamamen ayrışamazdı ve kırsal manüfaktür yok olamazdı. Ancak o zaman dağınık bir “küçük çalışanlar sınıfı” (petty labourers) haline gelmiş olan işgücü tam olarak proleterleşebilir. Ama sanayi kapitalistinin doğuşu aynı şekilde, kaplumbağa adımlarıyla gerçekleşmez. 15. yüzyılın sonunda büyük buluşlar ve Amerika’nın keşfi gerçekleştiğinde Orta Çağ erken modern döneme iki tür sermaye devretmişti: Ticari sermaye ve tefeci sermayesi. Marx tefecilik ve ticari sermaye birimiyle oluşan para-sermayenin feodal tarım ve korporasyonlara dayalı şehirlerin belirlediği eski toplumda sanayi sermayesine dönüşemediğini yazar. Neden?

Marx’a göre yasalar uzun süre para-sermayenin veya tüccar sermayenin sanayi sermayesine dönüşümüne engel olur. Bu durum feodal üretim ilişkilerinin üretici güçlerin gelişimine ayak bağı olmasının, yani üretim tarzlarının genel değişim yasasının özel hali, bir örneği gibi sunulur. O kadar ki yeni manüfaktür ya ihracat merkezi –Marx aynı zamanda sömürü merkezi der- olan liman şehirlerinde ya da belediyelerin karışamadığı iç bölgelerdeki sınır kentlerinde yoğunlaşır. Bu şehirlere karşı ya İngiltere’de olduğu gibi sert bir mücadele vardır ya da Fransa’da olduğu gibi bu bölgeler özel yasalarla imtiyazlı hale getirilir ve korunur. Marx, merkantilist savaşlar dönemi açılmadan önce Amerika’daki altın ve gümüş madenlerinin, yerlilerin köleleştirilmesinin, Hindistan ve Afrika’nın sömürgeleştirilmesinin ilk sermaye birikiminin şafağının yöntemleri olduğunu söyler. Hollanda’nın İspanya’ya başkaldırışı, korsanlık, Çin’de afyon savaşları, İngiltere’nin Fransız devrimine açtığı haçlı seferi sürecin devamıdır. İlk sermaye birikimi 17. yüzyılın sonunda Portekiz, İspanya, Fransa ve Hollanda’yı tek bir sistemde birleştirmiştir.

Bu sistem nedir? İlk birikimin sonunda kapitalist sistem kolonizasyon, kamunun verdiği krediler, finans ve korumacılık üzerinde yükselir. Burada Marx meşhur ifadesini kullanır: “Güç doğum anındaki her eski toplumun ebesidir.” Ne olursa olsun bu yöntemlerin bir kısmı devletin gücü kullanılarak uygulanır. Marx’a göre “güç ekonomik bir aktördür.” Marx çok sayıda örnek verir fakat özünde söyledikleri şunlardır:

1) Enclosures tarımda kapitalizme giden yolu açar ve İngiltere’de feodalizmi ekonomik olarak da sona erdirir.

2) Tefeci sermaye ve tüccar sermaye birikir.

3) Para-sermayeyi sermaye haline dönüştürmek için devletin kaba gücü de gereklidir ve güç bir ekonomik aktördür.

4) Bu da yetmez: Merkantilizm devreye girer.

5) Bunun manası sömürgeciliktir.

6) Sömürgeciliğin yan ürünü korsanlık ve köle ticaretidir.

7) Finans sistemi gelişir.

8) Kamu borcu kavramı ortaya çıkar ve devletin verdiği krediler de önemli bir faktör haline gelir.

9) Uluslararası kredi sistemi doğar.

10) Modern vergi sistemi oluşur.

11) Korumacılık sonunda kapitalizme damgasını vurur ve ilk sermaye birikimi tamamlanır.

Çok uzun ve çok faktörlü bir süreçten bahsedildiği ama nedense İngiltere’deki çitlemelere ayrıcalıklı bir yer ayrıldığı doğrudur. Ancak soru işaretleri var. Mesele büyük fonların birikmesiyse neden 16. Yüzyıl boyunca Amerika kıtasının altın ve gümüşünü yağmalayan İspanya veya son derece geniş kaynaklara sahip olan Katolik Kilisesi bir sanayi devrimi finanse etmemişti? Tarih boyunca büyük zenginlikler birikti ve sonrasında eridi gitti. Yukarıda sayılan maddelerin çoğu pek çok dönemde ve ülkede bir araya gelmişti. Papalık bildirgeleriyle Amerika kıtasının kullanım hakkını alan İspanya’da Bilbao ve Barcelona’da tüccar sermaye birikmemiş miydi, merkantilist kapitalizme ve sanayi devrimine kalkışacak kaynak ve devlet gücünden yoksun muydu? Yukarıda sayılan 11 maddenin neredeyse tamamı İspanya ve Portekiz için geçerliydi ama tam tersine Avrupa’nın kıyısında geri kalmış fakir tarım ülkeleri olarak kaldılar. “Moctezuma’nın Laneti”: Erken bir Hollanda Hastalığı. Bu son açıklamayı yeterli bulmuyorsak Liverpool ile Cádiz arasındaki farkı anlamak için başka bir nedenler zinciri gerektiğini kabul etmeliyiz.

Sorular şunlar. Marx’ın “ilk birikim/ilk günah” anlatısı kapitalizmin doğuşunu açıklamak için temelde doğru bir anlatı mıdır?  Anlatıda boşluklar olsa bile ana fikir doğru olabilir mi? Doğruysa bu konuda Marx’ı Owen taraftarlarından ve Proudhon’dan ayıran nedir? Fransızca 1872-1875 basımında ayrı bölümler olarak düzenlenmiş bu son bölümleri bütünün içinde nasıl bir yere oturtabiliriz? İktisadi tarih bu anlatının devamı dâhil Marx’ın bu konudaki iddialarını yanlışlamakta mıdır? “İlk birikim” sürekli tekrar ediyorsa o zaman “ilk birikim/ilk günah” metaforunun anlamı kalmakta mıdır? “İlk birikim” kapitalizm öncesi birikim olduğuna göre, hala devam ediyorsa, kapitalizm sürekli kapitalizm öncesine mi ihtiyaç duymaktadır? Günümüzde politik kapitalizm/neo-feodalizm denen şey bu mudur? [Üç bölümdür: Son bölüm haftaya.]

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Siyasi mitler 23 Nisan 2024
Rerum Novarum 16 Nisan 2024
Cumhuriyetçilik 02 Nisan 2024
Fayda ve emek-değer 26 Mart 2024
Stalin’in arabaları 20 Şubat 2024
Lenin ve emperyalizm 13 Şubat 2024