‘Deglobalisation’ veya ‘Slowbalisation’

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI

1980’lerde küreselleşme önce gelişmiş ülkelerin sonra gelişmekte olan ülkelerin kanına girdi. 1990’larda küreselleşmeye karşı çıkanlar “dinozorlaşma” ile suçlandılar. Fukuyama daha da ileri gitti. SSCB yıkıldıktan sonra artık tarihin sonuna gelindiğini yazdı. Küreselleşmeciler ülkelere, insanlara adeta cennet vaat ediyordu. Piyasa ekonomisinin egemenliği, sermaye akımının serbestliği sayesinde her türlü inanç, etnik kimliğe özgür kalacaktı. Yine kadın haklarının olduğu, gelir dağılımın düzeldiği bir dünya olacak diyorlardı. Artık herkes McDonald's’dan hamburger yiyecekti. Gelişmekte olan ülkelerde McDonald's ilk açıldığında önünde uzun kuyruklar oldu.

Bizim ülkemizde de halk hemen küreselleşmenin üstüne atladı. Kaypak felsefe post-modernite Türkiye’ye uygulandı. 12 Eylül darbesi sonrası iktidara gelen Özal, tıpkı Reagan ve Thatcher gibi karşı görüşte olanları ezdi geçti. Zaten direnen de yoktu. Artık işçi sendikası liderleri bile Jaguar ile dolaşıyordu. Arada 1986, 1994 krizleri çıksa da kısa sürede atlatıldı. Bu cephe ilk ciddi darbeyi 2001 krizinde aldı. Ancak bu da çabuk atlatıldı, ithal bakan ile birlikte gelen IMF düzeni sağladı. Hükümetin programına muhalefet eden parti de kendine alan açmak için hemen çark etti, ithal bakanı milletvekili yaptı. Buna rağmen iktidar olamadı. İthal bakan sessizce partiyi terk etti. 2002 yılında iktidara gelen İslamcı partide gömlek değiştirdik, “tek gerçek var o da küreselleşme” deyince, dünya ölçeğinde yaşanan para bolluğu sayesinde devleti de halkı da borçlandırdık. Özel sektör zaten küreselleşmenin içinde yer almaya hazırdı. Hayat güzeldi.

Borçlanma sayesinde herkes adeta ölmeden cenneti yakaladığını sandı. Varlık fiyatları yükseldi. AB ülkeleri bile Maastricht kriterlerini unuttular. Pembe devrimler, Arap baharları yaşandı. Ancak bu dönüşüm tam istenildiği gibi olmadı. Etnik ve dinsel kimlikler uyum içinde yaşayamadı tam aksine savaşmaya başladılar. Üstelik İslamcı terör dünyanın başına bela oldu. Tam kapitalizme uyum sağladı derken Rusya ve Çin’de rejim gittikçe otoriter hatta faşizme dönüştü. Üstüne 2008 krizi gelince sistem tıkandı. Artık IMF bile küreselleşme demekten vazgeçti. 10 yıllık bir hengameden kurtulduk derken bu defa Covid-19 salgını başladı. Yaşanan durgunluğu aşmak için başta ABD, AB ve Japonya olmak üzere adeta gökten helikopterlerle para dağıttılar.

Ekonomik kriz ve pandemi ekonomileri durgunluğa sürüklemekle kalmadı. Hemen her ülke kendini kurtarma derdine düştü. Küreselleşme ile ortaya çıkan ve epeyce bir zaman tıkır tıkır işleyen küresel değer zinciri de kırıldı (GVC). Çip krizi adeta gelişmiş ülkelere bu iş bitti dedirtti. Çünkü çip krizi nedeniyle bazı sektörlerde üretim yapılamaz hale geldi. Ülkeler küreselleşmeden vazgeçmeye (deglobalisation) başladı. Çünkü ekonomileri yavaşlıyordu, adeta tüm dünya küresel durgunluğa (slowbalisation) düşmeye başladı.  Kâbus bir kere başlamıştı. İktisadı fizik gibi bir bilim sanıp politik iktisattan uzaklaşan iktisatçıların etkisi ile ekonomilerini ara malında Rusya ve Çin’e bağlayan ülkeler Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi ile şoka girdiler. Doğalgaz, buğday, çip yok. Küreselleşmenin mimarı ABD bu işe kendi ülkesi için el koydu. Biden geçen ay imzaladığı bir teşvik paketi ile 400 milyar dolarlık çip yatırımı yapmanın önünü açtı. AB, tüm insan hakları değerlerini unutup Ortadoğulu mültecileri sakız parasına Türkiye’nin eline bıraktı. Yöneticilerin miyop olduğunu biliyordu. Türkiye bir anda Ortadoğulu, Asyalı radikal İslamcı mültecileri kucağında buldu. Batı yakasının ülkeleri slowbalisation’dan stagflasyona gidiyor. Yani durgunluk içinde enflasyona düşmek üzere. Rusya ve Çin yeni Nazi Almanya’sı olma yolunda hızla ilerliyorlar.

Küreselleşme önümüzdeki dönemde tamamen sona erer mi? Ermeyecek. Ancak dönüşmek zorunda.  İklim değişimi, 300 trilyon doları bulan borç stoku, gelir adaletsizliği, etnik ve din temelli çatışmalar, artan mülteci-göç dalgası, toplumsal cinsiyet eşitsizliği tek başına ülkelerin çözebileceği sorunlar değil. Yeni küreselleşme bu sorunlar temelli olmak zorunda. Aksi takdirde mevcut sorunların daha da ağırlaşmasına neden olacaktır. Bu dönüşüm elbette kolay olmayacaktır.

Türkiye nereye gidiyor? Yazmaya bile gerek yok. Okuduğum iki haber yönümüzün nereye olduğunu göstermekte. İlk haber twitter’dan “diyanet işleri başkanlığı vadesiz mevduatın günah olduğunu söylemiş”. Bir başka din eksenli örgüt, Zakkum gurubunun konserinin yasaklanması istemiş. Gerekçe zakkum cehennem bitkisi imiş.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Banka Aşkı 24 Nisan 2024
Enflasyonun bedeli  03 Nisan 2024
TCMB çıplak 20 Mart 2024
İktisatçılar korosu 28 Şubat 2024