Teknoparklar Çin’deki tek çocuk politikasını hatırlatıyor

Ussal ŞAHBAZ
Ussal ŞAHBAZ Global İşler

Bu hafta teknoparkla ilgili reform düzenlemeleri Meclis’te görüşülecek. Teknopark kanunu denince aklıma hep Çin’deki tek çocuk politikası geliyor. Çin 1979’da nüfus planlaması için birden fazla çocuk sahibi olmayı yasaklamıştı. Aynı yıllarda Çin piyasa ekonomisine geçmesinin etkisiyle hızla kentleşti. Kentli aileler dünyanın her yerinde olduğu gibi Çin’de de fazla çocuk sahibi olmadıkları için kişi başına çocuk sayısı 90’ların başında zaten 1,5’a düşmüştü. Ancak bu arada tek çocuk sistemi her köyde bir denetici, bir kürtajcı gibi kendi menfaat gruplarını oluşturmuştu. Çin’de yüz binlerce köy olduğunu dikkate alırsanız bu lobinin sesinin ne kadar çok çıktığını tahmin edersiniz. Sonuçta tek çocuk politikası 2016’ya kadar sürdü. 2016’ya kadar artık anlamsız hale gelmiş olan bu politika kaldırılmak istendiğinde, tek çocuk lobisinin telkinleriyle “sadece kızı olanlarla izin verelim”, “şehirde yaşayanlara izin verelim” gibi bölük pörçük reformlar yapılabildi.

Teknopark kanunumuz da 2001’de çıktı. Bu kanuna göre, teknoparklara sağlanan vergi avantajlarından faydalanmak için çalışanlarınızın fiziken teknoparkta olması gerekiyor. Mesela yurtdışında bir şirket için Ar-Ge yapıyorsanız ve personeliniz müşterinizin ofisinde çalışıyorsa o dönem için desteklerden faydalanamıyorsunuz. Meclis’teki reformla da bu destek paradigması istisnalar getirilse de sürecek.

COVID-19 sırasında gördük ki teknoparklarda yapılan faaliyetleri gerçekleştirmek için beraber aynı ofiste oturmaya gerek kalmamış. 2001’de bu sistem geliştirildiği zaman beraber aynı fiziksel mekânda olmak Ar-Ge ve inovasyon için sinerji getiriyordu. Bugünse video konferans, mesajlaşma ve dosya paylaşımıyla ilgili dijital uygulamalar o kadar iyi ki aslında çalışanlar ofise gitmedikleri zaman daha verimli oluyor. Zira ofisin gürültüsünden, dedikodusundan ve trafikten uzak duruyorsunuz. Bu nedenle ABD’nin teknoloji merkezi San Francisco’da başlıca şirketlerin tamamı ofiste çalışma zorunluluğunu kaldırdı ve şehirdeki kiralar bir senede ortalama yüzde 24 düştü.

Bazı işlerin uzaktan yapılması mümkün değil. Bunlar ya yaşlı ya da çocuk bakıcılığı veya perakende sektörü gibi müşteriniz olan bir kişiye bağlı ya da üretim veya laboratuvar işleri gibi eve koyamayacağınız bir cihaza bağlı işler. Finans ve yazılım gibi birçok iş ise büyük ölçüde uzaktan yapılabiliyor. McKinsey isimli danışmanlık şirketinin yeni raporuna göre bu işlerin uzaktan yapılabilirliği yüzde 75’in üzerinde. Aynı oran üretimde yüzde 20’lere iniyor. Uzaktan yapılan işlerin de ilişki geliştirme, müzakere ve en önemlisi eğitim gibi bazı kısımları, fiziken yapıldığında daha verimli oluyor. Ancak bu ihtiyacın düzenli etkinliklerle veya arada bir gidilen ortak çalışma alanlarında giderilmesi mümkün. Daha bu hafta Bodrum’da “Helo.Studio” isminde bir ortak çalışma alanı açılmış. Artık teknoloji şirketlerini teknoparklardaki ofislere hapsetmek mümkün değil.

Tabii Türkiye’de bir teknoparktaki iş uzaktan yapılabilirse, aynı işi yapan kişilerin Türkiye’den yabancı şirketlere çalışması da mümkün. Bugün Facebook, Türkiye’de yazılımcı çalıştırınca dar mükellef olarak çalışanına gelir vergisi ödemiyor. Aynı yazılımcıyı teknopark dışında bir Türk şirketi çalıştırırsa vergi ödüyor. Çin’deki tek çocuk politikası gibi, bazı uygulamalar kendi lobisini yaratıp taşa kazınan çivi yazısı gibi zihinlere kazınıyor. Sonra o paradigmanın dışına çıkamıyoruz. Artık teknopark paradigmasının dışına çıkıp mekândan bağımsız olarak her inovasyon faaliyetini desteklememiz lazım. Bölük pörçük reformlarla Facebook’a kafa tutamayız.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar