"Arabuluculuk" elden kayarken

Zeynep GÜRCANLI
Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

Önce Ukrayna savaşı, ardından Libya karmaşası; AK Parti hükümeti her iki konuda da "arabuluculuk" için kolları sıvamıştı.

Dünyanın odağındaki bu iki önemli meselede Ankara'nın sunabileceği her katkı, 2023 seçimleri öncesinde hem ekonomik krizden çıkmak, hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "dünya lideri" imajı üzerinden seçim kampanyası yürütmek adına, AK Parti hükümeti açısından önem taşıyordu.

Nitekim "buğday anlaşması" ile ilk adım atıldı. Buğday anlaşması, hem Türkiye'nin Rusya'ya karşı Batı yaptırımlarına katılmaması için meşru bir gerekçe oluşturdu, hem de Türkiye'deki insan hakları ve özgürlüklere yönelik kısıtlamalar nedeniyle eleştiri altındaki Erdoğan hükümetine bir nebze rahatlama sağladı.

SUUDİLER DE "ARABULUCULUK" TEZİNE SARILDI

Ancak "buğday anlaşmasının" etkisi bir yere kadar sürdü. Üstelik, tıpkı Erdoğan gibi, Batı'nın Rusya baskılarından kurtulmak isteyen başka uluslararası aktörler de "arabuluculuk" işine dahil olmanın peşine düştüler. Suudi Arabistan bunun örneği.

Suudi Arabistan'ın etkisinin büyük olduğu OPEC+'nın aldığı petrol üretimini frenleme kararı, ABD'nin "Rusya'ya alternatif doğalgaz ve petrol sağlayıcılar üretimi arttırdıkça arttırsın, Moskova enerji kaynağı olarak devreden çıksın" politikasıyla tamamen ters düşünce, Suudiler Washington'un öfkesinden korunmak için "ama biz arabulucuyuz" söylemine sarıldılar.

Suudi Arabistan'ın Washington'daki Büyükelçisi Prenses Reema Bander El Saud, daha önce hiç yapmadığını yaptı ve bir Amerikan kanalına, CNN'e röportaj verdi. Suudi Prenses, Amerikalı gazetecinin "Suudi yönetimi Rusya'dan yana mı tavır alıyor" sorusuna , "Bunu siyasileştirmeyin. Konu siyasi değil, ekonomik" diyerek yanıt verdi ve ekledi;

"Rusya'yla olan ilişkimiz savaş esirlerinin serbest bırakılmasını sağladı; İki Amerikalı, beş İngiliz, bir Hırvat ve çok sayıda diğer ülkeden savaş esiri kurtarıldı. Biz rolümüzü arabulucu ve iletişim sağlayıcı olarak görüyoruz. Ukrayna'yı insani açıdan destekliyoruz, nitekim 400 milyon dolar verdik. Aynı zamanda Polonya ile de Ukrayna konusunda işbirliği içindeyiz. Ukraynalı sığınmacılar için Polonya'ya 10 milyon dolar verdik. İşte biz bunu yapıyoruz."

İşin ilginci, daha önce de bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan aynı esir takası konusunda Türkiye'nin rolünden övgüyle bahsetmişti. Ankara'dan Ukrayna-Rusya savaşı açıklamalarıyla, Suudiler'in takındığı tavrın benzerliği hakikaten çarpıcı.

HEM ABD'DEN, HEM AB'DEN TÜRKİYE'YE UYARI

Ancak kötü haber şu;

Ukrayna savaşı konusundaki "arabulucuların" sayısı arttıkça, bu durumun Batı nezdinde "geçer akçe" olma etkisinin de azalacağı aşikar. Nitekim bunun işaretleri de gelmekte.

Ekim ayında Ankara'ya hem ABD'den, hem de Avrupa Birliği'nden heyetler geldi. ABD Hazine Bakanlığı üst düzey bürokratı Elizabeth Rosenberg  başkanlığındaki Amerikan heyetinin de, AB Komisyonu'nun mali işlerden sorumlu Komiseri Mairead McGuinness başkanlığında Avrupalı heyetin de AK Parti hükümetine mesajı aynı oldu;

"Rusya ile girdiğiniz ekonomik ilişkilere dikkat edin, yaptırımlara takılmayın. Hatta mümkünse, Batı'nın yaptırımlarına Türkiye olarak siz de katılın."

LİBYA ARABULUCUĞU DA ÇIKMAZA GİRMİŞ GİBİ

AK Parti hükümetinin el attığı ikinci uluslararası kriz olan Libya'da da "arabuluculuk" çabaları  çıkmaza girmiş görünüyor.

Libya'nın doğusunda ve batısında kendilerini başbakan ilan eden iki ayrı siyasetçi, Dibeybe ve Başağa geçen ay Türkiye'ye davet edilmiş, yaşanan karmaşaya bir çözüm bulunmaya çalışılmıştı. Ancak bizzat Erdoğan'ın da devreye girdiği "arabuluculuk" çabaları sonuç vermemişti. AK Parti hükümetinin aynı anda İstanbul'da olan Dibeybe ve Başağa arasında yürüttüğü mekik diplomasisinde önerisi, "dönüşümlü Başbakanlık" olmuştu. Ancak bu öneri kabul görmemişti.

İşin ilginci, Ankara bununla uğraşırken, Libya'da siyasette başka pazarlıklar yaşandığı ortaya çıktı. Fas'ta biraraya gelen Cumhurbaşkanlığı Konseyi Başkanı El Mişri ile Libya Temsilciler Meclisi Başkanı Akila Saleh'in, ülkedeki kilit yönetim pozisyonlarının "nasıl bölüşüleceğine" ilişkin uzlaşmaya vardıkları açıklandı. Arap basınına göre, El Mişri ile Saleh arasındaki uzlaşma, Libya Merkezi Bankası Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı'nın Libya'nın doğusunu kontrol eden güçlere, Ulusal Seçim Komisyonu Başkanlığı, Adalet Bakanlığı ve Denetim Bürosu Başkanlığı'nın ise Batı'ya bırakılmasını, Yüksek Mahkeme Başkanlığı ile Yolsuzlukla Mücadele Bürosu Başkanlığı'nın ise güneyden gelecek temsilcilere verilmesini içeriyor.

Buna ek olarak, Libya Cumhurbaşkanlığı Konseyi Başkanlığı'nın Ankara'nın pek hazetmediği Hafter'e, Başbakanlık görevinin ise halihazırda Cumhurbaşkanlığı Konseyi Başkanı olan El Mişri'ye bırakılabileceğine ilişkin pazarlıklar da ortaya döküldü.

Türkiye'nin kendisi dışında gelişen bu pazarlıklara tepkisi ise, yakın çalıştığı Libya Başbakanı Dibeybe'yi bir anlaşmayı bahane ederek Ankara'ya çağırmak oldu.

Belli ki AK Parti hükümeti, hem Ukrayna'da, hem Libya'da "arabuluculuk" pozisyonunun elden gitmekte olduğunu gördü.

Seçim yakın; Erdoğan'ın "dünya lideri" imajı için Ak Parti şimdi tüm gücüyle "etkin pozisyonunu" yeniden kazanma peşine düşmüş görünüyor...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Demokrasilerde hazan vakti 05 Aralık 2024
ORESHNİK... 25 Kasım 2024