Seçim sonuçlarını tanımamaya karşı direnilmeli

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ

Brezilya’da şahit olduğumuz, seçimi kaybedenlerin önce yolları engeller koyarak kapatması, ardından orduya iktidarın barışçıl yoldan el değiştirmesine müsaade etmemesi için çağrılar yapması, sonunda başkanlık sarayı ve diğer kamu binalarına saldırarak işgal etmeye kalkışması türünden olaylar bundan yirmi yıl önce cereyan etseydi, olanların Latin Amerika’ya özgü olduğu, bölge dışındaki ülkeler için bir anlam taşımadığı ileri sürülürdü. Ancak maalesef Brezilya’da yaşananlar dünyada, özellikle de siyaseti aşırı kutuplaşmış ve siyasi rekabetin çok yoğun olduğu ülkelerde, yaygınlaşmaya başlayan bir “gidişin” son tezahürüymüş gibi görünüyor.

Birçok gözlemcinin de işaret ettiği gibi, Brezilya’da yaşananlar bundan iki yıl önce ABD’de yaşananları andırıyor. Orada aşırı sağ eğilimli milisler başkente yürümüş, Kongre’yi işgal ederek seçimi az farkla kaybeden Donald Trump’ı başkan ilan etmeyi tasarlamışlardı. Başkenti işgal edenler, ellerinde herhangi bir kanıt bulunmamasına rağmen, destekledikleri adayın aslında seçimi kazandığını, fakat Demokrat Parti başkan adayının, neler olduğunu açıklayamadıkları yollardan, kendisini başkan ilan ettiğini iddia etmişlerdi. Washington’a seçimin “gerçek” galibinin görevi teslim almasını sağlamak üzere gelmişlerdi. Demokratların “gerçekte” Bay Trump’un kazandığı seçimin sonuçlarını hileli yollardan değiştirmelerine müsaade edilmeyecekti.  

Daha  şimdiden yakın dönemde seçim yapılacak diğer bazı ülkelerde de benzer durumların ortaya çıkabileceğine dair spekülasyon yapılıyor. Şurası kesin ki, yakın zamanda seçim yapılması beklenen her ülkede ABD veya Brezilya’dakine benzer deneyimler yaşanacağından endişe duyulmasına mahal yoktur. Seçimi kaybeden tarafın iktidarı kazananlara devretmesi esnasında güçlükler yaşanması için bazı koşulların varlığı ya da gerçekleşmesi gerekiyor. İlk koşul, seçmenlerin birbiriyle bağdaşmayacak düzeyde kutuplaşarak iki kampa ayrışmış olması. Taraflardan her birinin seçimi karşı tarafın kazanmasını kabul edilmesi imkansız denecek kadar zor bir felaket olarak görmesi gerekiyor. Örneğin taraflar birbirini komünist-faşist, dinsiz-gerici, ahlaken üstün-ahlaken müflis diye tanımlayabiliyor, suçlayabiliyorlar. 

İkinci koşul siyasi tercihlerin dağılımı ile ilgilidir. Siyasetin kutuplaşmış olmasına ek olarak, seçmenlerin iki kutup arasında nispeten eşit şekilde dağılmış olması, seçimlerin yoğun rekabete konu olması ve oylarda görülen mütevazi bir hareketliliğin bile iktidarı değiştirebilecek sonuçlara yol açabilmesi gerekiyor. Üçüncü olarak, iktidarda olanların, seçimi kaybetmeleri durumunda, iktidarları sırasında gerçekleştirdikleri ve bir bölümünün yasallığı kuşkulu eylemlerinin hesabını vermeye zorlanacaklarından endişe duymaları, hatta korkmaları söz konusu olmak gerekiyor. Dördüncü olarak, hükümetin başındaki liderin, kendisini destekleyenlerle güçlü bir kişisel bağ geliştirmiş olması zorunludur. Bu bağın bir bölümü bir kısım destekçiye iş bulmak, diğer menfaatler sağlamaktan kaynaklanabilirse de, yandaşların çoğunluğu kendilerini liderin karizmasına kaptırmış olmalıdır. Son olarak, görevdeki liderin, seçimleri kaybetmekten korkması durumunda seçim öncesinden, seçimleri az bir farkla kaybedecek olursa da, sonuçlar belli olur olmaz seçimlerde hile yapıldığını iddia etmesi lazımdır. 

Seçimi kaybedebileceğinden endişe eden lider, genelde sonuçlara itiraz etmek için önceden hazırlık yapmakta, seçimlerde geniş usulsüzlük imkanlarının bulunduğu dedikodularını yaymakta ve halktan seçimin “çalınmasına” müsaade etmemelerini talep etmektedir.  Bunların yanında başkanlık sarayları ve kamu binalarını işgal etmeye hazır, iktidarın barışçıl biçimde el değiştirmesini engellemeye çalışacak örgütlerle de dostane ilişkilere sahip olunmasına ihtiyaç vardır. Brezilya’da göstericiler ordunun seçimi kaybeden lider Jair Bolsonaro ile birlikte hareket edeceğini ümit etmişler, fakat ordu bekleyişlerine uygun davranmamıştır. Başka ortamlarda ordu seçimi kaybeden fakat iktidarı bırakmakta isteksiz davranan tarafı iktidarda tutmak için yardıma koşabilir.

Sadece izlenim olarak ifade edilecek olursa, seçimi bir kişinin kazanacak olması nedeniyle başkanlık sistemleri iktidarın barışçıl yöntemlerle el değiştirmesinde güçlük yaşanmasına daha elverişli bir çerçeve oluşturuyor. Parlamenter sistemlerde ise hükümetin kurulması seçimlerin sonuçlanmasından sonra başlayan ve muhtelif kombinezonlar içeren bir süreçtir. Yine de, parlamenter sistemlerin sözünü ettiğimiz tehlikelerden tamamen uzak olduğunu ileri sürmek mümkün değildir. Trump ve Bolsonaro’nun bizlere yaşattığı deney, uzun süreler demokrasi ile yönetilen (Amerika’da bunu asırlar diye ifade etmek de mümkün) ülkelerin dahi, demokratik yönetişimin zorluklarla, tehditlerle karşı karşıya kalabileceğini göstermektedir. 

Eğer demokrasinin küresel bir yönetim biçimi olarak korunması isteniyorsa, demokrasilerin seçimi az farkla kaybeden iktidar sahiplerinin gücü barışçıl yoldan devretmeme girişimlerine karşı birlikte ve kararlı tepki vermeleri gerekmektedir. Dünya demokrasileri yasalara göre seçimi kazanmış Brezilya hükümetini tanıyarak, iktidara gelmesini engelleme girişimlerine karşı durdular. Gelecekte de, seçim sonuçlarını tanımayacaklara karşı, bu tutumlarını birlik içinde ve daha da büyük bir kararlılıkla devam ettirmeye hazır olmaları gerekecektir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Kim, ne, neden? 01 Nisan 2024