Kredi kartına ilişkin sert düzenlemeler ekonomiyi boğabilir

Prof.Dr. Burak ARZOVA
Prof.Dr. Burak ARZOVA EKONOMİDE GÖRÜNÜM

Son dönemde kredi kartlı alışverişlerde taksit sınırlaması getirileceği ve kredi kartlarına limit düşürümü olacağı yönünde çokça haber okuyoruz.

Bir kere kredi kartına kullanımına yönelik olarak düşünülen taksit sınırlandırması ve limit azalımı yeni bir düşünce değil. Bunu daha önce bir kere daha bu köşeden sizlere duyurmuştum.

Büyük bir ihtimalle geçtiğimiz yıl eylül ve ekim ayları hem Merkez Bankası’nın faiz kararlarının takibi, hem Orta Vadeli Programın yayınlanışı ve arkasından 12. Kalkınma Planı gelince Cumhurbaşkanlığı 2024 Kararı pek fazla dikkat çekmemiş olsa gerek, sıkılaşma sürecine ilişkin atlanan bir ‘tedbir planını’ yeniden hatırlatma ihtiyacı hissettim. 

25.Ekim.2023 Tarih ve 32350 Sayılı Mükerrer Resmi Gazete’de yayımlanan 7739 Sayılı ‘2024 Yılı Cumhurbaşkanlığı Kararı’ başlıklı Cumhurbaşkanlığı Kararı Tedbir 369.4 ile ‘Ekonomik Dengeleri Bozucu ve Enflasyonu Besleyen Tüketim Artışlarını Önleyecek Uygulamalar hayata geçirilecek denilerek; kredi kartı ile gerçekleştirilecek mal ve hizmet alımları ile nakit çekimlerinde taksitlendirme süreleri başta olmak üzere enflasyonu düşürmeye yönelik politikaları destekleyici olarak alınan mevcut kararların etkileri analiz edilecek, gerek görülmesi halinde ilave tedbirler alınacaktır’ denilmiş ve kredi kartına taksit uygulamasına yönelik tasarrufa gidileceği bizlere çok önceden duyurulmuştu.

Taksit sınırlandırılmasının etki analizinin sonuçlarının ne olduğunu bilemiyoruz. Bu analizler bizimle paylaşılmadı. Eğer etki analizi yapıldıysa keşke sonuçları da paylaşılsaydı. Bugün tartıştığımız birçok şeyi bilimsel bir analize dayanarak yapabilirdik. Eğer yapılmadıysa ve yapılmadan bir eyleme geçilecekse sonuçları beklendiğinden daha vahim olabilir.

Geçmişe dönüp baktığımızda;

Dönemin Başbakan Yardımcısı Ali Babacan; 09.Ekim.2013 tarihinde gerçekleştirilen Orta Vadeli Program’ın açıklanması akabinde yaptığı basın toplantısında, beyaz eşya, elektronik ve otomotiv sektörlerinde taksite sınır getirilebileceğini ilk defa ifade etmişti. Etki analizi ve değerlendirme çalışmalarının devam ettiğini de sözlerine eklemiştir. Burada amacın cari açığın artmasında en önemli kalemlerden biri olarak gözüken tüketici kredilerinin artış hızının frenlenmesi ve kredi kartlarının risk ağırlıklarını artırmak ve kredi kartı kullanımını sınırlamak olduğunu söylemişti.

Daha sonra yine köşe yazarlarıyla bir araya geldiği toplantıda seçim nedeniyle mali disiplinden vazgeçilmeyeceğini de ayrıca belirtmiş ve yerli otomobil ve beyaz eşyada taksit sınırlandırılması getirilmediğini de ilave etmişti.  

Etki analizlerinin en etkilisinin ‘sahadaki gerçekleşmeler’ olduğunu o gün görmüştük.

O günlerden bugüne çok yol aldık. Tedbirlerin alındığı 2013 yılında Türkiye yüzde 4 büyüdü. 2013 yılı TÜFE ise kayıtlara yüzde 7,4 olarak geçti. Türkiye Ekonomisi alınan tedbirlere karşılık 2014 yılında yüzde 2,9 büyüme gerçekleştirirken, 2014 yılı TÜFE ise yüzde 6,4 olarak gerçekleşti.

Harcamaların yavaşlatılabilmesi için ilk başta makul gözüken bir uygulama ancak nedenlerle değil sonuçlarla uğraştığımızın da bir göstergesi aynı zamanda.

Harcamaların yavaşlatılması isteği eğer sert tedbirler eşliğinde gelirse ekonomiyi durdurma noktasına getirebilir. Ali Babacan döneminde gerçekleştirilen uygulamanın yumuşak bir inişten ziyade ani bir frene neden olduğunu hep beraber görüp yaşamıştık.

Yine geçmişte benzer nedenlerle kuyum sektörüne yönelik getirilen taksit sınırlandırması neredeyse bir sektörü tümden öldürebilecek noktalara ulaştı.  

Türkiye ekonomisi vadeli bir ekonomi

Üretici ya da tüccar hammadde, yarı mamul, malı alırken vadeli alıyor, satarken de vadeli satıyor. Vadeli satışlar (Buna ticarette cari hesap deniliyor) yoluyla aslında bankaların sağlamadığı ya da sağlayamadığı finansmanı firmalar birbirlerine sağlıyorlar. Bu gerçeği unutmamak lazım.

Eğer taksit sınırlandırılmasına gidilecekse ve bu elzem olarak gözüküyorsa, bu sınırlandırma daha çok lüks mal gruplarını kapsamalı. Gerçi neyin lüks neyin lüks olmadığı konusu da ayrı bir tartışma konusu.

Akıllardan geçen eylem planıyla yapılacak taksit sınırlandırması hiç taksit yapmamak ya da örneğin 8-9 taksitten birden üç takside düşmek olarak değil kademeli bir geçişle taksit sayısını azaltarak olmalı. 8-9 taksit önce 6-7 taksit düşürülmeli ve eğer yeni bir indirim gerekiyorsa önceden takvime bağlanmalı. Burada kademeli bir geçiş, ticaretin de durmaması için mutlak şart. Aniden gelecek sert önlemler ekonomiyi boğabilir.

Gene Türkiye’nin bir gerçeği olarak özellikle gelir düzeyi düşük kesim alışverişlerini ya kredi kartına taksit yaptırarak ya da satın alımlarını takside bölerek gerçekleştiriyor. Kredi kartı limitlerindeki ani azalış ve akabinde sert taksit önlemleri, bu kesimin yaşamlarına önemli bir darbe indirir. Burada eğer kredi kartı limit azaltımı olacaksa yine gelir düzeyi yüksek kesimden başlanılması doğru olacaktır.

Eyleme geçmekte geç kalındığı şüphesiz

Bankalar limit indirimi bekliyor olmalılar ki daha eyleme geçilmeden kredi kartı sahiplerine limit artırımı isteyip istemediklerini soruyorlar. Şimdiden pek çok kişi limit artırım talebinde bulundu bile. Geciken tedbirler beklenen faydayı sağlamaktan uzaklaştırıyor.

Son dönemlerde kredi kartı ile alışverişlerin artmasının nedenlerinden birisi de yaşanan enflasyon nedeniyle mevcut para kupürlerinin alışverişe yetmemesi. Kredi kartı ya da banka kartı ile yapılan alışveriş nakit alıma göre çok daha değerli çünkü harcamaların neredeyse tamamı kayıt altına girmiş oluyor ve böylece kontrol mekanizmasını çalıştırmak da kolaylaşıyor. O zaman bankaların post cihazı kullanımına ilişkin aldıkları komisyon tutarlarını düşürmek ve banka ve kredi kartı kullanımını ekonomide yaygınlaştırmak, kayıt dışılık adına yapılacak en önemli çalışmalardan biri de olabilir. Her şerde bir hayır vardır dersek yanlış olmaz sanırım.

Büyük kupürlü paraların kayıt dışılığın en önemli varlık sebeplerinden biri olduğunu unutmamak lazım.

 

 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar