TCMB ne kadar devam eder, Fed ne zaman tamam der?

Erhan ASLANOĞLU
Erhan ASLANOĞLU Ekonomi ve Piyasalar

TCMB’nin ağustos ayından sonra Eylül ayında da görece güçlü faiz artırımı yapması Merkez Bankası’nın enflasyon beklentilerini çıpalayabilme umudunu arttırmış durumda. Daha gidecek çok yol var ve yakın bir zaman öncesine kadar olduğu gibi atılan adımların yeterince güçlü olmaması durumunda her seferinde daha büyük adım atmayı gerektirebilecek bir durumdayız.

Faiz artırımları gelecek ilkbahar aylarında bitebilir

Mevcut veriler TCMB’nin 2024 enflasyon beklentisinin halen %33 olduğuna işaret ediyor. Eğer Merkez Bankası bu tahminini yılsonuna kadar korursa politika faizini %33’ün üzerinde bir yere getirip durması, beklenen enflasyona göre reel bir faize geçmesi beklenebilir. Enflasyon dinamiklerine baktığımızda bu tahmin şu aşamada oldukça iyimser görünüyor. Merkez Bankası piyasa katılımcıları anketine göre 12 aylık enflasyon beklentileri %45 seviyesine yakın bulunuyor. 2024 sonu beklentileri de mevcut durumda %40-45 bandında kalacak gibi görünüyor. Tahminimiz Merkez Bankası’nın Ekim sonunda yayınlayacak enflasyon raporunda 2024 sonu enflasyon tahminini %35-40 arası bir aralığa çekmesi yönünde. Bu çerçevede 12 aylık enflasyon beklentilerine göre reel faiz vermek isteyebilecek Merkez Bankası’nın politika faizini %35-40 aralığına getirmesini bekliyoruz. 2024 başında özellikle ücret artışları,  yeniden değerleme oranıyla vergi artışları ve olası kur hareketleri ile beraber enflasyon beklentilerinin 12 aylık süreçte %40-45 bandının altına çok ineceğini zannetmiyoruz. Buna bağlı olarak da seçim sonrası TCMB’nin politika faizini %40-45 bandına hatta belki bir miktar üzerine getirme olasılığının da önemli oranda masanın üzerinde durduğu kanaatindeyiz.

Gelecek yıl dış talebin iç talebi ikame etmesi zor

Mevcut sinyalleri dikkate alarak yaptığımız bu tahmin gerçekleşirse, önümüzdeki süreçte mevduat ve dolayısıyla kredi faizlerinde yukarı yönlü hareketlerin devamını beklemek çok şaşırtıcı olmayacaktır. Eğer bu tahmin gerçekleşirse iç talepte güçlü bir zayıflama ve dezenflasyona katkı bekleyebiliriz. Döviz kurları, ücretler ve seçim sonrası olası vergi artışları maliyet yönlü enflasyon için olumsuz etkide elbette bulunacaktır. Fakat talepteki zayıflama son iki yılın aksine yüksek kâr marjli fiyatlama eğilimini bastırarak bu tür maliyet unsurlarının enflasyona geçişkenliğini azaltabilir. Burada kritik unsur iç talepte bu denli bir yavaşlamaya ekonomi yönetiminin hazır olup olmadığı olacaktır. Amacın iç talebi kısıp dış talebi arttırma şeklinde olabileceğini biliyoruz. Fakat küresel ekonominin yavaşlama hatta bir ihtimal resesyona gitme olasılığının konuşulduğu bir ortamda, fiyat rekabet avantajını da azaltmış olan ihracatın iç talebi ikame edebilecek bir güçlenme gösterebileceğini çok tahmin etmiyoruz. Eğer enflasyonla mücadele olması gerektiği gibi gider ve döviz kurlarının piyasa dengelerinde oluşması yönünde bir çerçeve gerçekleşirse, 2025 yılından itibaren ihracatın büyümeye daha hissedilir katkısını görebiliriz.

TCMB adımının risk algısını düşürecek şekilde olması özellikle hisse senedi piyasasına olumlu yansımaya devam ediyor. Önümüzdeki süreçte büyüme beklentilerinin yavaşlamasıyla bilançolar üzerindeki olası negatif etkiler hisse senedi piyasası üzerinde de etki yaratacaktır. Politikaların kararlı ve gerektiği gibi uygulanması durumunda gerek risk primindeki düşüş gerekse döviz bazında hisse senedi piyasasındaki değerlemeler nominal değerlere olumsuz yansımayı engelleyebilir.

Fed başarılı ve dikkatli ilerliyor

Dışarıda Fed’in hamlelerine baktığımızda oldukça başarılı bir politika izlendiğini düşünüyoruz. ABD’de geçtiğimiz Mart ayında yaşanan bölgesel bankacılık krizine ve inatla soğumama konusunda direnen ekonomiye bakıldığında, Fed’in başardığı dezenflasyon oldukça başarılı bir şekilde bugüne kadar geldi. Fed’in Mart ayından bu yana sınırlı faiz artırımı ve ara vererek gittiği süreci yoğun bir biçimde faiz arttırabilirim mesajıyla doldurması dolaylı yoldan piyasalarda oldukça etkili oldu. Fed bu iletişim politikasıyla bir taraftan enflasyonist beklentileri kontrol etmeye çalışırken, diğer taraftan varlık fiyatlarının coşkusunu frenleyerek servet etkisi ile ortaya çıkabilecek talep baskısını tutmaya çalıştı. Bugüne kadar da başardı.

Küresel piyasalar Fed’in mesajlarını doğru okuyor

Bununla birlikte, Fed temkinli tutumunu sürdürmeye devam ediyor. Başkan Powell’ın geçen hafta toplantı sonrası yaptığı sunumda, her zamankinden daha çok ‘dikkatli’ kavramını kullanması (16 kere), ilerlediği bu yolda ciddi riskleri de gördüğünü gösteriyor. Dikkatli olmaya neden ihtiyaç duyuyor; para politikasının etkinliğini gecikmeli göstermesi ve uzunca süre faizi yukarılarda tutma sinyali ABD ekonomisini yumuşak inişten ziyade bir resesyona sürükleyebilir; petrol fiyatlarındaki artış devam ederse düşen enflasyon tekrar artışa geçerek stagflasyonist bir ortam yaratabilir; yüksek faiz ortamında bankacılık sektöründe yeni riskler ortaya çıkabilir.. Hatta özellikle ticari gayrimenkul piyasasında olası durgunluğun sert fiyat düşüşlerine yol açması bu sektörde krizi tetikleyebilir. Özellikle Pandemi sonrası uzaktan çalışmanın yaygınlaşması ABD’de dev plazaları boşaltmaya başladı, durgunluk bu süreci daha da arttırabilir,  yüksek faizle bu gayrimenkullerin fonlanma ihtiyacı sektörde çöküşü tetikleyebilir. Tüm bu riskler Powell’ı temkinli gitmeye devam ettiriyor. Piyasaların da aynı temkini göstermesinde fayda bulunuyor. Baktığımızda başta hisse senedi piyasaları olmak üzere küresel piyasalarda doğru fiyatlamaların az çok gerçekleştiği kanaatindeyiz. Tahvil faizleri yükselirken, borsalar olumsuz tepki veriyor, emtialar da stres altında kalmaya devam ediyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar