Finansal piyasaların gidişatını ABD tahvil piyasaları belirleyecek

Erhan ASLANOĞLU
Erhan ASLANOĞLU Ekonomi ve Piyasalar

Fed’in Mayıs ayı başındaki toplantısından sonra küresel finansal piyasalarda dalgalanma ve kötümserlik hızla artmaya başladı. Fed’in 50 baz puan faiz artırımı ve bunun devam edeceği sürpriz değildi. Hatta Powell’ın konuşmaları da beklenene göre daha güvercin kalmıştı. Hisse senedi piyasalarının ilk tepkisi de oldukça pozitif oldu fakat arkasından sert bir düşüş başladı.

Bununla birlikte hareketi asıl tetikleyen bono piyasaları oldu. ABD tahvil faizleri yükselmeye devam etti. 10 yıllık tahvil faizleri yüzde 3’ün üzerine çıktı. Bu yazı kaleme alındığında yüzde 2,93 seviyesinde bulunuyor. 1950’lerden bu yana bakıldığında son 1,5 yıl hariç, ABD tahvil faizlerinin hep enflasyonun üzerinde kaldığını görüyoruz. 2000’lere kadar enflasyonun oldukça üzerinde, 2008 krizi sonrası ise hafif de olsa enflasyonun üzerinde seyreden tahvil faizleri bulunuyor. 2020 yılının sonbahar aylarından itibaren enflasyonun altında, negatif bir tahvil faizi görüyoruz.

Görebildiğimiz kadarıyla, piyasalardaki temel sorulardan bir tanesi tahvil faizlerinin eski bildiğine dönüp tekrar enflasyonun üzerine çıkma eğiliminin olup olmayacağı yönünde. Yüzde 8’lerde dolaşan mevcut enflasyonun üzerine çıkma eğilimi tüm piyasalar için facia olur. Böyle bir durum olacağını sanmıyoruz. Fakat 12 aylık beklenen enflasyonun üzerine çıkma eğilimi olabilir. ABD’de enflasyonun bu yılsonunda yüzde 6-7, gelecek yılsonunda yüzde 3-4 arasına gelmesi bekleniyor. 12 aylık beklentiler yüzde 4-5 arasına denk geliyor. Tahvil faizleri 12 aylık beklenen enflasyonun bile üzerine hareketlenmeye kalksa çok ciddi bir artış anlamına geliyor. Olur mu? bilmek zor ama çok düşük bir olasılık değil. Tahvil faizinin nerede duracağını, yani iskonto oranını kestiremeyen hisse senedi piyasaları için denge fiyatını bulmak zor olacaktır. Faizlerin yukarı gitme potansiyelinin olduğu bir piyasada hisse senedi piyasalarındaki yukarı yönlü hareketler muhtemelen geçici olabilir. Konut ve kripto paralar için de benzer riskler bulunuyor. Enerji fiyatlarının dengelenmesi durumunda ana metaller de düşüş eğilimine girer. Tarımsal emtialar ise iklim ve savaş koşulları nedeniyle yukarı gitmeye daha aday görünüyor. Daha önce de yazmıştık Fed’in bundan önceki 11 faiz artırım sürecinin 8 tanesi resesyon ile sonuçlanmış. Şu anda son 40 yılın en yüksek enflasyonu ile mücadele eden Fed’in bu sefer ABD ekonomisini resesyona sokmadan bu süreçten çıkması için büyük şansa ihtiyacı var. 1980’lerin başında yüzde 15’lere çıkan enflasyonu faizi yüzde 20’lere çekerek düşürebilen Fed’in mevcut enflasyonu 2-3 puanlık bir faiz artışı ile düşürmesi çok kolay görünmüyor. Fed politika faizinin yüzde 4-5 seviyelerine çıkma olasılığı var. Tahvil piyasaları için referans olabilir.

Powell geçen haftaki konuşmasında enflasyon ile mücadelenin ağrısız olmayabileceğini vurguladı. Enflasyon ile mücadelenin uzama ve sıkıntı yaratma ihtimalini daha çok dış faktörlere bağladı ama aslında bu bir resesyon uyarısıdır. Ulusal iş dünyası beklenti anketleri, 1974 yılından bu yana gelecek 6 aya ilişkin beklentiler açısından en düşük seviyeye gelmiş durumda. Tüketici Güveni Ağustos 2011’den bu yana en düşük seviye olan 59’a geriledi. Pandemi başında 71’e gerilemişti.

Veriler ve gelişmeler ABD ekonomisinin önümüzdeki süreçte yavaşlama ve resesyon riskinin arttığına işaret ediyor. Çin ve AB’den gelen veriler de yavaşlamaya ve enflasyonda artışa işaret ediyor. Lokomotif bölgelerdeki yavaşlama ve enflasyon küresel ekonomide risk iştahını azaltarak 3 hafta önceki yazımızda detaylı tartıştığımız güvenli liman arayışını arttırıp, getiri farkı iyice artan ABD Doları’na yönelimi hızlandırıyor. Dolar endeksi ve Euro /Dolar paritesinde dolar lehine güçlenme devam edebilir. ABD tahvillerine yönelim şu anda olduğu gibi tahvil fiyatlarını arttırıp faizleri bastırabilir fakat ana yönü değiştirmez. ABD faizlerinin nereye kadar yükselebileceği ve dengeleneceği önümüzdeki süreçte piyasaların gidişatı açısından son derece belirleyici olacak görünüyor.

Sonuç olarak, ABD ekonomisi resesyona gidebilir ve başta Avrupa olmak üzere küresel ekonomide bu süreci hızlandırabilir. Bununla birlikte, 2008 krizinde olduğu gibi bu süreçten en az etkilenen muhtemelen ABD olacaktır. Resesyon gelir kaybı anlamına geldiği için hanelerin ve firmaların bu sürece dayanma gücü önem kazanıyor. ABD’de pandemi döneminde verilen desteklerin de sayesinde hanelerin 2,5 trilyon dolar tasarruf artışı sağladığı görülüyor. Firmaların ise son 2 yılda 2,3 trilyon dolar tahvil satışı yaptığını ve genelde likit durumda olduklarını görüyoruz. Önemli bir likidite göstergesi olan M2 para arzı da son 2 yılda 5,8 trilyon dolar artmış durumda. Yani haneler ve şirketler oldukça likit ve resesyona karşı dirençli olabilirler. 2008 krizinde olduğu gibi ABD olası bir resesyonu en az hasarla atlatabilir ama dünyanın kalanı için daha zorlu bir süreç muhtemel görünüyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
TL değerli mi? 28 Şubat 2024