Düşünmüyorum, öyleyse yokum

Burak DALGIN
Burak DALGIN Dünya Penceresi

Descartes’ın meşhur sözü ‘Düşünüyorum, öyleyse varım’ hem profesyoneller hem de şirketler için geçerli. Ancak maalesef genellikle tersinden: Pek çok kişi ve kurum düşünmediği için yok oluyor. Peki, düşünen organizasyon ne demek?

Günümüzün dinamik dünyasında meseleleri sadece patron veya yöneticilerin çözmesini beklemek hem gerçekçi değil hem de büyük bir insan kaynağı israfı. Karmaşık sorunları hızlı ve etkili çözmek için her çalışanın, hatta her paydaşın katkısı şart. Yenilik üretmek için statükoyu sorgulamak şart. Krizleri aşabilmek için esneklik ve yüksek çalışan bağlılığı şart. Tüm bunları başarmak için de organizasyonun her üyesiyle birlikte düşünmesi şart.

Birkaç örnekle meseleyi somutlaştıralım.

En beğendiğim örnek Toyota'nın işçilere andon ipi çekme, yani önüne gelen parçada bir kalite aksaklığı gördüğü takdirde tüm üretim hattını durdurma hakkı/ görevi vermesi. Her bir işçiye açılan müthiş alanı düşünsenize! Elbette bununla birlikte gelen düşünme sorumluluğunu da! ‘Üretimimiz mükemmel mi?’ sorusunu sürekli sormak ve çözüm düşünmek artık hattın başındaki formenin, uzak bir ofisteki kalite yöneticisinin, belki de hiç görmediği fabrika müdürünün değil o işçinin de meselesi. ‘Aman, ürün benden çıksın da birileri nasıl olsa kontrol edip düzeltir’ lakaytlığı nerede, bu bilinç nerede...

Bir başka örnek Google. Şirket, çalışanlarının zamanının yüzde 20’sini, yani haftada bir günlerini, kendi projelerine ayırmasını destekliyor. Hangi konuda çalışmak isterlerse o konuda... Sonuç. Gmail ve Google Maps gibi ürünlerin meydana gelmesi.

Bir diğer beğendiğim örnek, asansör firması Kone. Bir müşteri için o şirketin ete kemiğe bürünmüş hali karşısında gördüğü kişi. Filanca departman, falanca sistem veya bol rütbeli yöneticilerden değil karşısında gördüğü kişiden çözüm bekliyor. Hemen bekliyor. Bakayım, sorayım gibi laflar dinlemek istemiyor. İşin ilginci, pek çok durumda çözümü de belki o kişi biliyor ama üstlerine aktaramıyor. Kone sahadaki teknisyenlerini anında veriye dayalı karar almayı sağlayan dijital sistemlerle donatmış. Maliyetler azalmış, arızalar düşmüş, müşteri memnuniyeti artmış.

Tabii bunlar iyi, hoş da, hayatın da gerçekleri var. Çoğumuzun zamanı günlük operasyonun hayhuyu ile geçiyor. Yapılacak işleri yetiştirme telaşıyla adeta sürükleniyoruz. Bu çalışanlar için de, yöneticiler için de, organizasyonların kendisi için de böyle. Nitekim ünlü yatırımcı Warren Buffett’ın çok basit gibi görünen ama çok nadir uygulanan tavsiyelerinden biri bu konuda:  ‘Her gün sadece oturup düşünmek için ciddi zaman ayrılmasında ısrar ediyorum. Amerikan iş hayatında bu çok ender!’

Tam da bu yüzden düşünmeyi mümkün kılan süreçler geliştirmek gerekir. Mesela, geri bildirim kültürü oluşturulmalı, çalışanlar fikirlerini güvenle dile getirebilmelidir. Mesela, yatay iletişimi teşvik eden yapılar kurulmalı; sadece yöneticilere değil, takımlara da karar alanı tanınmalıdır. Mesela, veriye dayalı karar mekanizmaları desteklenmeli; hissiyat değil, analiz esas alınmalıdır. Mesela, hatalardan öğrenmeyi sistematik hale getiren post-mortem gibi uygulamalar devreye alınmalıdır. Ve belki de en önemlisi: merak teşvik edilmeli, soru sormak cezalandırılmamalıdır. Tabii bunları söyleyince, yöneticiler ve patronlar ‘düşünen organizasyon ister mi?’ diye de bir düşünmek lazım!

Sizin de organizasyonunuzun da düşündüğünüz ve var olduğunuz bir hafta diliyorum.

Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?
Yorum yapmak için tıklayınız
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Hangi liderlik? 03 Haziran 2025
Yetki devri illüzyonu 27 Mayıs 2025
Sizin için iş ne demek? 13 Mayıs 2025
Sığınak psikolojisi 29 Nisan 2025