Nisanda cari açığın finansmanında yine sorun yaşandı

Fatih ÖZATAY
Fatih ÖZATAY EKONOMİDE UFUK TURU

Dün üç önemli veri açıklandı. İşsizlik oranı bir ay öncesine kıyasla 0,1 puan azalarak yüzde 8,5 oldu. Geniş tanımlı işsizlik -atıl işsizlik- oranı ise yüzde 27,2 olarak gerçekleşti. Dikkat çekici olan, bu oranın bir ay öncesine kıyasla 3,1 puan artmasıydı. Aydan aya belirgin oynamalar gösterebiliyor işgücü verileri, ancak yine de oldukça yüksek bir artış bu. Dikkatle izlemek gerekiyor. Atıl işsizlik oranı keskin biçimde artarken, sanayi üretiminde de bir ay öncesine kıyasla yüksek bir düşüş yaşandı nisan ayında: Yüzde 4,9.

Açıklanan üçüncü veri ise nisan ayı ödemeler dengesi verisiydi. Cari açık 2023’ün aynı ayına kıyasla kayda değer bir değişiklik göstermedi ve 5,3 milyar dolar oldu. Böylece son bir yılın cari açığı 31,5 milyar dolar olarak gerçekleşti. İlerleyen aylarda açığın biraz daha azalarak 25 milyar dolara düşmesi bekleniyor. Cari açığın seyrinde beklenmedik bir gelişme olmadığını söylemek gerekiyor. Buna karşılık, yılın ilk üç ayında olduğu gibi, normal yollardan finansman, cari açıktan doğan finansman ihtiyacının yine altında kaldı. Üstelik bu gelişme yerel seçimler sonrasında yaşandı. Ocakta finansman bir yana, net sermaye çıkışı yaşanmıştı; cari açığın yanı sıra bu çıkış için de finansman gerekmişti. Şubat-Nisan döneminde ise sermaye çıkışı olmadı ama net sermaye girişi de gözlenmedi. Yılın ilk üç ayında neyse ama nisanda böyle bir gelişmenin yaşanması oldukça ilginç. Sonuçta yılın ilk dört ayında cari açık 16,1 milyar dolar iken, net sermaye girişi 6 milyar dolar olarak gerçekleşti.

Son dönemde Merkez Bankası rezervlerinde gözlenen artış, net finansman girişinin yetersiz kalması sevimsizliğinin devam etmiyor olabileceğini ima ediyor. Yine de rezerv artışının bir kısmının (ne kadar?) yerleşiklerin liralaşma eğilimlerinden kaynaklandığı düşünülürse, uygulanmakta olan eksik programın zayıf karnının burası olduğunu hep akılda tutmak gerekiyor. Net sermaye girişleri cari açığı finanse etmekte yetersiz kalırsa, programın başarılı olması zor. Kaldı ki ‘başarı’ derken, Türkiye’nin ülkeler sıralamasında birinci lige -yüksek gelirli ülkeler arasına- çıkarılmasından ve bunu yaparken daha adil bir gelir dağılımına ulaşılmasından söz etmiyorum. Mevcut programın böyle bir iddiası yok; olsaydı, programın içeriği bu iddiayı hayalci kılardı. Uygulanmakta olan programın mütevazi bir hedefi var: Enflasyonu 2025 sonunda yüzde 14 civarına düşürmek. Buna ulaşılabilmesi için, bir yandan cari açığın azalması diğer yandan azalan cari açığın rezervleri azaltarak ve net hata noksandan kaynağı belirsiz girişlerle değil normal yollarla finanse edilebilmesi gerekiyor.

Dikkat ederseniz 2024 hedefinden söz etmedim. 2024 sonunu yüzde 40 civarında bir enflasyonla kapatabiliriz. Bunu ‘başarsak’ bile yine de dünyada en yüksek altıncı enflasyon sahip ülke olacağız. Bundan sonrası önemli. Yüzde 14’e ulaşabilmek için programa duyulan güveni artırıcı adımlara ihtiyaç olduğu açık.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Verimlilik yazıları (7) 12 Kasım 2024