Türk övün, çalış, güven

Kerem ÖZDEMİR
Kerem ÖZDEMİR KEREM İLE İŞİN ASLI

İlkokulda her sabah yapmam gereken bir iş vardı: Türküm, doğruyum, çalışkanım diye başlayan öğrenci andını okutmak. Bunun birkaç olumsuz yanı vardı. Birincisi ve en önemlisi, okula gitmediğimde okul müdürüne kadar herkesin bilmesiydi. Yıllar sonra fark ettiğim ikincisi, sürekli tekrar etmekten burada ne anlatılmak istendiğine hiç dikkat etmediğimdi. Ve son olarak da, andı söyletirken tek başımaydım; herkes birlikte söylerken ben onların karşısında tek başıma ve ezbere bu andı her gün tekrarlamak zorundaydım.

Sınıf başkanlığını da kapsayan ilkokul maceramda, bütün milli bayramlarda şiir okuma görevi de bana verilirdi. Bütün bunların nedeni, konuyu benim yaşımdan beklenmeyecek kadar büyük bir ciddiyetle ele almamdı. İş bendeyse, sorun yaşanmazdı. Bu, öğretmenden müdüre kadar yöneticilerimi kurtaran bir durumdu.

O dönemde Kadıköy’e iki tür insan geliyordu. 1955’de Başbakan Adnan Menderes’in İstanbul’u açık şehir haline getirmek için başlattığı operasyonun ardından 1970’lerde bu kez Kıbrıs gerginliği nedeniyle Rumların Kadıköy’den gitmesi sağlandıktan sonra oluşan boşluğu dolduran bu iki gruptan biri, yoksullardı.

Bunların çocuklarını şiir okutmak için kürsüye çıkaramıyorlardı çünkü şiveleri bozuktu. Yaşadıkları yerler çok iyi olmadığından bitlenmesinler diye saçları sıfıra vurduruluyordu. Ayrıca bir şey öğrenecek ya da şiir ezberleyecek zamanları yoktu çünkü okuldan sonra önce simit satmaya veya ayakkabı boyamaya çıkıyor ve akşamları da eski gazetelerden kese kağıdı yapıyorlardı. Cumhuriyetimizin kendisini yeterince temsil edemediğini düşündüğü bu kesim, tarikat ve aşiret olarak örgütlenip kendi gücünü yarattı.

Bir diğer kesim ise, gelir düzeyi daha yüksek olanlardı. Bunların tipik özelliği, her şeye karışma istekleriydi. İlkokulda bir resmi bayram kutlamasından sonra bunlardan biri gelip “Kerem çok güzel okudu ama biraz durgun. Cumhuriyetin heyecanını yansıtmak için elleriyle jestler ve mimikler kullansa...” dedi. Ben de “O zaman sizin kızınıza öğretin, çıksın o şiir okusun” dedim. Bugün düşününce, o yaşta bunu nasıl dediğimi anlamıyorum ama annemin “büyüklerimle böyle konuştuğum için” bana kızdığını hatırlıyorum. Fark etmezdi; o kadın, bana akıl öğreteceğine kendi kızını çalıştırmalıydı.

Bu, iki kesim bugün içinde bulunduğumuz sosyal yapıyı belirledi. Güç dengeleri değişse de, ikisiyle de bir şey olmayacağı kesin. Ben bu nostaljiye nasıl kapıldım. Geçenlerde Söğütlüçeşme’den geçerken viyadük görünümü altında yürütülen AVM inşaatı dikkatimi çekti. Biraz yüksek bir yere çıktım: viyadüğün ters tarafında ayan beyan çelik konstrüksüyonla bir inşaat sürüyor. Bu beni çok az ilgilendiriyor. Ama bu arkadaşlar para kazanmak için Monopol oyunundaki gibi sağa sola dükkan, otel kondurarak gelir olanakları yaratırken Söğütlüçeşme’de ne söğüt ne de çeşme bıraktılar. Her yer sürekli değiştiği için yerini artık tam hatırlamıyorum ama sanırım orada bir de “Türk, övün, çalış, güven” yazan heykel vardı. O kaldı mı bilmiyorum çünkü her şey paravanların arkasında gerçekleşiyor. Ben de unutmayalım diye başlığa yazdım. 

Çevik metodoloji ve işletmeler ruhsuz yaşayamaz 

Bu slogan önemlidir çünkü Türkiye’yi yeniden inşa etmek için ihtiyaç duyduğumuz çevik metodoloji ve işletmeleri üzerine inşa etmemiz gereken ruhu bize sunuyor. Çevik metodolojinin sprintlerini, scrum’ı ve diğer teknik ayrıntıları bilmeyen kalmamıştır herhalde. Benim ilgimi çeken, bundan dört-beş yıl önce Hugo Boss’u ziyaret ettiğimde anlatılan, çevik ekiplerin kendi sprintlerini kendilerinin planladığı modeldi. Bu, muazzam bir geliştirici güçtü.

Şirket yönetimi, operasyondan insan kaynaklarına kadar herhangi bir alandaki hedefini belirledikten sonra bu ekipler kendi içlerinde bunun çözümünü uygun süreçte ama istenen zamanda sonuca ulaşılacak şekilde planlıyorlar ve yürütüyorlardı. Bu, sadece muazzam bir geliştirme gücü yaratmıyordu; aynı zamanda şirketi sağlıklı bir organizmaya çeviriyordu. Bunu, mitokondride aktif olarak enerji üretmeye benzetebiliriz ve kan şekeri düşüp krize girdiğinde şeker kaynaklarına saldıran ya da büfeden bir şey atıştıralım açlığımızı yatıştırsın diye düzensiz beslenen insanlara göre muazzam bir yaşam kalitesi sunar. İş hayatına rekabet gücü olarak yansıyan bu olgunun gücü, tedarik zincirini mide ya da bağırsak gibi bir organ olmaktan çıkarıp sinir sistemi haline getirmesinden gelir. Bu, tedarik zinciri ile değer zincirinin birbiri ile bütünleşmesi ve bir DNA zinciri gibi birbirine sarılması anlamına gelir. DNA’nın fonksiyonunda olduğu gibi, burada elde edilen özellikler genetik olarak sonraki nesillere taşınır.

Bunu sağlayan ruh, Türk övün, çalış, güven ifadesinde yatıyor. Övünç sahibi olmak ve başı dik durmak, bu sistemin en önemli unsurudur çünkü güveni sağlar. Övündüğünüz şeyleri açık ettiğiniz için isteyerek ya da zorla bunları korumak zorunda kalırsınız ve bu da güveni yaratır çünkü herkes bunları sahiplenir. Ortak değerler, güvenin temelini oluşturur. Birlikte çalışma ancak bu koşullar sağlandığında mümkün olabilir. Tersten söylemek gerekirse, ortak övünç ve karşılıklı güven birlikte çalışabilmenin olmazsa olmaz koşuludur.

Bunun bir adım ötesi, “Ne Mutlu Türküm Diyene” ifadesidir. Bunu hayatımda ilk olarak ve inanarak savunuyorum. Şu anda bunun ne olduğunu anladığımı ve muazzam bir formül olduğunu düşünüyorum. Bu sadece bir araya gelmek için ortak bir payda yaratması ile saygımı kazanmıyor; aynı zamanda bunun mutluluk kaynağı olmasına yaptığı vurgu ile de gözümde büyüyor. Sahi, en son ne zaman mutlu oldunuz? 

Püf Noktası

H.C.Armstrong’un Bozkurt kitabının Emil Lengyel tarafından yazılan önsözde, Gazi Mustafa Kemal’in yarattığı değişim, “Atatürk tarafından gerçekleştirilen bu büyük dönüşümü ortaya koyabilmek için izlenecek en doğru yol, Osmanlı İmparatorluğu ile onun yarattığı Türkiye Cumhuriyeti’nin düsturlarını karşılaştırmak olacaktır. Osmanlı İmparatorluğu’nda halk, ‘kader’ derdi. Kemal’in cumhuriyetindeyse, kaderciliğin bu içi geçmiş düsturları pek az işitilmekteydi. Nasıl olduklarını sorduğunuzda halk, ‘Çalışıyoruz’ diye cevap vermekteydi” sözleriyle ortaya konuyor. Bugün bunu sağlayacak olan çevik işletme metodolojisinin nasıl uygulanması gerektiğini yazmaya çalıştım.

 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Yerel seçimden sonra 04 Nisan 2024
Ödev yok deneyim var 25 Mart 2024