Çocuk işçiliği yoksulluk ve yoksunluk meselesi
İstanbul Bilgi Üniversitesi Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci Türkiye’de çocuk işçi sayısının 720 bini aştığına dikkat çekerek, sorunun temelinde yoksulluk ve yoksunluğun yattığını söyledi.
MERVE YİĞİTCAN - İSTANBUL
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), son yayınladığı raporda pandemi yılı olan 2020’de dünyada çocuk işçi sayısının artış kaydederek 160 milyona dayandığını açıkladı. Türkiye’de ise TÜİK’in 2019 verilerine göre ‘en az’ 720 bin çocuğun çalışmak zorunda olduğu biliniyor. Uzun yıllardır çözülemeyen ve gitgide daha da derinleşen çocuk işçiliği sorunuyla mücadelede farkındalık hala istenilen düzeyde değil, ancak bu konuda özellikle son yıllarda ciddi saha araştırmaları ve projeler gerçekleştiriliyor. İstanbul Bilgi Üniversitesi Çocuk Çalışmaları Birimi ile Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi de bu çalışmalara imza atan kurumlardan biri. İstanbul Bilgi Üniversitesi Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Çocuk Çalışmaları Birimi Proje Takım Yöneticisi Gözde Durmuş, Türkiye’de çocuk işçiliği sorununu DÜNYA gazetesi için masaya yatırdılar.
YÜZDE 4,4 ORANI KÜÇÜMSENMEMELİ
Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci, TÜİK’in Çocuk İşgücü Araştırması’nın Suriyeli göçmen çocukları ve verinin toplandığı döneme bakıldığında mevsimlik tarım işçisi çocukları kapsamadığını, ancak bu haliyle bile 720 bin sayısının çok ciddi olduğunu söyledi. 0-14 yaş arası hiç çocuk işçi olmaması gerektiğini, 14-15 yaş aralığında yasalardaki “çocuk işçi” tanımının da sahada karşılaşılan biçimden farklı olarak belli alanlarda, kısıtlı sürelerle tanımlandığını, 15-18 yaş arası da ‘genç işçi’ olarak kabul edilen çocukların sözleşme, sağlık kontrolü gibi birtakım kurallar çerçevesinde çalışmasının zorunlu olduğunu hatırlatan Semerci, ancak sahada gerçeğin bundan çok farklı olduğuna dikkat çekti: “15-18 yaş arasındaki çocuklar bile yasal olarak çalışması gereken koşullarda değiller. Çünkü enformel sektörlerde çalışıyorlar ve piyasa koşulları yasal duruma hiç uygun değil. Bir de mevsimlik tarım işçiliğinin de dahil olduğu ‘en kötü şartlarda çocuk işçiliği’ konusu var ki bu da 0-18 yaşın tamamını kapsıyor. Ancak bunların hiçbiri kayıtlı olmadığı için gerçek rakamlara tam olarak yansıtılamıyor. 16 milyonluk çağ nüfusu var ve çalışma oranı yüzde 4,4. Buradaki yüzde 4,4’ü kesinlikle az görmemeliyiz. Çünkü bir çocuğun bile sistemde çalışmaması gerektiğini unutmamalıyız.”
SORUN ARKA PLANA İTİLİYOR
İşçi olmanın bir çocuğun sağlıklı gelişiminin ve kendini gerçekleştirebilmesinin önündeki en ciddi engellerden biri olduğunu savunan Semerci, çocuk işçiliği sorununun temelde bir ‘yoksulluk ve yoksunluğun sonucu’ olduğunun altını çizdi: “Bu konuda temel kök neden ekonomik olarak yaşama zorluğu...Çalışan çocukların ebeveynlerinin de kendi çocukluklarının böyle bir ortamda geçtiğini ve onların çocukluklarında da bir destek mekanizmasının yaratılamamış olduğunu görüyoruz. Burada bir döngü var. Öte yandan çocuk işçiliğinin bir sorun olarak görülmemesi de bizim en çok üzerinde durduğumuz konu. Farkındalık eksikliği var. Nasıl biz kendi çocuklarımızı çocuk işçi olarak düşünemiyorsak, toplumdaki bütün çocuklar için böyle düşünmeliyiz. Tüm çocukların sağlık, eğitim, oyun gibi haklarından yararlanıyor olmasını gözetmeliyiz. Maalesefbu ortak bir sorun gibi görülmüyor. Türkiye’nin gündeminde bu sorun maalesef hep arka plana itilebiliyor.”
ÇOCUĞUN ÜSTÜN YARARI GÖZETİLMELİ
Semerci, çocuk işçiliği sorununun çözümüne ilişkin şu değerlendirmeleri yaptı: “Yasal mevzuatta birtakım değişikliklerin olması gerekiyor, mevcut çelişkilerin ortadan kalkması isteniyor. Bununla birlikte önemli olan halihazırda yasada olanların uygulanması ve bunun takibi. Sadece cezai yaptırıma indirgediğinizde sorunu çözemiyorsunuz. Sosyal hizmeti kapsayacak şekilde ailelere destek olunmalı. Okullar sorunun çözümünde kilit role sahip. Çocuğun okula erişmesi, erişimi olan çocuğu da okulda tutabilmek önemli. Kapsayıcı eğitim anlayışının okullarda uygulanmasına ve içselleştirilmesine gerek olduğunu düşünüyoruz. Her bir kurum, çocukların üstün yararını gözetir şekilde şapkasını masaya koyup kendi sorumluluklarını belirlemeli ve hayata geçirmeli. Çocuğu ve onun üstün yararını merkeze alan bir çözümü tüm toplum olarak ele almalıyız, bunu önceliklendirmeliyiz ve sürekli dile getirmeliyiz.”
Ev içi bakım yükü de bir çocuk işçiliği sorunu
İstanbul Bilgi Üniversitesi Çocuk Çalışmaları Birimi Proje Takım Yöneticisi Gözde Durmuş, çocuk işçiliği konuşulurken ev içi bakım yükü altındaki çocuk emeğinin de değerlendirilmesi gerektiğini savunuyor. Özellikle kız çocuklarına ev içinde yaşlı, engelli ve kardeş bakımı gibi ağır sorumluluklar yüklendiğine dikkat çeken Durmuş, bu yükün de çocukların gelişimine çok ciddi olumsuz etkileri olduğunu kaydetti. 4 yıllık süreçte gerçekleştirdikleri çalışmalardan hareketle elde edilen bazı sonuçları paylaşan Durmuş, şu ifadeleri kullandı:
“Çalışan Çocuk Araştırması’na katılan her dört çocuktan biri eğer okulda kendini başarılı hissetseydi okulu bırakmayacağından bahsediyordu. Dolayısıyla kapsayıcı bir anlayışla kurgulanan ve akademik başarı etiketlerinin ön planda tutulmadığı okullar bu mücadelede önemli.” Çocuk işçiliğinin ciddi bir çocuk hakkı ihlali olduğunun ve yasal olmadığının unutulmaması gerektiğinin altını çizen Durmuş, “Çok fazla ihlal görüyoruz günlük yaşamımızda. Mendil satan çocuklardan evimize sipariş getiren çocuklara kadar. Ancak bu ihlali hiçbir şekilde bildirmiyoruz. Ya işe yaramayacağını düşünüyoruz ya da “normal" karşılıyoruz. Burada değişime ihtiyaç var. Vatandaşın sorumlulukları elbet var ama esas bu konuda kamunun iradesi çok önemli” diye konuştu.