Burjuvazi ve demokrasi

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ

‘Neo-kapitalizm’, ‘Neo-feodalizm’, ‘Ahbap çavuş kapitalizmi’, ‘Politik kapitalizm’ gibi sermaye birikimi sürecinin doğrudan politikleştiğini vurgulayan son 25 yılın kuramlarını –sonuncusu çok daha yeni sayılır- bir yana bırakalım ve bugünlük klasik bir bakışı deneyelim. Eski bir “klasik örtüyü” olgularla eşleştirmeye çalışalım. Hangi bakış? Özetle demokrasi ‘burjuva demokrasisidir’ yani onu kuracak ve taşıyacak bir burjuvazi yoksa demokrasi de olmaz. Örneğin Trotsky 1905’e doğru –Alexander Helphand’dan (Parvus) etkilenerek- Rusya’da işçi sınıfını oluşturanın burjuvazi veya kapitalizm olmadığını, bu işi başaracak çapta bir burjuvazinin yokluğunda işçi sınıfını devletin (çarlığın) ve toprak sahibi soyluluğun ittifakıyla tepeden başlatılan sanayileşmenin yarattığını savunmuştu. Böyle bir sanayileşme Batı’daki türden kapitalizm sayılamazdı. Dolayısıyla Rusya’da kapitalizm köksüzdü ve burjuva demokrasisi zayıf doğmuştu. Bu tarihsel aşamanın üstünden atlanarak doğrudan sosyalizme geçiş denenebilirdi. Elbette sadece geçiş çünkü aşırı geri Rusya bu dünya-tarihsel projeyi gelişmiş Avrupa işçi sınıfları yardıma gelmeden nihayetine erdiremezdi. Bu tezde içerilmiş geri kalmanın avantajı, eşitsiz ve bileşik gelişme, sürekli devrim gibi önemli kavramlar var. Daha sonra kalkınma iktisadına –ki zaten 1920’lerin Sovyetler içindeki ekonomi tartışmalarından çıkmıştır diyebiliriz- etki yapacak fikirler söz konusu. Bu bakışın özü şudur: Rusya’da burjuvazi güçsüzdür, dolayısıyla parlamenter demokrasi tutmaz, ya ileriye atılacaktır ya geriye düşecektir.

Peki, burjuvazi/demokrasi ilişkisinin bu derece güçlü olduğunu kabul ederek (varsayarak), burjuvazi yoksa demokrasi yoktur” şeklindeki çalışma hipoteziyle bakarsak buralarda ne görüyoruz? Siyasal teolojinin inceliklerini bulmak imkânsızdır çünkü temelde sekülarizm, “iki kılıç” yatmamakta, tekleşme hızla gerçekleşmektedir. Aristokratik demokrasinin de meritokratik demokrasinin de var olmadığını biliyoruz. Siyasal hayat ve kurumlar günlük pragmatizmle popülist klientalizm arasında salınmakta, stratejik amacı olan bazı gruplar ise ancak kimlikleri veya köşeli ve adeta sabit ideolojileri savundukları için ve o ölçüde bu amaca sadık kalmaktadırlar. Doğallıkla “banal milliyetçilik” ve “gündelik faşizmin” kuşattığı, değerleri de zaten buna uygun olan kalabalık bir toplam Osmanlı-Türk aydınlanmasından nasibini –olabildiği kadar- almış yaklaşık yüzde 30’luk bir kitleyi neredeyse yabancı görmektedir. Bu nispeten eğitimli, modern, laik kitle –burada kelimesi kelimesine almamak gerekiyor çünkü bu yüzde 30’un bilişsel durumu da aslında tartışmalıdır- ve onun temsilcisi olduklarını iddia eden siyasi partiler/hareketler ise geri kalan büyük grupla ortak dil konuşamamaktadır. Zaten konuşabilmeleri enformasyon-teorik ve oyun-teorik olarak imkânsızdır. Hem ısrara ve tekrara dayalı köşeli tercihler hem de bunları ifade eden dil değişmeden uzlaşma mümkün değildir; bu nedenle giderek gerileyen savunma hatları kurulmakta ve daha kalabalık olan grupla bir zeminde “dengelenme” arayışına girilmektedir. Giderek daha katı hale gelen kalabalık grup ise temsil edilirken radikalleştirilmekte ve değiştirilmekte, ayrıca tercihleri sabitlenerek rasyonel tartışmalara kapalı hale getirilmektedir. Bir agora olarak demokrasi, müzakereci demokrasi tezlerinin ete kemiğe bürünmekten son derece uzak olduğu bir coğrafyada emperyalizmin müdahalesine on yıllardır maruz kalan toplumun dokusu değişmekte, değiştirilmektedir. Ama tamamı değil çünkü çok ciddi ağırlık taşıyan hayli kalabalık bir bölümü yerinde duruyor. Diğer taraftan başka gerçekler de var.  

İslami (büyük) burjuvazi yıllardan beri ekonomik, sosyolojik ve siyasi bir gerçektir. Normalde, bu kadar hızla birikim sağlayan bir burjuva kesimi durup muhasebe yapar ve kazanımlarını garanti altına almak ister. Lakin bu kanadın cephesi geniş. Arkada merdiven altı tezgâh burjuvası, “eşik altı” burjuvazi (subpar bourgeoisie), “varoş burjuvazisi” geniş bir katman olarak durmaya devam ediyor. “Eşik altı burjuva” lafını “eşik altı tahvil” teriminden aldım: Subpar yani “standardı tam tutturamayan burjuva” diye uzatılabilir. “Varoş burjuvası” daha yerli ve daha gerçekçi olabilir. Sorun geniş anlamda geleneksel “seküler burjuvazi” meselesidir. Aynı zamanda giderek genelleşen bir İslami burjuvazi meselesidir. İslami burjuvazinin de kendisini burjuva olarak gördüğünü ve bu anlamda aşırı inceltilmiş bir ideolojik filtre kullanmadığını vurgulamak gerekiyor. Bu görüşün netlikle ifade edildiğini de söyleyebiliriz. Söylemi “bu ülkenin asli sahibi biziz” düşüncesinin net ifadesidir. Üstelik ifade edilişi aşikâr biçimde sınıfsaldır.

İslami burjuvalar, “eşik altı burjuvaları” da sürükleyerek, “eski burjuvaziyle” tamamen anlaşarak bugüne kadar gerçekleşen sermaye birikimini/ihracat bağlantılarını/teknolojik bilgiyi kazanç hanesine yazıp, “şimdi denge kurma, kazanımları hep birlikte konsolide etme zamanı” diyebildikleri ölçüde “restorasyon” gündeme yerleşir. Tersinden, “her şeyi kendimize istiyoruz, sonuna kadar devam” diyen ekibe katıldıkları ölçüde “restorasyon” diye bir konu gündemde olmaz. Türkiye’de (büyük) burjuvazinin temel sorunu “yeni” sermayeyle “eski” sermayenin denge kurabilmesidir. Başka ifadeyle, İslami burjuvazinin kazanımlarını konsolide etmeyi öncelik haline getirmesidir. Mümkün mü? Evet, mümkün ancak olası mı? Tercihler ve siyasi dil değişecek mi? İki burjuvazi varsa bunlar zaten çoktan uzlaştılar denebilir. Vaka bazında belki ama bu kalıcı bir konsensüs mü?   

Ne “klasik örtünün” bize aktardıkları ne de modern ekonomi politiğin dili gelişmeleri etkileyememekte. O zaman işi zamana ve mekâna bırakmadan uzlaşıyı mümkün hale getirmek ve hızlandırmak için iradi bir çaba gerekiyor. Halkın çoğunda pragmatik olarak rahatlama, gerilimden uzaklaşma isteği var gibi görünüyor. Bu böyleyse seçimi hangi kanat kazanırsa kazansın dengelenmeyi başarmak veya en azından denemek durumunda çünkü kimsenin sosyolojik olarak bir yere gittiği, eridiği, dönüştüğü falan yok. Herkes yerinde durmaya devam edeceğine göre uzlaşarak dengeye gelmekten başka çare yok.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Siyasi mitler 23 Nisan 2024
Rerum Novarum 16 Nisan 2024
Cumhuriyetçilik 02 Nisan 2024
Fayda ve emek-değer 26 Mart 2024
Stalin’in arabaları 20 Şubat 2024