Çalışırken savruk, iç dünyamda düzenli biriyim

Yazın alanına şiirleriyle giren Deniz Durukan’ı, şiirleriyle, edebiyatçılar ve müzik insanlarıyla yaptığı söyleşiler, kaleme aldığı yazılar, düzenlediği metinler arası okuma atölyeleri ve yayımlanan kitaplarıyla tanıyoruz. Bugün ise yazı masasının konuğuyuz.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Çalışırken savruk, iç dünyamda düzenli biriyim

Faruk ŞÜYÜN 

Deniz Durukan ile yazı masası başında buluştuğumuzda, masayı genellikle online “karşılaştırmalı metin okuması” atölyeleri olduğu zaman kullandığını öğrendim. “Evin her yeri benim yazı masam; koltukta, yemek masasında, sehpada çalışabilirim. Ama defterlerimi, kitaplarımı, bilgisayarımı alıp yatak odasında çalışmayı daha çok tercih ediyorum, orada kendimi daha rahat hissediyorum” diye anlattı yazma düzenini.

Defterlerin çok önemli olduğunu söyledi:

“Elimde hep bir defterle dolaşırım desem yeridir. Şiir yazarken imge defterlerim, not alırken kullandığım başka defterler var, yani çok fazla defterim bulunuyor, ama hepsi yarım yarım. Çünkü o anda elime geçene yazarım, hepsini de saklıyorum. Bu kadar çok defter içinde nerede ne olduğunu hatırlamadığımdan, bulana kadar hepsini elden geçirmem gerekiyor! Ayrıca müzik söyleşileri için soruları yazdığım, müzik yazıları için notlar aldığım defterlerim de var… Aslında aklıma gelen her şeyi defterlere yazıyorum. Yeter ki önümde bir defter elimde bir kurşun kalem olsun… Şunu da belirteyim, çalışırken savruk, iç dünyamda düzenli biriyim...”

Deniz Durukan kurşun kalemlerini kitaplarda kimi satırların altlarını çizmek, onların uyandırdığı duyguları not almak için de kullanıyor. Yazı masasında duran defterlerden birini gösteriyor “bunu şiirlerimi yazmam için Teoman hediye etmişti, el yapımı, yazmaya kıyamadım!” diyor. Teoman’ın “Aşk ve Gurur” albümünde yer alan “Ölüm Işığa Uzanmış” isimli parçayı hatırlıyorum; Teoman, onun “Rugan” adlı kitabından seçtiği dizeleri bir araya getirmiş ve ortaya bu şarkı çıkmıştı.

Defterlerin şekli, boyutu, kâğıdı gibi özelliklerine dikkat ediyor mu?

“Özel bir tercihim yok. Tabii bazen çok beğenip aldıklarım da oluyor. Aslında hediye edilmiş çok fazla defter var. Hiç satın almasam epey idare ederim herhalde.”

Yatak odasında yatağın üzerinde çalışmak… Bu durumu biraz daha açar mısın?

“Orası bana çok izole bir yermiş gibi geliyor. Benim düşünce odam gibi… Bir şeyleri tahlil etme, çözümleme yerim. Bütün defterleri, kitapları oraya yığıyor, müzik de açıyorum. Eğer çok odaklanmam gereken bir yazı yazıyorsam, yazıya başlamadan önce, konsantre olmak için genellikle Schubert dinliyorum.”

Deniz Durukan şiirlerini önce defterlere yazıyor, haftalık müzik yazılarını ise bilgisayara, ama onları da öncesinde defterlere not alıyor. Anlaşılıyor ki defterler hep yanında… Başka neler oluyor çantasında?

“Bir süre bir kitaba takılırım ve onu yanımda taşırım. Hatta bir kere okumam yetmez, birkaç kere okurum. Defter, kalem, bilgisayar ve kitap çantamda daima olur.”

Yazı masasını çok kullanmadığı için, sevdiği objeleri evin farklı köşelerinden alıp masanın üzerine dizdik. Pinokyo ile başladı her birinin hikâyesini anlatmaya:

“Pinokyo’nun tahta kuklayken gerçek bir insana dönüşme isteği, bu yolda başına gelenler ama en çok da gerçek hayatta yalan söylendiğinde kimsenin burnu uzamazken Pinokyo’nun burnunun uzaması çocukken beni çok etkilemişti. Onun burnuna baktıkça bunu düşünüyorum.

Bok böcekleri (skarabe) eski Mısır'daki en yaygın sembollerden biri. Onun şekli verilerek yontulmuş bu taş, hediye geldi; taşın altında Mısır Ölüler Kitabı’ndan (Gün Işığına Çıkma kitabı) pasajlar varmış. Onların muskası gibi bir şey. Eski Mısır inanışında yeniden hayatı temsil ediyor bu böcekler. Ekolojik açıdan da doğaya büyük katkıları var.

Çan mı? O, kendimi uyarmak için ‘hadi kendine gel!’ diye çağırıyor beni. Aklıma olumsuz şeyler geldiğinde çalarım; ‘hop uyan!’ derim.

Tütsü seviyorum, özellikle ağaç tütsüsü Palo Santo’yu. Kokusunu sevdiğim için aldım.

Ahşap, tel ve deriden yapılmış bu at Kuzguncuklu heykeltıraş Bihrat Mavitan’ın çalışması.

Kuzguncuk’ta sahafta gördüm. Koşmaya hazır bir hali vardı sanki.

Gittiğim yerlerde, varsa bit pazarlarına muhakkak uğrar, bir şeyler toplarım. Palyaço da oralardan… Almanya’daki bir bit pazarından…

Porselen kutuyu Paris’teki Yahudi Mahallesi’nde gezerken eski eşyalar satan bir dükkândan almıştım.

Fabergé de yine yurtdışından.

Siyah fil hediye, kız kardeşim getirdi.

Bebek ise Antalyalı bir arkadaşımdan, el yapımı...”

Yazarın masası, odası, objeleri ilgi duyduğu şeyler onun hakkında ipuçları taşır. “Ben de özenle dokunuyorum sözcüklerime, onları değil ama kendimi kırmam gerekiyorsa veya ne söylemem gerekiyorsa sakınmıyorum. Çok çıplağım bu anlamda. Ve güvenli sularda yüzmüyorum. Kullandığım sözcükler bazen ipeğin hışırtısını duyursa da genelde pürüzlü, pürtüklü” diyorsunuz bir söyleşinizde. Şiirler nasıl oluşuyor ipucu verir misiniz?

“Gördüğüm bir şey ya da bir sözcük aklıma takılır, günlerce kafamda dolaşır. Sonra bir bakarım ki dizeye dönüşmüş, hemen deftere yazarım. Ondan sonrası cennetle cehennem arası bir şey.”

Peki, ilgi alanlarınızla ilgili bir başka soru: Müzik üzerine yazmak, müzik zevkinizi etkiliyor mu?

“Hayır, pek etkilemiyor. Sevmediğim bir albümü veya şarkıyı yazmıyorum. Ama müziği zevk için dinlemeyi bu aralar özledim. Uzun zamandır haftalık yazılar yazıyorum. Böyle olunca başka bir dinamik giriyor işin içine, işe dönüşüyor, yazıyı yetiştirmen, ona odaklanmak gerekiyor. Ama şiir yazarken müzikte kayboluyorum. Daha sert şeyler, örneğin davul, elektro gitar dinliyorum. Saksafon da beni etkiliyor. Onlar içimdeki ritmi, yazdığım şiirin ritmini ortaya çıkarıyor.”