Salgın ve normalin sonu
Son zamanlarda en çok duyduğumuz tümce “normale dönüş”. Bununla COVID-19 virüsünün sona ermesi ve eski günlere dönüş kast edilmekte. Bu dileğin altında varsayım olarak eskinin normal olduğu anlatılmak istenmekte. Normal ne idi? Bu soruya yanıt elbette hangi çerçeveden baktığınıza bağlı. Eğer bakış açınız iktisadi olgularla ilgili ise normal, artık eski diye tanımlayacağımız küreselleşmenin yeniden etkin hale gelmesi.
Bu bakışta olanlar için salgın bulunmaz bir fırsat oldu. Çünkü 2008 de başlayıp, etkisi 2019’a kadar süren krizin nedenleri ve sonuçları unutturmak böylece kolaylaştı. Çünkü normal üzerine olan tepkileri salgın bahanesi ile eve hapsedildi.
Normalin anlamı
Küreselleşmenin son otuz yılının on iki yılı kriz içinde geçti ve kriz salgının da etkisi ile derinleşti. Üstelik küreselleşme ile birlikte adeta mit haline gelen büyüme bu dönemde teklerken, büyüme için tasarruf yapma zorunluluğun vazgeçilmezliğine yönelik model de kriz döneminde çöktü. James K. Galbarith bu dönemi şöyle anlatıyor: “Büyümeyi sorgulamanın gerçekliğe ters düşmek olduğu bir büyüme kültürü içinde yaşadık. Devletin rolü, büyümeyi sağlamak, desteklemek ve belki zaman zaman da altta yatan eğilimin üzerindeki dalgalanmaları ılımlı hale getirmekti. Büyümenin olmaması düşünülemez hale geldi. Arada sırada ekonomik gerilemeler meydana gelebilirdi……söz konusu eğilim, yüksek istihdam düzeyindeki uzun dönem eğilimi ifade etmek üzere, potansiyel çıktı olarak tanımlandı ve böylece bir standart halini aldı. Toplumun nihai hedefi bizim anladığımız şekliyle ekonomik büyüme değildi. Daha ziyade, yatırım veya sermaye birikimiydi. Marks bunu uygun bir özdeyişle ifade etmişti: “Biriktiriniz! Biriktiriniz! İşte, Musa da bu, peygamberler de bu!” (Galbarith, 2020:30).
Nitekim 2008 krizini yöneten FED Başkanı Ben Bernanke krizin nedeni olarak tasarruf bolluğunu (saving glut) göstermişti. Tasarruf fazlası olanlar satın aldıkları ABD devlet tahvilleri ile ABD’nin cari açığını finanse ederken, ABD de şirketler, bireyler, devlet borçlanma düzeyini hızla yukarı çektiler. Buna benzer tablo birçok ülkede de gözlemlendi. Bankaların bilançolarının büyümesi, kredi balonunu daha çok şişirdi. Başlangıçta bundan en çok faydalanan hanehalkı ve konut piyasası oldu. Borçlandılar konut aldılar, borçlandılar konut/inşaat yaptılar. Öyle bir balon yaratıldı ki, gayrimenkul fiyatları inanılmaz derecede yükseldi. Modelin özü basit bir tekerleme (klasik) ile ifade edersek “her arz kendi talebini yaratır”.
Yeni normal
Halbuki kapitalizmin, kimi zaman arzın talebi yaratmadığını 1929 krizi ile öğrenmiştik. Sorunu çözmek için ‘piyasaya devlet müdahale etsin’ dendi, böylece sisteme yeni bir yön verildi (Bunu da J.M. Keynes yaptı). Kapitalizm, daha sonra talebi (1980 sonrası) yaratmak için finansal serbestleşmeyi önümüze koydu. Talep ettiğin malı alamıyorsan, borçlan denildi. Adeta “Tanrı yeniden finansal sistemi kullarına bağışladı” diyerek, gelişmişi, az gelişmişi fark etmeden ülkeler (devlet), özel sektör, bireyler ve hane halkları borçlandı. Sonunda bu borç yükü başımıza 2008 krizi olarak çöktü.
2008 de borçlanma yerini iflasa bıraktı. Bu arada borç stoku/GSYH oranı gelişmiş ülkelerde %84’i bulmuştu, borçlanmada başı %183.3 ile Japonya, %106.1 ile İtalya ve %109.1 ile Yunanistan çekiyordu. Borçlanma oranı ABD’de %73.7, Almanya’da %65,5, Fransa’da %68.8 ve Çin’de %27.2 idi.
Kriz ile birlikte genişlemeci para ve maliye politikası borçlanma oranını daha da yukarı çekti ve öyle bir hale geldi ki, IIF’in Temmuz 2020 raporuna göre dünyanın toplam borcu 258 trilyon dolara erişti. Borcun 178.8 trilyon dolarlık kısmı gelişmiş ülkelerce, 70.6 trilyon dolarlık kısmı da gelişmekte olan ülkelerce yapıldı. Borcun 48.1 trilyon doları hanehalkına, 75.6 trilyon doları reel sektöre, 69.9 trilyon doları kamuya ve 54.3 trilyon doları finansal sektöre aittir. Çin’in salgın döneminde ekonomideki yavaşlamaya çare olarak giriştiği parasal ve mali genişlemenin borçlanma üzerindeki etkisi tam bir şok oldu ve toplam borçların/GSYH’ya oranı %335’e yükseldi (https://www.iif.com/Research/Capital-Flows-and-Debt/Global-Debt-Monitor
Küresel borç yükü
Kaynak: IIF, Global Debt Monitor, July 2020
Mevcut borç görünümünden kazançlı çıkanlar bankalar ve yüksek likidite ile çalışan, vergi cennetlerinde parasını değerlendiren yüksek teknoloji (high-tech) şirketleri olmuştur.
Bu yapılanmaya rağmen salgında hükümetler azalan talebi artırmak için borçlanmayı tek çare olarak yine halkın önüne koydular. Halbuki Covid-19 ile birlikte bir gelişme daha oldu; arz ve talep şokları birlikte gerçekleşti. Yani hem talep hem de arz düştü. Bunun sonucunda da mit haline getirdikleri büyüme kendini ele verdi, yerlere serildi. 2020’nin ikinci çeyreğinde ortalama GSYH OECD ülkeleri gurubunda %10,9, AB ülkelerinde %14.2, Euro alanında %15 düşerken, İspanya’da %22.1, İngiltere’de GSYH %21.7, Fransa’da %18.9, Almanya’da %11.3, ABD’de %9.1 ve Türkiye’de %9.9 azaldı.
Bu rakamlar ve salgın öncesi büyümede görülen istikrarsızlık aslında “Normalin” bittiğini göstermektedir. Sorunun çözümü kurumsal yapılanmadan geçiyor. Bunun için de özellikle gelişmiş büyük ekonomilerde refah ekonomisinin ne demek olduğunu bilen liderlere ve siyasal partilere ihtiyaç var. Ne yazık ki, halen bu ülkelerin yönetimlerinde (dayandıkları güçler nedeniyle) neoklasik iktisat politikalarına iman etmiş partiler ve Trump, Macron, Johnson gibi liderler var. Diğer ülkeler ise devlet/yandaş kapitalizmine mahkûm olmuş durumdalar (Çin, Brezilya, Rusya, Hindistan). Sorun salgın ile birlikte her geçen gün ağırlaşmakta ancak çözüme yönelik adımlar mevcut yapılanma nedeniyle atılamamakta.
Normali yeniden kurmaya yönelik girişimlerin var olan sorunları çözmesi mümkün değil. Yapılacak olan kurumsal yapıyı dönüştürerek demokrasi tabanlı, sosyal devlet ilkelerini öne çıkartan bir modelin hızla hayata geçirilmesidir.
Okuma Önerisi:
James K. Galbraith, 2020, Normalin Sonu
Ömer Faruk Çolak (Editör), 2020, Salgın Ekonomisi
Değerli ekonomim.com okurları,
ekonomim.com ekibi olarak Türkiye'de ve dünyada yaşanan, haber değeri taşıyan gelişmeleri sizlere en hızlı, tarafsız ve kapsamlı şekilde sunmak için çalışıyoruz. Bu süreçte sunduğumuz haberlerle ilgili eleştiri, görüş ve yorumlarınız bizim için çok değerli. Ancak, karşılıklı saygı ve hukuka uygunluk çerçevesinde, daha sağlıklı bir tartışma ortamı oluşturmak adına yorum platformumuzda uyguladığımız bazı kurallarımız bulunmaktadır.
Sayfamızda Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına ve evrensel insan haklarına aykırı yorumlar onaylanmaz ve silinir. Okurlarımız tarafından yapılan yorumların, (diğer okurlara yönelik olanlar da dahil) kişilere, ülkelere, topluluklara, sosyal sınıflara ırk, cinsiyet, din, dil başta olmak üzere ayrımcılık içermesi durumunda, yorum editörlerimiz bu yorumları onaylamayacak ve silecektir. Onaylanmayacak ve silinecek yorumlar arasında aşağılama, nefret söylemi, küfür, hakaret, kadın ve çocuk istismarı, hayvanlara yönelik şiddet söylemleri de yer almaktadır. Suçu ve suçluyu övmek, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre suçtur, bu nedenle bu tür yorumlar da ekonomim.com sayfalarında yer almayacaktır.
Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde doğruluğu kanıtlanamayan iddia, itham ve karalama içeren, halkı kin ve düşmanlığa tahrik eden, provokatif yorumlar da yapılamaz.
Markaların ticari itibarını zedeleyici, karalayıcı ve ticari zarara yol açabilecek yorumlar onaylanmaz ve silinir. Aynı şekilde, bir markaya yönelik promosyon veya reklam amaçlı yorumlar da onaylanmaz ve silinecek yorumlar kategorisindedir. Diğer web sitelerinden alınan bağlantılar ekonomim.com yorum alanında paylaşılamaz.
ekonomim.com yorum alanında paylaşılan tüm yorumların yasal sorumluluğu yorumu yapan kullanıcıya aittir, ekonomim.com bu sorumluluğu üstlenmez.
ekonomim.com'de yorum yapan her okur, yukarıda belirtilen kuralları, sitemizde yer alan Kullanım Koşulları'nı ve Gizlilik Sözleşmesi'ni okumuş ve kabul etmiş sayılır.
Kurallarımıza uygun şekilde saygı, nezaket, birlikte yaşama kuralları ve insan haklarına uygun yorumlarınız için teşekkür ederiz.