Yüksek reel faizler programı zora sokar mı?

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM

Geçen haftaki yazımda yakın dönemdeki tüm küresel ekonomik ve siyasi gelişmelere karşın Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) politika faizinde 200 baz puan kadar bir indirim yapmasının daha doğru olacağını savunmuştum. Bunu savunurken ana savım 12 aylık enflasyon %34 civarında seyrederken ve sene sonu enflasyonunun %30’un altında gerçekleşmesi beklenirken yüzde 46’lık bir TCMB fonlama faizinin yeterince ve hatta yeterinden daha yüksek olduğu idi. Evet, hepimiz biliyoruz ki TCMB’nin döviz rezervleri düzeyinin korunması ve artırılması önemli ve piyasalar tarafından dikkatle takip edilen bir hedef. Rezerv hareketlerinde de en birincil etken yurtiçi yatırımcıların hareketleri. Nitekim Mart ayındaki döviz çıkışında bunu net olarak gördük. Ancak, bugün geldiğimiz noktada politika faizinin 46 veya 44 olması yatırımcıların TL-döviz arasındaki geçişlerini belirleyecek bir fark yaratmayacaktır.

Ticari faizler yüzde 64 seviyelerine çıkmış durumda

Aksine, reel faizlerin bu kadar yüksek kalması, dezenflasyon programının uzamasına ve büyük ihtimalle de 20’li düzeylerin altına gerilememesine yol açacaktır. Unutmayalım ki, politika faizinin bu seviyesiyle birlikte ticari faizler de %64 seviyelerine çıkmış durumda. Bugünkü 12 aylık enflasyon üzerinden iskonto etsek bile, bu %22 gibi anormal yüksek bir reel faize tekabül ediyor. Ve bu kadar yüksek faize rağmen TL kredilerin 13 haftalık ivme oranı %44’lerde! Bu sürdürülebilir bir senaryo değil. Bu kredileri bu kadar yüksek faizlerle kullananların enflasyonun %30’un altına geldiği bir ortamda geri ödeme yapması mümkün değil. Gerçekçi olmak gerekirse Hükümet böyle bir senaryo karşısında bu kredi yükünü azaltmaya yönelik tedbirler almak zorunda. (KGF, yeniden yapılandırmalar vs.) Ancak bunlar da (hele dezenflasyon programını sekteye uğratmadan) ne kadar başarılı olur belli değil.   

TCMB dezenflasyon programının çok büyük ölçüde kurları baskılamaktan geçtiğini söylemekten kaçınıyor. Ancak herkes bunun böyle olduğunun da farkında. Kur baskılaması ise ister istemez TL’nin değerini iyice artırırken, ihracatçı sektörlerin rekabetçiliğini zorluyor. Her şeye rağmen bugüne kadar bu sektörlerin iyi dayandığını da söyleyebiliriz. Ancak ihracat düzeylerimiz 2022’den beri neredeyse sabit gibi. Halbuki gelişmekte olan bir ülke olarak bu konuda değil geri gitmeye, duraklamaya bile tahammülümüz olmaması lazım. (Bu süreçte pek çok ihracatçı şirketin yeni yatırımlarını maliyetlerin daha düşük olduğu ülkelere kaydırmış olduğu da bilinen bir gerçek.)

İktidarın sert inişe izin vermeyeceği ortada

Her ne kadar bundan bir süre önce TCMB Başkan Yardımcısı Sn. Akçay bir “sert iniş” senaryosundan bahsetmiş olsa da böyle bir senaryonun siyaseten imkansız olduğunu tüm ekonomik aktörler biliyor. Bugünkü siyasi konjonktürde hükümetin “yumuşak iniş” senaryosu dışında herhangi bir opsiyonu olduğunu düşünmüyorum. Zaten yapılan kamuoyu yoklamalarında zemin kaybetmiş görünen bir iktidarın normal seçimlere daha uzun bir süre kalmış olsa bile ekonomide sert bir inişe izin vermeyeceği de ortada. Evet, ekonomide bir soğuma ve yavaşlama olduğu muhakkak. İlk çeyrek büyümesi sadece %2 idi. İkinci çeyrek ile ilgili gelen veriler de soğumanın devam ettiğini gösteriyor. Mevsimsellikten arındırılmış kapasite kullanım oranları düşerken PMI verileri de 50 eşik değerinin altında kalmaya devam etmekte. Ancak reel sektörden gelen sesler daha fazla daralmanın mümkün olamayacağını da net bir şekilde göstermekte.

Sonuçta, bu kadar yüksek reel faizlere rağmen (ya da bu kadar yüksek faizler nedeniyle) dezenflasyon programının devamlılığı inandırıcılığını kaybetmekle karşı karşıya. Tahvil faizlerinin bugünlerdeki seviyelerinin de bir ölçüde bu inandırıcılık kaybını yansıttığını düşünüyorum.

Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?
Yorum yapmak için tıklayınız
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
ABD 3 ayda fena dağıldı! 12 Haziran 2025
Faiz indirimi geliyor mu? 05 Haziran 2025