Enflasyon, KKM ve kurlar

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM

Döviz kurlarındaki yükseliş ise enflasyonu doğrudan etkileyen bir unsur. Temmuz ve Ağustosta 2 ay arka arkaya toplamda neredeyse yüzde 20’ye varan çok yüksek enflasyon artışları yaşadık.

Son günlerde KKM’nin faydaları ve zararları konusunda pek çok görüş ortaya atılmakta. Özellikle bunların kamuya ne kadar yük getirdiği tartışılıyor. Ben ise KKM’nin en zararlı tarafını para politikasını idare etmeyi zorlaştırması ve yarattığı enflasyonist etki olarak görüyorum. Bilindiği gibi Temmuz ayı sonuna kadar TL’den çevrilen KKM kur farkı ödemelerinden sorumlu Hazine idi ve 2 senenin toplamında 152 milyar TL ödeme yaptı. Sonuçta Hazine bütçeye tabi olduğu için bu ödemeleri karşılığında borçlanma yapmak zorunda, ve bu nedenle de doğrudan enflasyonist bir durum ortaya çıkmıyor. MB’nın durumu ise farklı. MB ödemelerini para basarak yapıyor. Temmuz sonuna kadar 250 milyar TL civarında bir ödeme yaptığı tahmin edilmekte. (MB ne kadar ödeme yaptığını açıklamıyor, ve bunların dolaylı veriler kullanılarak hesaplanması da çok zor.) Ancak kurlardaki yükseliş nedeniyle asıl yüklü ödemeler Temmuz’dan sonra gelecek. (Bu noktada toplamda 130 milyar dolar KKM olduğunu ve Haziran-Temmuzda yüzde 35 devalüasyon gerçekleştiğini hatırlatayım!)

MB bir KKM’nin vade gününde o hesaba kur farkını yatırıyor. Bu bir gün öncesine kadar sistemde olmayan yoktan var edilmiş bir para. Tabii ki bu şekilde piyasada bir anda TL bolluğu oluşuyor. Nitekim bu para bolluğunu MB KKM’lere yüzde 15 zorunlu karşılık getirerek çözmeye çalıştı. Ancak esasında MB bunu yaparak para arzını kısmış olmuyor çünkü günün sonunda zorunlu karşılıklar için bankaların istediği ek likiditeyi sağlamak zorunda. (Zorunlu karşılıkların yatırılmasından bir gün önce bankaların MB’na gecelik plase ettiği miktar nette 259 milyar TL idi, ertesi gün MB’den borç aldıkları miktar 186 milyar TL oldu. Aradaki 445 milyar fark bankaların zorunlu karşılık ihtiyaçlarına kullanıldı.) Böyle olunca da parasal tabanı kontrol etmek zorlaşmakta. Nitekim, MB parası olarak da bilinen parasal taban Mayıs sonundan beri yüzde 270 artmış durumda!

Döviz kurlarındaki yükseliş ise enflasyonu doğrudan etkileyen bir unsur. Temmuz ve Ağustosta 2 ay arka arkaya toplamda neredeyse yüzde 20’ye varan çok yüksek enflasyon artışları yaşadık. Bu artışlar seçim sonrasında döviz kurlarının yüzde 35’in üzerinde artmasının ve yapılan yarı yıl ücret düzenlemelerinin akabinde oldu. Eskiden (2010’lu yılların başlarında) yapılan çalışmalarda Türkiye’de kurdan enflasyona geçişkenliğin sadece yüzde 15-20 arasında olduğu üzerine iddialı sonuçlar ortaya atılmıştı. O gün de (ve bugün de) TL’nin uzun süre değer kazandığı yıllar baz alınarak (2002-2012) yapılan bu çalışmaların doğruyu yansıtmadığı ve özellikle yüksek oranlı kur artışlarında geçişkenlik oranının da yüksek olacağı iddiasındaydım. Nitekim, son dönemdeki enflasyona geçişkenliğin en az yüzde 60 olduğu görülüyor (20/35). Bu aynı zamanda bugünkü noktada enflasyonla savaşım açısından kurlarda stabilite sağlamanın ne kadar önemli olduğunu da ortaya koymakta.

Ancak, bugünkü kur seviyesinin döviz arz-talebini dengeleyici bir seviye olup olmadığı da ayrı bir tartışma konusu. Reel Efektif Döviz Kuru endeksine bakarak TL’nin düşük değerli olduğu iddia edilse bile, hepimiz biliyoruz ki bu endeks hesaplanırken kullanılan enflasyon rakamlarının bir kısmı fiktifti. Ayrıca, gerek ihracatçı sektörlerden gelen sesler, gerekse de cari dengenin gidişatı bugünkü kur seviyesinin REDK’nin gösterdiği kadar düşük olmadığını, aksine bir miktar daha devalüasyon gerekebileceğini göstermekte. Bu da tasarruf sahiplerini KKM’den normal TL mevduata geçiş konusunda tereddüt ettiren bir nokta. Bu tereddütleri ortadan kaldıracak olanın TL faizleri yükselterek ekonomik aktiviteyi daraltıp, aynı anda da TL’nin cazibesini artırmak olduğunu biliyoruz. Ancak hem reel politik (yerel seçimler), hem de son dönemlerde finansal olmayan şirketlerin bir kısmının ancak eksi reel faizlerle ayakta kaldığı gerçeği bu önlemleri yeterli düzeyde almayı zorlaştırıyor. Bu nedenle de “kademeli” bir program sürdürülmek durumunda kalınıyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar