Burak Karabacak Prensibi: 8 milyar dolar düşünüşü
Swissotel’de 10 Haziran’da düzenlenen Knovvu Techworking Day, sanal asistan, ses biyometrisi ve konuşma analizi gibi ürünlerini, Knovvu ismini verdiği otomasyon platformu altında toplayan Sestek için tarihine geçecek bir etkinlik oldu.
Sestek, ilk olarak 30 yabancı konuğu ağırlayarak uluslararası performansının altını çizdi. Bu güzel.
Serdar Kuzuloğlu’nun yönetiminde gerçekleşen başarılı akışta Sahibinden, Yapı Kredi, CMC, AssisTT, Hepsiburada, QNB Finansbank ve Arçelik’in yöneticilerinin özellikle müşteri ilişkileri yönetimindeki ihtiyaçlarını karşılama yaklaşımlarını anlatması, bu yeni otomasyonun değerinin anlaşılmasını sağladı. Müşteri talebinin veya şikayetinin ne zaman geleceğinin belli olmaması, otomasyonun asıl değerini belirliyor. Bu da güzel.
Benim takıldığım konu ise, “networking” boyutuna vurgu yapılan kahve aralarındaki network oluşturma yeteneği oldu. Sestek yöneticilerine, bu araları da yönetmeleri gerektiğini söyledim. Biraz konuştuk; en sonunda “network”ten bir arkadaşım, “zaten herkes birbirini tanıyor, gerek yok” dedi.
Son dönemde katıldığım toplantılardaki deneyimim bana tersini söylüyor. Perakende Günleri’nde Akinon locasında bize hizmet eden iki arkadaşımızdan biri tiyatro öğrenimi görmüştü; diğeri diş hekimliği okuyordu. Bunu, tanıştığım bir girişimciye aktardığımda kendisinin bu noktaya gelmesinde garsonluk deneyiminin de payı olduğunu ancak, bu tür organizasyonlarda bu part-time çalışanların niteliksiz işgücü gibi değerlendirildiği yorumunu yaptık. Bu da bir tür israftı.
Perakende Günleri’nde Maslak Pilavcısı’nın ürününü servis eden arkadaşla sohbet ettiğimde, nohutlu pilava tadını verenin tavuk suyu ile pişirilmesi olduğunu dinledim. Eskiden seyyar pilavcılarda tavuk eti de kullanılırdı ama o konuyu ele almadık; bugünkü koşullarda üzerine ketçap dökülmüş pilavın fiyat/performans açısından tercih edildiğini gözlemliyorum.
Ispanaklı böreği keşfetmek
Buradan Sestek toplantısına döneyim. Toplanan kitle birbiri ile ayaküstü konuşup randevu kesiyordu ve ciddi bir iş hacmi için zemin oluştuğu anlaşılıyordu. Ancak kahve ve atıştırmalıkların yer aldığı networking alanında üçlü beşli gruplar, birbirini tanıyanların kendi aralarında hoşbeşini yaparken yeniler ortamı izliyordu. Bunun maksimum fayda için yönetilmesi gereken bir süreç olduğunu düşünüyorum. Ispanaklı börek hikayesi de bununla ilgili.
Sohbet sırasında herkes elini uzattığı sandviçleri ve küçük muffinleri ağzına atıyordu. Oysa ki tezgahın ucunda –muhtemelen bir de ara sıcak olsun diye konulmuş- ıspanaklı börek vardı ki, kendime servis yaptıktan sonra ve kaldırılırken çektiğim fotoğraflar bunun yeterli ilgiyi görmediğine işaret ediyordu. Sandviçi elle tutup yeme sürecini otomasyon pazarı kabul edersek, burada niş bir pazar el değmeden duruyordu ve o tanışıklıklar bu yeni pazarla tanışmayı sağlamıyordu. Ispanaklı börek konusunda uzman değilim ama organizasyondaki arkadaşlarla küçük bir pazar araştırması, bu ürünün pazardaki diğer örneklerden farklı ve daha iyi olduğu sonucuna varmamızı sağladı. Gerçek zamanlı olarak konuyu ele alıp sonuca bağladıktan sonra network’ü dağıttık. İhtiyaç olursa yine birbirimizi buluruz.
Ispanaklı böreği keşfetme yolculuğunda yanıma alacağım üç şeyi sorsanız, birini Voila Card CEO’su Burak Karabacak olmasını isterdim. Diğer ikisine sonra karar veririm. Karabacak’ı banko seçmemin nedeni, ıspanaklı böreği kimle keşfedebileceğime ve kimlerle birlikte yememin daha iyi olacağına karar vermemi sağlayacak bir ürününün olması.
Pareto (80/20) ilkesinin ileri yorumu
2000’li yılların eşiğine geldiğimizde Varlık Yayınları için 80/20 Düşünüşü adında bir kitabın çevirisini yapmıştım. Kitaba konu olan Pareto İlkesi özetle, şirketlerin gelirlerinin yüzde 80’ini müşterilerinin yüzde 20’sinden elde ettiğini ve müşterlerin yüzde 5’lik bölümünün şirket kârı üzerinde belirleyici olduğunu anlatıyordu. Bu oranları nasıl hesaplamışlar bilmiyorum ama –mühendislik öğrenimi görmeme karşın- Karabacak’ın oran içermeyen ifadesi benim için çok daha anlamlı: gelecek yıl elde edeceğiniz geliri bu yıl tanıştığınız insanlar belirler.
Voila Card, yakın saha iletişimi (NFC) kullanarak doğrudan tanıştığınız kişinin akıllı telefonundaki rehbere girmenizi sağlıyor. Karabacak ile tanışmadan önce StableX CEO’su ve Ortağı Turgut Güney sayesinde bu yeni teknolojiden haberdar olmuştum. Yeni iletişim bilgileri için kartını istediğimde, siyah bir plastik kartı telefonuma değdirmişti. Onun kullandığı çözümde “kaydet” butonu en alta konulduğu için işlemi tamamlamak biraz zor olmuştu. Voila’da buton üstte ve daha kolay kullanılıyor.
İş sadece kulanım kolaylığına dayanmıyor. Türkiye’de 7,5 milyonu aşan kartvizit kullanıcısı ve 300 milyon dolarlık dijital kartvizit pazarı bulunduğuna dikkat çeken Karabacak, “Şirketlerin sürdürülebilirlik vizyonları ve bütçeleri bu 300 milyon dolarlık dijital kartvizit pazarının yüzde 30’unu şekillendiriyor” diyor. Voila Card’ın şimdiye kadar 15 bin ağacın kesilmesini engellemesi bu açıdan etkileyici ama benim açımdan daha çarpıcı olan, kart ve uygulamasının küçük veriye odaklanmış olması. Ispanaklı böreğe giden yolu hatırladınız mı?
Herkes büyük veri ayini yaparken küçük veriyi keşfetmek önemli ve bunun işin doğası ile bir ilgisi var. Karabacak, insanların hayatlarında aynı anda sadece 18 kişiye odaklanabildiğini söylüyor. Buna aile, arkadaşlar vb. dahil. Dolayısıyla o 18 kişilik kadroyu oluşturmak önemli ve Voila Card, uygulaması ile birlikte fiziksel dünyada tanışan insanlara bu küçük veriye ulaşma iddiasında.
Karabacak, bu iddiasına eşlik eden Voila yolculuğunu, 2026’da 12 ülkede toplam 121 milyon kullanıcısı olan yapay zekâ destekli ve yüzde 63 EBITDA marjlı çözümü 8 milyar dolar değerlemeyle dünya devlerine satmayı hedefliyor. Orijinal ifade, “Bu şirketi Linkedin’e 8 milyar dolara satacağım” şeklinde. Karabacak, bunu çözümde de kullandığı yapay zekâ ve analitiğe dayanarak söylüyor. Burak Karabacak düşünüşünü sevdim.