Faiz-enflasyon ilişkisi

Serbest Kürsü
Serbest Kürsü

ZAFER ÖZCİVAN

Ekonomist

Faiz, en basit tanımıyla paranın zaman içinde satın alma bedelidir. Enflasyon ise ülkede genel olarak fiyatların artmasıdır. Çoğunlukla halk arasında enflasyon ve hayat pahalılığının aynı anlamda kullanılmasına rağmen ikisi de birbirinden farklı anlam ifade eder. Hayat pahalılığı, satın alma gücüdür. Yani kişinin geliri arttığında satın aldığı ürün miktarı aynı ise pahalılıktan söz edilemez. Ancak fiyatlar attığında satın alma gücünde azalma söz konusu ise hayat pahalılığı var demektir.

İhtiyaçlarımızı karşılamak için satın aldığımız her üründe maalesef bir faiz bedeli ödüyoruz. Giydiğimiz gömlek, yediğimiz sebzeden tutun da kullandığımız telefon bilgisayara kadar her ürün fiyatının içinde faiz olduğu halde biz farkında olmadan faiz ödemesi yapıyoruz.

Dolayısıyla faiz enflasyonu doğuran önemli etkenlerden sadece biridir. Sn. Cumhurbaşkanımızın “faiz sebep enflasyon neticedir” tezi teoride doğrudur. Ancak ekonomi bileşenlerden oluşan bir bilim dalıdır ve entegre çalışmaktadır. Yani sadece faizi düşürmekle enflasyonu düşmediğini hepimiz yaşadık, biliyoruz. Ağustos 2021’den Aralık 2021’e kadar olan sürede politika faizlerinin 500 baz puan düşürülerek %14’e kadar gerilemesiyle birlikte enflasyonla birlikte döviz kurları da yükseliş eğilimine girdi. Aralık ayında yürürlüğe giren kur korumalı mevduat sistemi ile %40 civarında düşen döviz kurları tekrar yükselme eğilimini sürdürmektedir.

Sıkı ve sürdürülebilir düşük faiz politikası uygulamak için yukarıda değinmeye çalıştığı gibi sadece politika faizlerini düşürmek yetmez. Öncelikle tasarruf sahiplerinin dövize yönelmelerini önlemek için kurların yükselmesini kontrol altına almak gerekir. Kurların yükselmesini önlemek ise T.C. Merkez bankası tarafından piyasalara bankalar aracılığıyla döviz sürerek dövizin arzının çoğaltılması gerekir. Arz talep kanunu gereği arzı çok olan malın talebi az olacağı için de döviz kurları yükselmez hatta düşme eğilimine girebilir. Ancak merkez bankasının bunu yapabilmesi için döviz rezervlerinin yeterli olması koşulu vardır. Hatırlayacağınız üzere muhalefetin bir dönem dilinden düşürmediği 128 milyar dolar dövizin yükselişini önlemek için satıldı ama çare olmamıştı.

Faizleri düşürmek için sadece merkez bankası rezerv miktarı da yeterli olmayabilir. Kalkınmak için en önemli faktör ülkede üretim kaynaklarının en verimli şekilde kullanılması, cari fazlanın oluşması, işsizliğin azalması, ithalatın minimuma indirilmesi gerekir. Ülkemizin ocak nisan ayı arasındaki cari açığı 18 milyar dolardır. Ayrıca milli gelirimizin ve buna bağlı olarak fert başına düşen milli gelirin de yüksek olması ve hane halkı harcamalarının artması veya vatandaşların refah seviyesi yüksek olması önemlidir. Her vatandaşımız faizlerin düşmesini hatta sıfır olmasını arzular ama bunun koşullara bağlı olduğunu vurgulamak gereklidir. Bir süreden bu yana dünya ülkeleri ile birlikte yaşadığımız ekonomik krizin bir nedeni de gerekli koşullar oluşmadan faiz indirim yapmamız olabilir mi?

Üretim maliyetinde faiz faktörü, önemli bir etkendir. Hükümet faiz indirimine giderek üretim maliyetlerini düşürmek amacıyla sanayicilere ucuz kredi vererek; ihracatın artmasına bağlı döviz gelirlerinin çoğalması, işsizliğin azalması, ithalatın düşürülmesi amacını hedeflemiştir ve doğal olarak cari fazla vereceğimiz hesapları yapılmıştı. Ancak diğer etkenler tam yerine oturmadığı için hedefler tutmadı. Politika faizlerinin düşmesi ile diğer faizler düşmedi hatta daha da yükseldi. Başka bir ifade ile sadece politika faizlerinin düşmesi üreticiye yaramadı hatta kredi maliyetleri arttı. Bankalar %14 ile aldıkları parayı ihtiyaç sahibi kişi ve kuruluşlara %25- 30 aralığında bir faiz oranı ile satmasına dayalı en yüksek kar elde ettiler ve bu dönemde tüm bankalar kayda değer kazanç sağladılar. Öte yandan devlet %25’e varan faizle borçlanarak tahvil satışı gerçekleştirdi. Uygulamaya konulan düşük faiz politikası hedefleri kısa vadede sonuca ulaşamayacağını kabul etmemiz gerekir. Ancak üretim konusunda dışa bağımlı olmaktan kurtulduğumuz taktirde hedeflere ulaşılması zor değildir. Bugün için üretimde kullandığımız ara mal ve hammaddenin yaklaşık %50’si yurt dışından ithal yoluyla gelmektedir ve döviz kurları yükseldikçe üretim maliyeti de yükselmektedir. Dolayısıyla devlet ithal ikame mal üreten üreticilere verdiği destekleri arttırmalı ve teşvik etmelidir. Mevcut destekler tekrar gözden geçirilmelidir. Ekonomik kalkınma üretimin yükselmesi ile mümkün olacağı kesindir. Ülkeye giren döviz miktarı artacak, ithalat azalacak, cari fazla oluşacak ve ekonomik büyüme sağlanacağından vatandaşların refah seviyesi de yükselecektir. İşte o zaman faizler ve döviz kurları kontrol altına alınacak, enflasyonun yükselmesi önlenecektir.

Sözün özeti cari fazla oluşmadan, merkez bankası rezervleri dövize kurlarını kontrol altına alacak seviyeye ulaşmadan, ithal ikame mal üretmeden, üretin kaynaklarını verimli kullanmadan sadece faiz düşürmek yetmeyecektir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Kurumsal ev zencileri 16 Temmuz 2025