Safa Önal bir anlamda Yeşilçam demekti!

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK

Bir sinema çınarı, Yeşilçam'ı var eden büyük ustalardan birisi olan Safa Önal 92 yaşında aramızdan ayrıldı... Onun sinemaya atılması, bir meslek kabul edip yaşam biçimi olarak seçmesi çok eskilere, taa 20 yaşlarına kadar gidiyor. Öykü yazmakla başlıyor, romanları tefrika ediliyor... Yüzlerce senaryoya imza atıyor... Yönettiği filmlerin sayısı ise 40'a yakın...

“Ah Güzel İstanbul”dan “Vesikalı Yarim”e, “Tatar Ramazan”dan “Kabadayılar Kralı”na, “Dönüş”ten “Balıkçı Osman”a, “Evlidir Ne Yapsa Yeridir”den “Yumurcak”a, “Dila Hanım”dan “Tatlı Nigâr”a, “Vatandaş Rıza”dan “Doktor Civanım”a, “Yarınlar Bizim”den “Baraj”a, “Menekşe Gözler”den “Lejyon Dönüşü”ne, “İki Sene Mektep Tatili”nden “Ağaçlar Ayakta Ölür”e, “Bodrum Hakimi”nden “Umut Dünyası”na pek çok farklı türde filme aynı ustalıkla senaryolar yazarak çok yönlülüğünü ve engin birikimini kanıtlayan, 395 senaryoyla Guinness Rekorlar Kitabı’na giriyor Safa Önal

Bundan 11 yıl önce kendisi için düzenlediğim Safa Önal’a Saygı etkinliği öncesinde onunla bir söyleşi yapmıştım, şöyle demişti filmlerin kaderinden söz ederken:

“O sene filminiz çalışmadı mı ve size para kazandırmadı mı ortalama beş yıl bir film daha yapma şansınız kalmamaktadır. Bu, sinemayı çok seven, sinema tutkunu bir yapımcı, bir yönetmen, bir oyuncu için çok vahim bir şeydir. Çok tatsız tutsuz bir şeydir. Bunu önlemenin çaresi de çok sıcak diyalog kurmaktan geçer seyirciyle. Film seyirci için yapılır. Seyirciyi ciddiye almayan, seyircisini tanımayan, hedef kitlesini, yaptığı filmin kimlere gideceğini, kimlerin seyredeceğini hesaplamayan veya bunu önemsemeyen bir filmcinin iyi bir film yapıp başarılı olmasına imkân yoktur. Film, seyirci için yapılır. Çoğu kendisi için yapıyor. En önemlisi bu.”

Televizyonlarda, sinemalarda ve tabii ki hayatımızda kötü kullanılan Türkçe için de söyleyecekleri vardı:

“Türkçe büyük bir tehlikenin içinden geçiyor. Bu konuda da size ciddi bir örnek vereceğim: Yapılan bir anketi söylüyorum; Alman insanı günde 700 sözcükle, Türk insanı günde 200–250 sözcükle konuşuyor... Aradaki farkı düşünebiliyor musunuz? Üç misli...

Şuna dikkat etmek lâzım: Siz, bir İmparatorluk varisisiniz. 700 yıllık bir İmparatorluğun Türkçesini taşımaktasınız. Sizde Farisi, Arabî var, Türkçeniz var, sonradan aldıklarınız var, eskilerin hâlâ yaşam hakkı var… Bütün bunları pas geçerek, bunları unutarak, daraltarak Türkçeyi en az kelimeyle konuşmayı marifet haline getiriyorsunuz. Yabancı ilim kitaplarının tam karşılıkları bulunarak Türkçeye çevrilmesi, pek çok romanın bugün karşılığı olmayan sözcükler yüzünden atlanması söz konusu.
Tehlike büyük. Hem ilim adına hem edebiyat adına hem de bizim yetişme çağımız adına… Çünkü dil, bir ulusun kimliğidir, dilini yitirdiği zaman o ulus zaten kimliğini yitirmiş demektir. Ondan sonra varlığı ile yokluğu tartışılır. Bu çok önemlidir.

Yetmiyor, şimdi bir de bir marifetmiş gibi sesli harfleri kaldırarak reklam yapmak gibi bir acayipliğe, bir farklılığa, bir aykırılığa gitmeye kalkıyorlar. Anlayamıyorum, bu kadar hovardaca kullanılamaz bir dil!"

Söyleşimizdeki birkaç soruyu daha almak istiyorum buraya. 1953 yılından bu yana yüzlerce senaryo yazarak dünya rekoru kırdınız. Bu rekor, Türk sinemasının onurlarından birisi… Kaç senaryo oldu? diye sormuştum:

"Benim 'Guinness Rekorlar Kitabı'na girmemi hazırlayan sayı 395... Filme alınmış senaryo. Bu rakam, tabii 395'ten de fazla olmalıdır; çünkü Guinness belge istiyor. Ben belge toplamaya kalktığım zaman ortaya çıktı ki 60’lı yılların ortalarına kadar hiçbir filmde senaryo yazarının adı yazmıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı Arşiv Dairesi'ne bizzat gittim, çalıştım. Müdür Şuayip Bey ile beraber aradık bulduk belgeleri. Aslında 400'ün üzerindedir senaryolarım."

Bir de fotoroman senaryoları vardı:

"Yetmedi, 60’tan fazla fotoroman senaryosu… Bir ara bütün büyük günlük gazeteler çok ünlü romanlarımızdan fotoromanlar hazırlatırlardı. Fotoroman gazeteleri çıktı sadece onları yayınlayan... Ben de oralara 60'a yakın fotoroman senaryosu yazdım. Meselâ bunların içerisinde 'Beyaz Şemsiyeli' vardır. Bir Ercüment Ekrem Talû romanıdır. Feyzi Tuna çekmiş, Türkân Şoray ile Cihan Ünal oynamışlardır. Hürriyet gazetesinde yayınlanmıştır. Bu fotoroman için Hürriyet gazetesi, sinema afişi gibi duvar afişleri basmıştır.

Bunlara bir de 500 bölümden fazla dizi senaryosu ekleyin, boyumu birkaç defa geçiyor çok şükür..."

Ve onun için hazırladığım Safa Önal’a Saygı etkinliğinin vakti gelmişti… Tıklım tıklım kalabalık gece, bir Yeşilçam resmigeçidi gibiydi: Agâh Özgüç, Atilla Dorsay, Aydın Boysan, Çolpan İlhan, Engin Çağlar, Göksel Arsoy, Halit Kıvanç, Nebil Özgentürk, Oğuz Makal, Salih Güney, Selda Alkor, Sevda Ferdağ, Suzan Avcı, Süleyman Turan, Temel Gürsu, Tufan Türenç, Ümit Efekan, Vecdi Sayar ve Yılmaz Atadeniz, saygı gecesine katılarak Safa Önal ile ilgili duygu, düşünce ve anılarını seyircilerle paylaşmışlardı.

Safa Önal için hazırladığım gece; popüler müziğimizin kilometre taşlarından Ali Rıza Binboğa, Yeşilçam’ın hafızalara yer etmiş melodilerinin bestecisi Cahit Berkay ve caz duayenlerinden İlham Gencer’in yorumladığı ezgilerle de renklenmişti.

Safa Önal, bir anlamda Yeşilçam demekti. Çok sevdiğimiz Yeşilçam’dan bir isim daha yıldız oldu. Eminim oradan da senaryolaştırılabilecek nice hayatlar görüyor, seyirci için yapacağı filmleri tasarlıyordur. Işığınız bol olsun sevgili Safa Önal.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Bugünü anlamak için… 30 Ağustos 2024
“Gelecek Antalya” 19 Ağustos 2024