“Toprak kavgaları artacak”
6. IPCC raporunun başyazarı Dr. François Gemenne, “Türkiye’nin atması gereken üç temel adım var: Birincisi, enerji sektörünün karbonsuzlaşması. İkincisi, iklim değişikliğine uyum sağlanması için altyapı, tarım modeli gibi, birçok alanın yenilenmesi. Üçüncüsü ise, Türkiye'nin jeopolitik gücünün bilincine varması ve diplomatik gücünü güney ülkelerindeki yeşil dönüşüm için harekete geçirmesi” diyor.
Çevre ve göç jeopolitiği alanında uzman olan Prof. François Gemenne, 6. IPCC raporunun (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli Altıncı Değerlendirme Raporu) başyazarı.
İklim ve göçün uluslararası yönetişimi, çevresel sorunlarla bağlantılı nüfus yer değişiklikleri, iklim değişikliğine uyum politikaları, sığınma ve göç politikaları üzerinde çalışmaları bulunan Gemenne, geçtiğimiz günlerde Institut Français Türkiye tarafından gerçekleştirilen “Akdeniz Baskı Altında” temalı bir seri söyleşi, atölye ve sergi etkinlikleri için İstanbul’daydı.
Dr. Gemenne, çevresel göç konusu ile ilgilenmeye 20’li yaşlarında başlamış. Onu bu alana çeken konu ise, başkenti deniz seviyesinden sadece 5 metre yüksekte olan Tuvalu’nun, küresel ısınma nedeniyle deniz seviyesinin yükselmesi sonrasında yaşadığı hayati tehdit olmuş.
François Gemenne, mevcut çevre ve göç politikalarının iklim değişikliğinin neden olduğu göç hareketlerini yeterince ele alamadığını ve dolayısıyla göç eden nüfusları koruyamadığını ifade ediyor. Gemenne, çevresel göçü ele alan politikaların güvenlik veya insani gündemden ziyade kalkınma gündemi içinde çerçevelenmesi gerektiğini söylüyor. Dr. Gemenne ile iklim göçü ve Türkiye’nin konumunu konuştuk:
İklim değişikliği, bir kriz değil
“Yaşadığımız iklim değişikliği, bir kriz değil. Kriz, zor ama geçici bir zamanı işaret eder. Krizden sonra normale geri dönüş olur. Ama iklim değişikliği için, normale geri dönüş olmayacak. Çünkü normal arkamızda değil, önümüzde duruyor. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz yüzyılda, iklim değişikliğini yönetmemiz gerekecek. Bu nedenle, COP 37, COP 66, COP 82’le de olacak. Nasıl her hafta ülkelerde bakanlar kurulu toplantısı oluyorsa, COP’lar da olmaya devam edecek; çünkü ihtiyacımız olan geçici ve anlık çözümler değil, düşük karbon ekonomisine geçişi yönetecek bir bakış açısı.”
İklim değişikliği çağında sınırlar yeniden tanımlanmalı
“İklim kaynaklı göç bugün çok önemli bir küresel soruna dönüşüyor. Bunun iki temel nedeni var. Birincisi, hala bugünün değil, geleceğin sorunu olarak görülmesi. İklim göçlerinin büyük bir bölümü ülke sınırları içinde yaşanıyor. Uluslararası göç ise, iklimden kaynaklansa da, genellikle ekonomik göç olarak görülüyor. Bu nedenle hükümetler bu sorunu anlamakta zorlanıyor Bütün mesele, iklim değişikliği çağında egemenliği yeniden tanımlamakla ilgili. Bu zorluğun en güncel örneği de, toprakları yükselen denizler tarafından yutulan ve yarın toprakları olmayacak ilk devletler haline gelebilecek olan küçük bağımsız ada devletleri.”
İklim adaletinin sağlanması gerekiyor
“İklim göçleri COP Zirvelerinin ana gündem maddesi olmasa da önemli bir konusu. Kayıp ve Zarar Fonu, iklim değişikliğinin oluşmasında payı düşük olan ancak krizin etkilerine karşı kırılgan yapıdaki ülkelerin kayıp ve zararlarının karşılanmasını amaçlıyor. İklim felaketlerine maruz kalan gelişmekte olan ülkeler uzun zamandır gelişmiş ülkelerin bu konuda adım atmasını, iklim adaletinin sağlanmasını istiyordu. Bu fon, COP28’de onaylanarak hayata geçirildi. İklim değişikliği bugün dünyanın birçok yerinde yaşanan çatışmaların merkezinde yer alıyor. Mali, Burkina Faso, Çad gibi bölgelerde yaşanan toprak kavgaları bunun bir örneği. Artan sıcaklıklar, kuraklık her geçen gün daha fazla üretim kaybına yol açacak.”
İnsanlar dönüşüme hazır ama birlikte ne yapacaklarını bilmiyorlar
“Bugün, çevre göçün önde gelen itici güçlerinden biri haline geldi. Bence konuyu ele almak ve sorunu çözmek için izlememiz gereken yol, bu konunun iki temel insan hakkını ilgilendirdiğini düşünmekten geçiyor: Yaşadığın yerde kalmak veya gitmek zorunda olmak. Bugüne kadar yapılan temel hata, iklim değişikliği hakkında kurduğumuz iletişim modeli oldu. 2050’ye kadar karbondan arındırma, 2100’de sıcaklıkları + 2 derecede sınırlama, gibi çok uzak tarihler vererek hedefler belirledik. 2050 ve 2100, bireysel insan ömrünün ve kesinlikle siyasi kariyer süresinin çok ötesine geçen zaman dilimleri. Dönüşümü başlatmak için, burada ve hemen ne yapabileceğimize odaklanmamız gerekiyor. Toplumu uyarmak için, tüketiciler olarak yapabileceklerimiz ile vatandaşlar olarak yapmamız gerekenleri uzlaştırmamız gerekiyor. Artık pek çok insan bireysel karbon ayak izini azaltmak için ne yapması gerektiği konusunda bir fikre sahip. Ancak yine de karbon ayak izimizin büyük kısmını belirleyen kolektif tercihlerin bizi aştığını düşünüyoruz. İnsanlar şöyle diyor: bu hükümetlerin ya da çok uluslu şirketlerin kararı, ben ne yapabilirim ki, benim söz hakkım yok. İnsanlar üzerlerine düşeni yapmaya hazırlar, ancak kolektif seçimleriyle birlikte ne yapacaklarının yeterince farkında değiller.”
TÜRKİYE’NİN ATMASI GEREKEN 3 TEMEL ADIM
Akdeniz, iklim değişikliği nedeniyle tehdit altında. Akdeniz’de biyolojik çeşitliliği azaltıyor. Öyle ki türlerin yüzde 40’ı tükenme tehlikesiyle karşı karşıya. Türkiye, sadece coğrafi konumu değil, ekonomik ve jeopolitik konumu ile hem Akdeniz hem de bölge ülkelerinin iklim değişikliği ile mücadelesinde kilit noktada, fakat Türkiye’nin öncelikle iklim politikasını net bir şekilde ortaya koyması gerekiyor. Türkiye’nin atması gereken üç temel adım var: Birincisi, enerji sektörünün karbonsuzlaşması. İkincisi, iklim değişikliğine uyum sağlanması için altyapı, tarım modeli gibi, bir çok alanın yenilenmesi. Üçüncüsü ise, Türkiyenin jeopolitik gücünün bilincine varması ve diplomatik gücünü güney ülkelerindeki dönüşüm için harekete geçirmesi.”
Çin’in yeşil dönüşümünün nedeni Greta Thunberg hayranı olması değil
“21. yüzyıl ekonomisi düşük karbon ekonomisi olacak. Hangi ülke ekonomisini bu yönde dönüştürürse, o ülke kazanan ülke olacak. Cop28 mesajı da çok açık bir şekilde buydu. Örneğin Çin’de yaşanan yeşil dönüşüm, Çin’in Greta Thunberg hayranı olmasından kaynaklanmıyor. Çin, yarın yeşil teknolojilerde lider olmak için bu yatırımları yapıyor. AB Yeşil Mütabakatı da dönüşümü hızlandıracak çok önemli bir unsur, çünkü AB’nin küresel ticari gücü çok büyük.”
Gelişmiş ülkelerin cebi boş
“Ne yazık ki, gelişmiş ülkelerin cebi boş ve söz verdikleri finansmanı masaya koymuyorlar. Oysa dünyanın istikrarı ve güvenliği için bu finansmanı yaratmak gerekiyor. Bu süreçte özel sektöre de çok önemli bir rol düşüyor. Geçtiğimiz yıl temiz teknoloji yatırımlarına 1,7 trilyon dolar ayrıldı. Bu fonların bir bölümünün güneye gitmesi gerekiyor. Özellikle petrol ve gaz şirketlerinin bu bölgelere yatırım yapması gerekiyor. Özel sektörün bu alana odaklanması için de tabi ki, ülkelerin iklim hedefl erini çok net bir şekilde ortaya koymaları gerekiyor.”