Eğitim-işsizlik ilişkisi her zaman kurgulandığı gibi çalışır mı?

Hasan ARDIÇ
Hasan ARDIÇ Dünyada Ekonomi

Hayır… Her coğrafyada ve her zaman değil. 

Çok kısa bir yanıt olmasına rağmen bence gayet net bir cevap oldu.

Bu tür soru-cevaplarda biraz daha açıklayıcı olmak, detay vermek daha doyurucu oluyor. 

O bakımdan ben de öyle yapacağım. 

Sonuç değişecek mi? 

Hayır ama cevap daha tatminkâr olacak.

 Burada eğitim derken, yüksek öğrenimi kastettiğimi belirtmem gerekmiyor herhalde… 

 Bizim coğrafyada, ülkemizde ve bizim gibi ülkelerde; nüfus yoğun gelişmekte olan ekonomilerde üniversite okumak, mezun olmak ve lisans diplomasına uygun bir iş sahibi olmak öyle pek kolay değildir. Ama bütün bu özellikler büyük talep görür.

 Herkes Üniversite mezunu olmak ister.

Herkes mesleğine en uygun olan işi derhal bulmak ister.

 Bazı özellikleri kazanmak için başka bazı özelliklere sahip olmak şeklinde özetleyebileceğimiz bu durumda öğrencinin ya da ailenin münferiden ya da müştereken bir dizi özveride bulunması gerekecektir.

 Yapılacaklar listesi;


İyi bir liseden, öncelikle İngilizce ve yanında da ikinci yabancı dili mükemmelen bilerek mezun olmak. (Burada tercih; yabancı okul mezuniyetidir.)

Üniversitede ne okumak istediğine karar vermiş olmak, bu branşa ilişkin istekli, bilgilenmeye başlamış olmak.

İlintili bir işte çalışmak, ilgili bir iş bulunamamışsa para kazanma amaçlı çalışmak. Tercih tabii ki ilintili bir iş. Daha sonra Üniversite sırasında part time ve mezuniyet sonrasında da staj ve iş bulma olanakları açısından durumu değerlendirmek iyi olur.

Üniversiteye girişte başarılı olmak ve ilk tercih edilen üniversiteye / fakülteye girmek.

Bunların tamamı bir orta gelir grubunda bir aile için, maddî anlamda zor günlerin başlangıcı demektir. Hele ki ailenin geliri düşük olursa ve üniversite ile aile evi farklı kentlerde, farklı ülkelerde, hattâ farklı kıtalarda ise bu gerçekten çok zordur. Rahatlık, özlem vb insanî duygu ve gereksinimlerin karşılanması tamamen burada esasen olmadığı halde konu dışı bırakılmıştır.

Yukarıdaki cümlelerin tek dayanağı özveride bulunmakta kesişir. Tabii ki olanaklar, hattâ zorlanmış olanaklar ölçüsünde...Tüm aile bireyleri tek tek ve birlikte, özellikle öğrenci, baba, ve sonra herkes…  Bu özverilerde bulunmadan bu ülkede bu işler zor, çok zor…

Bana göre birkaç önemli husus var;

Mutlaka öğrenimin müsaade ettiği ölçülerde bir işte part-time (Yarı zamanlı) çalışmak.

Para kazanmak,

İş yaşamına ve sosyal hayata uyum sağlama yetisi kazanma

Mutlaka ve mutlaka eğitimi alınan konuda yabancı kitaplar okumak, 

Her ders öncesi gruptan (sınıf) ileride olmak; sormak, araştırmak.Diploma için değil, meslek için çalışmak.

Mezuniyet sonrası hedefleri, uzmanlık alanı ve çalışılacak şirket seçimi bakımından belirlemek, ısrarla hedefi yakalamaya çalışmak.

Master yapmak, PHD için çalışmak.

Buraya kadar olan bölümde ana hatları ile yapılması gerekenleri ve hedef belirlemeyi konuştuk. Hedef belirlemede, meslek seçiminde bazı önerilerde bulunarak eğitim-istihdam ilişkisine geçeceğim.

Seçeceğiniz mesleğin; revaçta olan, önemli, hobi gibi bir meslek olmasından ziyade hayatın olağan akışına uygun, sizin ve ailenizin de memnun olabileceği bir seçim olmasına özen gösterin. Örnek, resim yapmayı seviyor olabilirsiniz. Bu harika, ancak bunun için GSA devam etmek şart. Ülkede güzel sanatların gidişatı ile maddi-manevî tatmin olacak mısınız. ? Ya da kan görmeye dayanamıyorsanız cerrah olmak isteğinde ısrar edecek misiniz? 

Seçim ve devam konusunda ülkemiz biraz farklı… Lise bittikten sonra mutlaka üniversiteye girmek diye bir koşul yok. Ne olursa olsun girmeliyim görüşü ile üniversite ve meslek seçimi yapmak hiç doğru değil… Böyle olunca da ilerisi için çok çarpılıklar oluyor, adeta çözümsüz bir iş hayatına davet…

Ülkemiz, maalesef son yıllarda eğitim kalitesi bakımından önemli kayıplar vermiştir ve eğitim kalitesinde de ciddi düşüşler olmuştur. Bunu fiilen ve bizzat yaşayarak görüyoruz.

Burada iki temel neden öncelikli olarak göze çarpmaktadır;

Birincisi;

 Eğitim harcamalarının GSYİH içindeki payının gelişmiş ülkelere göre çok düşük olmasıdır. 

İkinci sebep ise; 

Eğitime harcanan kaynakların doğru alanlarda ve verimli şekilde kullanılmamasıdır. 

Son yıllarda özellikle üniversitelerde okullaşma oranının artması nitelikli iş gücünün yetişmesi açısından olumlu bir etki gibi görünmektedir. Ancak yanlış bölümleri seçen öğrencilerin belirli bölümlere yığılmaları ileride hem işsizliğe hem de verimsiz bir istihdam yapısına sebep olmaktadır. 

Bu nedenle eğitimde, doğru değişimleri gerçekleştirerek bireyleri doğru şekilde yönlendirmek gerekmektedir. Bunun için eğitim sistemi en iyi olan ülkeleri incelenerek Türkiye'nin demografik yapısına uygun bir eğitim sistemi oluşturulabilir. 

Ayrıca eğitim harcamaları arttırılarak doğru alanlarda verimli yatırımlar yapılmalıdır. Özellikle eğitimde eşitlik ve kalite sağlanması için bireyler arasındaki sosyo-ekonomik farklılıklar en aza indirgenmeye çalışılmalıdır. Bunlar dönem itibariyle her zaman temenni ve iyi dilekler olarak vardır.

Türkiye‟nin özellikle son yıllardaki büyüme hedefleri önemli ölçüde, yabancı sermayeye, dolayısıyla ithalata dayalı yatırımlara ve tüketime bağlıdır. İstikrarsız ekonomik verilerin neden olduğu dalgalanmalara bağlı büyüme, kalıcı bir işgücü istihdamı oluşturamamaktadır. 

Bu tür görüşlerimi ben ve aynı doğrultuda yaklaşımları olan değerli arkadaşlarımla birlikte;

             Yazıyoruz,

            Konuşuyoruz,

            Tekrar tekrar ama güncelleyerek anlatmaya çalışıyoruz,

ama henüz eğitim politikasında bu konuda ilerleme görememenin üzüntüsüyle de olsa ısrarla devam ediyoruz.

Türkiye bu durumda Dünya Bankası raporlarına “Büyüyen ama istihdam yaratamayan bir ekonomi” olarak geçmektedir. Türk emek piyasasında dikkatle izlenen en önemli değer ise, çalışma yaşındaki nüfusun hızlı bir artış gösteriyor olmasıdır. 

Türkiye'de çalışma yaşındaki genç nüfusun oldukça hızlı artması,

Yapılan yatırımların istihdama olanak sağlayamaması önemli, önemli olduğu kadar da dikkat çekicidir.

Türkiye’de işgücü-istihdam Genel Yapısı Türkiye'de işgücü piyasası diğer ülkelerde mevcut bulunan işgücü piyasaları ile farklılıklara sahiptir. 

Bunun nedenleri; 

Tarım sektöründe yüksek istihdam ve verimliliğin düşük olması,  

İşgücüne katılımın ve istihdam oranlarının kadınlarda düşük seyretmesi,  

İşgücünün ortalama eğitim seviyesinin düşük olmasıdır.

 

YIL 1975

 

YIL 1990

 

YIL 2000

 

TOPLAM İSTİHDAM : 15.2 milyon

 

TOPLAM İSTİHDAM : 19.3

     

SEKTÖREL DAĞILIM

~ %

SEKTÖREL DAĞILIM

~%

SEKTÖREL DAĞILIM

~%

TARIM

60

TARIM

46

TARIM

34

SANAYİ

19

SANAYİ

20

SANAYİ

24

HİZMETLER

22

HİZMETLER

33

HİZMETLER,

40

 

1975 yılında Türkiye'de toplam işgücü 15,2 milyonu bulmakta idi. Bu işgücünün;  % 60’ a yakın bir bölümü tarım kesiminde,  % 19‟u sanayide,  % 22 kadarı da hizmetler sektöründe istihdam ediliyordu.  1990 yılında toplam işgücü 19,3 milyon olmuştur.  Tarımın payı % 46,  Sanayinin payı % 20,  Hizmetlerin payı ise % 33 civarındadır. 2000 yılına gelindiğinde;  İşgücünün % 34‟ünün üzerinde tarım,  Hizmetlerin payı % 40'a,  Sanayinin payı ise % 24‟e çıkmıştır. Sanayileşme sürecinde tarımın toplam katma değer içerisindeki oranı azalırken; kırsal nüfusta kentlere doğru kayarak tarım dışı işgücü arzında artışa sebep olmuştur. Bu durumda 2001 senesi gibi ekonomik krizin derinden hissedildiği zamanlarda istihdam üzerinde ciddi baskılar oluşabilmektedir. 2001 krizinde bankacılık sektöründe yaşanan kriz neticesinde çok fazla beyaz yakalı işsiz ortaya çıkmış, yurtiçi talepte daralmalar yaşanmıştır.

Yıllardır, YÖK ve MEB ortak hareket etme ve karar alma konusunda işbirliği yapmak, hiç olmazsa ilişkide bulunmak konularında çekingen davranmaktadırlar. Dahası, ortak hareket edilemediği için, ortaöğretimden yükseköğretime geçişte sistem üzerindeki baskı azaltılamamıştır. Özellikle 1999 ve sonrasında alınan birçok kararda, yükseköğretime giriş sisteminde sıkça yapılan sistem değişikliklerinin ortaöğretim üzerindeki olumsuz etkileri öngörülememiş veya göz ardı edilmiştir.

Özetle, istihdam için eğitim şarttır. Ancak daha kaliteli (üst) istihdam için eğitim ve yüksek eğitim son derece gereklidir. Çünkü istihdamın temeli eğitimdir. Eğitilmeyen bir işgücü ülkede emek yoğun bir yapıya dönüşmekten kendini kurtaramaz. Ancak küreselleşme ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak uluslararası alanda rekabet gücüne sahip olmanın tek yolu sermaye yoğun bir yapıya dönüşümün sağlanmasıdır. Bu da yalnızca ülkede eğitimli nitelikli işgücünün yoğun olduğu bir durumda geçerli olabilmektedir. Türkiye‟de ekonomik ve sosyal gelişimi sağlamak ve kalıcı bir yapıya dönüştürmenin en önemli koşulu, Türkiye'nin demografik yapısına uygun bir eğitim reformu uygulanarak istihdam açığına cevap verecek nitelikte eğitilmiş bir işgücü yaratmaktır. 

Eğitim, türü, seviyesi, süresi ve benzeri koşulları itibariyle farklı şekillerde verilebilir. Ancak alınan eğitimin kişisel koşullarla birleşmesine rağmen istihdamda yerini bulması, işin en zor yanıdır. Sorun da zaten tam  bu noktadadır.

Eğitimli insanların işleri ile bire bir örtüşmeyen durumlarda, daha içe kapanık ve iş bulamama endişesi ile var olan işe ve ücrete razı olmak gibi bir tutuma girmeleri de garipsenmemelidir. Hayatın olağan akışı içinde bu vardır.

Özetle, eğitim ile istihdam ilişkisi çok yakın ve yoğun bir ilişkidir. Çağımızda ve bundan da sonraki yıllarda eğitimsiz işgücünün toplam işgücündeki payı azalarak adeta yok olacaktır. Ya da istihdam kapasitesi eğitimli, hattâ daha da ileri giderek iş konusuna ilişkin eğitimli kişiler arasında paylaşılacaktır. Bu da, bir rekabet konsepti içinde en iyi eğitimi alanların istihdamda ilk tercihler olacağı şeklinde anlaşılmaktadır.

Yakın gelecekten başlayarak, bundan böyle en iyi şekilde meslek eğitimlerini, stajlarını tamamlamış en iyi öğrenciler (Bilhassa Beyaz Yakalı) tercih edilecektir. Burada bir diğer konu; uzmanlık ve az da olsa edinilen deneyimlerdir.

Örnek olarak; uzmanlık derken artık tercih, genel cerrahtan ziyade kalp damar cerrahisi mezunu bir doktor örneğindeki gibi konusunda daha da derinleşmiş bilgiyi özümsemiş, deneyimlemiş uzmanlar. Bunu çoğaltmak mümkündür. Her muhasebeci iktisatçı değildir. Ya da her pilot havacıdır, ama her havacının pilot olması imkân dışıdır. 

Özetle her meslekte birinci, ikinci ve diğer kategorilere ihtiyaç vardır. Bu ara katman üretimde istihdamın verimli kullanılması demektir, gereklidir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Muhalefet 13 Kasım 2023
Ortadaki Doğu 23 Ekim 2023
Ekonomide 29 Ekim 18 Ekim 2023
… Bundan sonra ? 28 Ağustos 2023
KKM, gelişmeler 25 Ağustos 2023