Sürer, eker, biçeriz, güvenip ötesine

Dr. Burcu Ünüvar
Dr. Burcu Ünüvar İKTİSADEN

Güftesi Behçet Kemal Çağlar’a, bestesi Türk Beşleri’nden A. Adnan Saygun’a ait olan Ziraat Marşımız, başlığa taşıdığım dizeyle başlar. Yakın dönem iktisat tarihimizle ilgilenenler, Köy Enstitüleri’nin bazılarının girişinde de bu dizenin yazdığını anımsayacaklardır. Meraklısına not: Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nin internet sayfasından bu marşı dinlemek hâlâ mümkün.

30’dan fazla ilimizdeki tarımsal faaliyete zarar veren zirai don olaylarını okudukça, kulağımda bu marş çınlıyor. O nedenle bugün bir vatandaş-ekonomist olarak konunun iktisadi (ve izninizle duygusal) boyutlarını sizinle paylaşmak isterim.

Aşırı hava olaylarını, biz iktisatçılar zaten çok yakından takip ediyoruz. Bu olayların küresel ekonomiye verdiği doğrudan zararın 20 yılda ikiye katlandığı ve 2022 itibariyle 275 milyar dolara (Küresel hasılanın %0,3’ü) ulaştığı tahmin ediliyor (Banerjee et al, 2023).

Ancak dolaylı etkiler de var. Örneğin, iklim değişikliği ile bağlantılı maliyetlerin yarattığı fiyat baskısına “iklimflasyon”, yeşil dönüşümün tetiklediği yatırım talebinin yarattığı fiyat baskısına da “yeşilflasyon” diyoruz. İlki ağırlıklı olarak arz yönlü bir şok iken, ikincisi talep yönlü. Yani konu merkez bankalarının fiyat istikrarı mücadelesine illa ki dokunuyor. Nitekim Finansal Sistemi Yeşilleştirme Ağı’nın (NGFS) 2020’de yaptığı ankette de 51 ülkeyi temsil eden 26 merkez bankasının tamamı, iklim krizinin görev alanlarını etkilediğini belirtmişti.

 

Çözümü bizde olan bir sorun var

NGFS’inkinden daha ilginç bulduğum bir anketi aktarmak için doğru yerdeyiz: 2019’da 159 kayıtlı kayısı üreticisi arasında yapılan ankette “iklim koşulları” en önemli risk faktörlerinden biri olarak gösterilmiş (Uçar ve Engindeniz, 2019). Demek ki karşımızda öngöremediğimiz bir sorun yok. Karşımızda, daha önce de yaşadığımız, çözümü bizde olan bir sorun var.

Çözüm üretmenin ilk adımı da anlamak. Bu amaçla TSKB Ekonomik Araştırmalar’dan çalışma arkadaşım Dr. Buket Alkan ile iklim değişikliği kaynaklı aşırı hava olaylarının Türkiye’de enflasyona etkisini araştırdık. Sıcaklık şokları enflasyonist olabilirken, bu etkinin en çok ‘soğuk kışlar’da ortaya çıktığını hesaplıyoruz. Yaşananlar da maalesef bulgularımızı destekliyor.

Bu arada mevsim kaymaları, fiyatların yıl içindeki seyrini de etkiliyor. Örneğin TCMB’nin kendi çalışmasına göre, 2006-2019 döneminde taze-meyve fiyatlarının keskin olarak gerilediği aylar Temmuz-Ağustos iken, 2020-2024 döneminde bu dağılım değişmiş (Demirhan ve Bayraktar, 2024). Soru şu: İlgili aylarda çekirdek enflasyon göstergelerini eski ezberlerle yorumlamak istediğinizden emin misiniz?

Korkut Boratav, 1908-1922 dönemini anlatırken “Büyük bir hububat alanı olan İç Anadolu’dan İstanbul’a buğday nakletmek, New York’tan buğday ithal etmekten %75 daha pahalıydı.” diye yazar, Türkiye İktisat Tarihi: 1908-2009 adlı eserinde. Yani tarımsal üretimin enflasyonla ilişkisi bizim için epey eski bir konu ve sorun sadece iklim değişikliği değil. Elimizde, para politikasını etkileyen ama para politikası ile çözülemeyen bir dert var.

 

Toprak dezenflasyonisttir

Hadi adını koyalım: Dersimiz iktisat, konumuz toprak ve onarıcı tarım. Tam da bu noktada, size TSKB Ekonomik Araştırmalar’daki arkadaşlarımın “toprak” temalı raporlarını öneririm (İnternet sayfamızdan ulaşabilirsiniz.). Çünkü toprak, çünkü zeytin ve kayısı ağaçları, çünkü tüm gelincikler ve radikalar dezenflasyonisttir. Toprak, her koşulda iktisadi bir meseledir; üstü de verimlidir, karbon kredileriyle altı da verimlidir. Üstelik hiç merak buyurmayınız toprağı korumak, enflasyonu ve faizi düşürür, borsayı destekler.

 

Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?
Yorum yapmak için tıklayınız
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Bunu Trump yapmadı 28 Şubat 2025
Dinlersen, konuşur 31 Ocak 2025
“Şimdilik yılı” 17 Ocak 2025