Türkiye ekonomisi 2025 1’inci yarıyıl beklentilerinin değerlendirmesi
Prof. Dr. Ata Özkaya
Galatasaray Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi
Orta Vadeli Program (OVP) uyarınca 2025 yılı için ekonominin temel göstergelerinden büyüme hızının % 4 olması beklenmektedir. Aynı dönem için cari işlemler dengesinin 25,6 milyar ABD doları ve Toplam Tüketim/GSYH %3,8, Toplam Sabit Sermaye Yatırımı/GSYH %4,2 artış öngörülmüştür. TÜFE yılsonu tahmini ise % 17,5 olarak yer almıştır.
Ülkemizde 2025 yılı genelinde 62 trilyon TL’lik bir harcama yapacağı tahmin edildiği için OVP kamu vergi gelirlerinin de 12,8 trilyon TL olacağını tahmin etmektedir.
2025 yılının başlarında para politikası açısından temel beklenti, yıllık toplantı sayısının 8’e çekilmesine paralel olarak, 2024 Ocak ayından itibaren % 45 ve üzerinde bulunan politika faizinin ilk çeyrekten başlayarak neredeyse her toplantıda indirilmesi ve %30-32,5 bandına yerleşmesi yönündeydi.
Faiz seviyesinin uzun süre %45 ve üzerinde seyretmesi sanayi üretimini oldukça yavaşlatmış, sermaye yatırımlarını oldukça düşük seviyeye indirmiş ve makine-teçhizat ve üretim malı ithalatını ithal tüketimin payının altına %16 seviyesine kadar çekmiştir. Ekonomik büyüme kompozisyonu da bu süreçle birlikte sanayinin payı %20 seviyesine kadar düşmüş, Hizmet boyutunun oldukça altına yerleşmiştir.
Bu kompozisyon ve beraberinde büyümeden alınan payların dağılımı ve hızı, 2023 seçimlerinden başlayarak uygulanan ekonomi politikalarının bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Para politikası açısından bakıldığında beklentiler 2025 Ocak ayına göre büyük ölçüde sapmıştır. Bu sapma temel olarak 19 Mart İBB operasyonları ve hukuki süreci ile kendisini portföy net çıkışı olarak göstermiştir. Yerleşik hanehalkının dövize yönelebileceğini kestiren yabancı yatırımcı ve kuruluşlar, yüksek faiz- sabit kur getirisinde kayba uğramamak için çıkış yapmıştır. Bu da, kendi kendisini besleyen bir süreç olarak kuru % 5-10 seviyesinde sıçratmıştır ancak rezervlerdeki erime ile başlangıç değerine yakın seviyeye tekrar dönmüştür. Ne var ki, yerleşik yatırımcının dövize eğilimi, siyasi beklentilerden dolayı sürdüğü gözlemlenmektedir. Diğer yandan, diğer bir etken olan enflasyon beklentilerinde ise göreceli iyileşme sağlanmakta, ve ek siyasi şok oluşmadığı zaman diliminde döviz piyasasında kontrol ve kısmi denge sürdürülebilmektedir. Bu açıdan da 2025 başlarına göre beklentilerde sapma yüksek kalmaya devam edecektir.
2025 yılı geneli için TÜFE’nin seyri konusunda piyasa katılımcıları ve TCMB’nin tahmini %27-29 bandında olup, hanehalkı (%55) ve reel sektör ( %40) beklentisinden uzak seyretmektedir. 2025 başından projeksiyona göre hanehalkı ve reel sektörün beklentisinde kısmi iyileşme söz konusundur. Bunun nedeni, politika faizinin beklenenden daha uzun süre çok yüksek kalmasının toplam talep üzerindeki gecikmeli etkileridir. AB’den gelen talep de düşük seyretmektedir. Toplam talepteki geri çekilme daha da belirginleşmiş olup, ancak genel devlet harcamaları ile tetiklenmektedir. Dolaylı vergilerin artırılması, toplam harcamayı daraltma yönünde etki ederken, bu gelirlerin kamu tarafından harcanması ve ek olarak borçlanılarak harcama yapılması, inşaat gibi bazı seçilmiş sektörlerin büyüme hızına katkısını diri tutmakta, toplam talepteki kısılmayı uzun süre bertaraf etmektedir. Ayrıca sanayi sektöründe yatırım harcamalarında firmaların inşaat-grayrimenkul yönünde dengesiz tercihine sebep olmakta, uzun-dönemli şirket kârlılık beklentilerini bozmaktadır.
Kamunun gelirler ve harcama politikaları nette harcama yönünde ilerlemekte olduğu için para politikasının etkinliği ve fiyat istikrarının sağlanması beklenenden uzun sürmekte, yan etki olarak sanayinin ekonomik büyüklüğünde daralma yaşanmasına yol açmaktadır. Kurun uzun süre sabit kalması, işgücü ücretlerinin resmi beklenen enflasyona çıpalanarak düşük tutulmasına rağmen sanayide kârlılıkların azalması, uzun-dönemli üretim politikalarında meydana gelen bu dengesiz değişimi doğrulamaktadır. Bu yüzden firmaların 2025 başlarında öngördüğü yatırım alanlarına, yeşil enerji dönüşümü ve yüksek teknoloji ithalatına ve kullanıma, AB ile bu konularda entegrasyona uzak kaldığı değerlendirilebilir.
İthalata getirilen tarife sınırlaması, cari dengede iyileşmeye yol açmıştır. Yabancı kısa-dönemli portföy yatırımcısı açısından cari denge seviyesi önemli bir getiri değerlendirme parametresidir. Ancak tüm bunlar birlikte düşünüldüğünde TÜFE- politika faiz ikilisinin yıl sonuna doğru geleceği seviyenin kararlı bir denge teşkil etmesi zor görünmektedir. Bu yüzden de cari işlemler dengesinin geldiği bu düşük seviyelerde kalıcılığı düşük ihtimaldir.