Doç. Dr. Derya Hekim: Kronik enflasyonu, bölük pörçük adımlarla düşürmek zor 

Uludağ Üni̇versi̇tesi̇ Öğreti̇m Üyesi̇ Doç. Dr. Derya Heki̇m, Ekonomi Masası’nda, “Ne yazık ki Türkiye'de enflasyonla ilgili kronikleşmiş bir durum var ve bunların yapısal politikalar çözülmeden de çözülmesi pek mümkün değil. Dünyada gıda fiyatları düşerken hâlâ Türkiye'de gıda fiyatlarının yükseldiğini görüyoruz” dedi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Doç. Dr. Derya Hekim: Kronik enflasyonu, bölük pörçük adımlarla düşürmek zor 

İlhan DUMAN 

Nasıl Bir Ekonomi TV’de yayınlanan Ekonomi Masası’na katılan Altın ve Para Piyasaları Uzmanı Mehmet Ali Yıldırımtürk ve Uludağ Üni̇versi̇tesi̇ Öğreti̇m Üyesi̇ Doç. Dr. Derya Heki̇m, EKONOMİ Gazetesi Genel Koordinatörü Vahap Munyar ve gazeteci Berfin Çipa’nın sorularını yanıtladı. Altın piyasasını değerlendiren Mehmet Ali Yıldırımtürk, dünyada jeopolitik gerginliklerin etkisiyle merkez bankalarının, enflasyonun etkisiyle de bireylerin altın aldığını belirtti. Öte yandan bir süre önce dış piyasayla iç piyasa arasında 5.500 hatta 5.750 dolar/kilogram fark olan altında, bugünlerde 1.200-1.500 dolar fark olduğunu kaydeden Yıldırımtürk, “Önceden 50-100 dolar farkla çalışıyorduk. Şu anki fark ehven-i şer” diye konuştu.  

Doç. Dr. Derya Heki̇m de Merkez Bankası’nın son dönemde piyasalardan döviz aldığına dikkat çekerek, “Bence hem kurun daha fazla düşmesini engellemek için hem de eksi olan rezervlerini toparlamak için piyasalardan döviz almaya devam edecek. Döviz almaya devam ettikçe de likidite etkisi yaratacak. Bu likidite etkisini toparlayabilmek için depo ihalelerini önümüzdeki dönemde daha sıklıkla görebiliriz” dedi. 

ALTIN VE PARA PİYASALARI UZMANI MEHMET ALİ YILDIRIMTÜRK 

Jeopolitik riskler ve enflasyon, dünyada altına talebi artırdı 

Dünyada hâlâ düştüğüne inanılmayan enflasyonla birlikte jeopolitik gerginlikler daha ön planda bulunuyor. Bu arada tabii bize yakın olan bölgede yaşanan jeopolitik gerginlik, enerji fiyatlarının da sürekli yüksek kalmasına neden oluyor. Bu da enflasyon düşüşünü engelliyor. Tabii gıda enflasyonu dünyada düşüyor olsa da bizde hâlâ düşüş görülmüyor, bu ayrı bir konu. Ayrıca dünyada bir bloklaşma var. Bir tarafta ABD, Avrupa ülkeleri, Kanada, Japonya, diğer tarafta da Çin, Hindistan, Rusya, İran, Brezilya, Güney Afrika var. Bu bloklaşmanın etkisiyle doların ileride uluslararası para olma niteliğini kaybedeceği beklentileri, para birimlerine olan güveni de sarsmış durumda. Bu nedenle daha çok merkez bankaları altın alıyor. Yani Çin’in, Hindistan’ın içinde bulunduğu blok altın alımlarını artırmış gibi görünüyor. Ama bunun dışında enflasyonun etkisiyle bireyler parasının değerini korumak için altın alıyor. Diğer taraftan da artık faizlerin de düşeceği beklentisi bu bölgelerde biraz altına olan ilgiyi artırıyor. Ama ben temelde faiz indirimlerinden ziyade jeopolitik gerginliklerin etkili olduğunu düşünüyorum.  

“Kotanın faydalarını gördük” açıklaması piyasayı teskin etmek için yapıldı 

İç piyasada Kapalıçarşı veya kuyumcuların altın ithalatına sınırlama getirilmesi, olumsuzluklara neden olmuştu. Şimdi bir rahatlama olduğunu görüyoruz. Hiçbir açıklama olmadan 7 Ağustos 2023’te altın ithalatına sınırlama getirilmesi, bunun nasıl dizayn edildiğinin de bilinmemesinden dolayı bir belirsizlik süreci yaşandı. Dış piyasayla iç piyasa arasında 5.500 hatta 5.750 dolar/kilogram fark olduğu günleri de yaşamıştık. Bu tabii çok sürdürülebilir de değildi. Diğer taraftan iç piyasada üretim yapan firmaları da hem iç piyasa hem de ihracat için zorlamaya başlamıştı. Bununla ilgili geçtiğimiz günlerde bir açıklama yapıldı. Kotanın bize faydaları olduğu ve bunun da aylık 12 ton aylık olmak üzere ihracatçıya, iç piyasaya çalışana ve tasarruf edene göre paylaştırıldığı şeklinde açıklamalar yapıldı. Aslında altın ithalatındaki kota kaldırılacak şeklinde duyumlar aldık. Ben çok ihtimal vermedim. Nitekim de bu kotayı kaldırmaktan ziyade bu açıklamayla  piyasa teskin edilmeye çalışıldı. Ama bugünlerde biraz da doyuma ulaşmış durumda. Her ne kadar sektör düğün mevsimine hazırlanıyor olsa da altının dış piyasayla iç piyasa arasındaki farkının bugünlerde 1.200-1.500 dolar olduğunu görüyoruz. Halen yüksek bir fark. Biz 50-100 dolar farkla iş yapıyorduk. Şimdi bunun 1.200-1.500 dolar olması bizim için oldukça yüksek. Ama geçtiğimiz aylara göre ehven-i şer demek daha doğru diye düşünüyorum. Böyle devam edecek gibi de görünüyor.  

Tabii bunda sakınca şu: İthalata sınırlama getirildiği zaman kaçak yoldan içeri girmesi de söz konusu olabiliyor. Tahmin ediyorum biraz da bu konu dikkate alındı ki bu açıklamayı yapmak zorunda kaldılar. Kotanın bir miktar faydası da olmadı değil tabii ki. Şu anda dış piyasalarda fiyatların biraz sakin seyrediyor olması, içeride de bir miktar likidite sıkışıklığı ve yüksek faiz nedeniyle taleplerin biraz daha düştüğü, hatta bir miktar satışların da  yatırım aracı değiştirme karşılığı yapıldığı görülüyor. Örneğin araba almak veya konut almak için eldeki altının piyasaya bir miktar satışı gelmeye başladı. Ama hâlâ müşteriden talep tarafında yüzde 70’ler, müşteriden satış tarafında da yüzde 30’lar seviyesinde. Fakat işlem hacimlerinde bir miktar düşüş olduğunu da söyleyebiliriz. Tabii enflasyonun halen devam ediyor olması, mayısta da daha yüksek olacağı beklentisi vatandaşı, enflasyona karşı eski alışkanlıklarını sürdürerek altın almaya yöneltmiş  

ULUDAĞ ÜNİ̇VERSİ̇TESİ̇ ÖĞRETİ̇M ÜYESİ̇ DOÇ. DR. DERYA HEKİ̇M  

Kronik enflasyonu, bölük pörçük adımlarla düşürmek zor 

Enflasyonla mücadelede para politikasında yeterli bir sıkılaşma oldu ama bu hâlâ tam olarak yansımadı. Ne yazık ki Türkiye'de enflasyonla ilgili kronikleşmiş bir durum var ve bunların yapısal politikalar çözülmeden de çözülmesi pek mümkün değil. Dünyada gıda fiyatları düşerken hâlâ Türkiye'de gıda fiyatlarının yükseldiğini görüyoruz. Yani bu noktalar halledilmeden enflasyonu istediğimiz noktaya çekmemiz biraz zor gibi görünüyor. Burada para politikası elinden geleni yapıyor ancak ben diğer tarafta hem maliye politikasında hem de yapısal tarafta birtakım eksiklikler olduğunu görüyorum. Yani bütüncül bakmazsak, sorunları bölük pörçük çözmeye kalkarsak Türkiye'deki bu kronikleşmiş olan enflasyon sorununu ne yazık ki çözemeyiz. O yüzden de bu enflasyonla mücadele adımlarının hem piyasalara yansıması gecikiyor hem de enflasyon beklentisi ne yazık ki düşmüyor. Bu nedenle de yüzde 2’nin altında enflasyonu yakalamamız zor gibi görünüyor. Ama yüzde 2’nin altına indiremez ise bundan sonraki aylarda enflasyonu Merkez Bankası, daha sert önlemler almak zorunda. Yine faiz oranını artırmak zorunda kalabilir.  

Bence faiz indirimini konuşmak için çok erken. Biz enflasyonda tepe noktasını dahi görmedik. Tepe noktasını mayıs ayı enflasyonuyla göreceğimizi düşünüyoruz. Ondan sonra yavaş yavaş baz etkisiyle birlikte enflasyon düşmeye başlayacak. Ama bu şartlar altında bence faiz indirimi kesinlikle gündemde değil, ama faiz artışı olabilir. Gelecek enflasyon verilerine bağlı olarak faiz artışı tekrar gündeme gelebilir. Ama benim ana senaryom bir sonraki toplantıda da pas geçileceği yönünde. 

MB’nin döviz alması TL likiditesini artırıyor, para politikasının işleyişi bozuluyor  

Öte yandan Merkez Bankası son dönemde piyasalardan döviz alıyor. Tabii döviz aldığı zaman bu piyasada TL likiditesini artırıyor. Haliyle de para politikasının işleyişini engelliyor. Bu para politikasındaki sıkılığı gevşetmiş oluyor. Yani likiditeyi bollaştırıyor. Bu likiditeyi toplamak için depo ihalelerini açıyor. Yani burada aslında bir nevi para politikasının işleyişini kolaylaştırmak için aldığı önlemler bunlar. Önceden daha akut bir durumdaydı bu. Yani mevduat faizleri çok düşmüştü. Piyasada likidite çoktu. O zaman başlamıştı bu depo ihalelerine. Şimdi de rezerv biriktirme politikasının yan etkisi olarak likidite artışı ortaya çıkıyor ve bunu toparlayabilmek için de bir nevi sterilizasyon yapıyor. Bu sterilizasyonla birlikte yarattığı likiditeyi piyasadan topluyor. Dolayısıyla bu önlemlerin devam edeceğini düşünüyorum. Çünkü gördüğümüz o ki artık yabancı girişi başladı. Merkez Bankası da bence hem kurun daha fazla düşmesini engellemek için hem de eksi olan rezervlerini toparlamak için piyasalardan döviz almaya devam edecek. Döviz almaya devam ettikçe de likidite etkisi yaratacak. Bu likidite etkisini toparlayabilmek için de depo ihalelerini önümüzdeki dönemde daha sıklıkla görebiliriz.